Altın, pırlanta, yakut, safir, zümrüt... Tüm kadınlar bu değerli taşları taşıyan bir mücevhere sahip olmak ister Hele ki bir de sadece ona özel yapılmışsa kendi biricikliğini kanıtlarcasına sergiler bu değerli mücevheri. Diğer madenler gibi yer altından çıkan bu taşları değerli kılan onların az bulunması olsa da onu asıl ulaşılmaz yapan tasarımdır, el emeğidir, işçiliktir. Madenden çıkan bir altını elinize alsanız tanımanız mümkün değil. Üzerinde işçilik olmadığını düşündüğünüz külçe altın bile pek çok aşamadan geçerek gelir kuyumcu vitrinlerine... Hele ki bir küpe bir yüzük için verilen emeği bir görseniz takmaya kıyamazsınız. Kemeratı kuyum Pırlantalar, altınlar, elmas, zümrüt ve yakutlarla dolu bu pırıl pırıl vitrinlerin arka sokağında ise kuyum atölyeleri bulunur. Kuyumcu dükkanları yani sarrafların aksine bir ortamda çalışır ustalar... Şıklığın yerini toz, kimyasal buhar yayan hava almıştır... Kravatlı kibar elli sarrafların aksine ustaların eli ateşten ve kimyasaldan kapkaradır. Tıpkı bir cerrah ustalığında luplarla çalışırlar... Ateşle, cımbızla, kıl testere ile... Kemeraltı'nın arka sokaklarına dalıp Havra Sokağı'nda bir ara yola giriyorum. Işıklı vitrinlerin aksine gösterişsiz bir dükkan. Muin Kuyum Atölyesi ekibi bana hemen bir çay söylüyor önce. Çaylarımızı içerken başlıyoruz sohbete. Ama iş, hiç durmuyor. Ufuk Çalışkan 31 yıllık bir kuyum ustası... İlkokuldan sonra çarşıda bir kuyum atölyesinde çırak olarak başlayan Ufuk usta, bu işe 31 yılını vermiş. Ama hala 'oldum' diyemiyor... Her madenin, her taşın, her modelin farklı bir işleme tekniği olduğunu söyleyen Ufuk usta, "Bizim işimizde oldum demek imkansız... Hep kendinizi geliştirmek zorundasınız" diyor. Minicik kıl testerelerle madene şekil vermeye, ateşle eğip bükmeye çalışırken gözünde luplarıyla yanıtlıyor sorularımızı Ufuk usta, fonda testere ve zımpara sesleriyle konuşuyoruz. Bir dakika bile ara vermeden devam ediyor işine...

'BEN OLDUM' DİYEMEZSİN!
Muin Algül atölyenin sahibi o da ilkokuldan sonra hemen başlamış. 25 yıldır kuyum atölyesinde çalışıyor. O da sırasıyla çıraklık, kalfalık ve ustalık aşamalarından geçmiş. Bu işin çok küçük yaşlarda başlanarak öğrenilebileceğini 3-5 yıl eğitim almakla usta olunamayacağını belirten Muin usta öncelikle kabiliyet, sonra usta çırak ilişkisine yıllarını vermek gerektiğini söylerken hiçbir zaman "Ben her şeyi öğrendim" denilemeyeceğini de sözlerine ekliyor. Muin ustanın 10 yaşındaki oğlu da eğitiminden arta kalan zamanlarda atölyede mesleği öğreniyor.

TORBA TORBA PIRLANTA
Altının 1050 derecede eritilerek bazen silindirlerle eze eze bazen ise sıvılaştırıp kalıplara dökülerek şekillendirildiğini belirten Muin usta ve ekibi bu küçük atölyede mücevherlere son şeklini veriyor. Bir torba pırlantayı elime döküverdiği zaman tedirgin oluyorum... Ama o diyor ki, "Evet değerli ama bizim için sadece bir iş. Demir ustası için demir neyse, bizim için de altın ve pırlanta o..." Yani o kapkara ve yıpranmış eller, her gün torba torba pırlanta tutsa da bir emekçinin, bir sanatçının zarafetini taşıyan bir zanaatkârın hikayesini anlatıyor. Ali Algül atölyenin en birinci kalfası.... Ustalarına, kendisine ekmeğini tutmayı öğreten kişilere saygıda kusur etmiyor. Onların bildiklerini öğrenmek için pür dikkat... Ama Ali kalfa da ustalık yolunda emin adımlarla ilerlerken basamakların sonuna yaklaşmak üzere...
OSMANLI GELENEGİ PADİSAH MESLEGİ
Türkçe kud-mak / kuy-mak "(maden) dökmek" kökünden türeyen kuyumcu, "dökümcü, dökmeci" ve kuyumculuk "dökümcülük, dökmecilik" anlamını taşıyan bu kelime terim olarak yalnız kıymetli madenleri kapsamına alsa da bugün artık "birtakım teknik bilgilerle el becerisi yanında zevkiselim ve yüksek bir estetik anlayışı gerektiren kıymetli maden ve taşlardan ziynet eşyası imal etme sanatı"nı tanımlamak için kullanılıyor. Bu terimin bu anlamı yüklenmesinin nedenini bu ustaları tanıyınca anlıyorum. Osmanlı'da çok gelişen kuyumculuk mesleğinin izleri bugün hala kendini gösteriyor. Yurt dışından turist olarak gelenler hatta ünlü aktristler bile Türk kuyumcularının yaptığı eserleri almak için Kapalı Çarşı ve Kemeraltı'nı ziyaret etmeden gitmiyor. Babası Sarây-ı Âmire kuyumcubaşısı olan Evliya Çelebi'nin verdiği bilgilere göre o dönemde İstanbul'da 3000 kadar kuyumcu dükkânı ve 5000 kadar çalışanı bulunuyormuş. Osmanlı sultanlarından Yavuz Sultan Selim ve Kanûnî Sultan Süleyman'ın da iyi birer kuyumcu olduğ bilinir.
MADENDEN MÜCEVHERE DÖNÜSÜM
MÜCEVHER üretiminde hepsi birbirinden önemli üretim skalası mevcuttur. Bunlar, Çizim, Mum (kalıp), Döküm (Sade), Mıhlama ve Cila'dır... ● ÇİZİM: İstenilen ve beğenilen herhangi bir modeli resim vb. doneler ile görsel örneğini taslak alınarak piyasa içerisinde kullanılan belirli ve çeşitli çizim programları ile bilgisayar üzerinde teknik yüzük ölçüsü, taş boy ölçüleri baz alınarak üretime başlanır. ● MUM (KALIP): Model bilgisayar üzerinde çizildikten sonra istenilen ölçüler yapılıp model bilgisayar üzerinde final yapıldığı zaman özel mum kalıp makinasına mail olarak çizim dosyası gönderilir. Dosya gönderildikten sonra 3D mum kalıp olarak 1 gün içerisinde döküme hazır biçimde çıkarılır. ● DÖKÜM (SADE): Mum kalıbı çıkarıldıktan sonra mevcut olan mumu döküm ağacı aparatına takılarak istenilen materyeli ham bir şekilde dökümü sağlanır. ● MIHLAMA: Ürün döküm sonrasında tezgaha getirilerek çapak ve madenin güzel görünmesi için tesviye işlemi yapılır ardından seçilen değerli taşlarını itina ve özel işçilik ile takılmasıyla mıhlama yapılmış olur. ● CİLA (FİNAL): Yapılan işlemlerin hepsi eksiksiz ve özenle yapıldıktan sonra özel işçilik ile mevcut ürünün cilası yapılarak müşterinin görmek istediği şekilde olur ve artık kullanıma hazır haldedir.
KUSURSUZLUK KRİTERLERİ
MÜCEVHER alırken pırlantasının değerine bakarız genellikle ancak yazımızın başında bu madeni değerli kılanın işçilik olduğunu belirtmiştik. Ancak alacağınız mücevherin fiyatını taşın ve işçiliğin kusursuzluğu ve tasarımın biricikliği belirler... İşçilik zaten kendini gösterir ancak taşın değerini anlamak için bazı kriterler var... ● KARAT: Pırlantanın değerini belirlemede en önemli kriter karattır. Pırlanta karatı ne kadar fazlaysa fiyatı da o kadar artacaktır. Ancak bazı durumlarda 0.50 karat tektaş pırlanta yüzük, 0.50 karat beştaş pırlanta yüzükten daha pahalı olabilir. Bunun sebebi bütün haldeki taşın karatıdır. Bütün haldeki pırlanta ne kadar büyükse, alacağınız aksesuar o kadar yüksek değere sahip olacaktır. ● RENK: Pırlanta rengi "diamond" kelimesinin D harfinden Z harfine kadar geniş bir skalada değerlendirilir. Ancak, en genel haliyle pırlanta renkleri 5 ana kategoriye ayrılabilir. Bunlar ekstra beyaz, beyaz, zayıf sarı, çok açık sarı ve açık sarıdır. Pırlantanın değeri ve fiyatı açık sarıdan ekstra beyaza gidildikçe artmaktadır. ● BERRAKLIK: Pırlanta alırken dikkat etmeniz gereken bir diğer özellik ise berraklıktır. Tamamen berrak pırlantalar doğada çok nadir bulunur. Dolayısıyla pırlantanın berraklığı arttıkça değeri ve fiyatı da artacaktır. ● KESİM: Pırlantada baget ve zümrüt kesim olmak üzere iki farklı kesim türü mevcuttur.
Burcu ILGIN

