NECDET İÇEL
Şuurlu bir mümin zahiren zıt olan unsurları te'lif etme/yorumlama beceri ve başarısını gösterebilen kimsedir. Kültürlü, ilim sahibi olmanın da en büyük göstergesi budur. Kamilleşmenin işareti de zıtları te'lif edebilmesidir. İktisatlı olmakla cömert olmayı, vakar ile tevazuyu bir arada barındıran insan kamil/olgun insandır. Açıkça zıt olan ahlaklardan bir tanesi de aceleci olma hususudur. Nerede teennili/temkinli davranacak, nerede ne zaman aceleci olacak, bunları bilemeyen kimse dengesini kaybetmiştir ve başarılı olamaz.
UHREVİ İŞLER
Teenni, aklın sıhhatine ve sonuçları düşünen iyi görüşün varlığına delalet eder. Teenni, önünü-sonunu, ne getirip ne götüreceğini hesap ederek hareket etmektir.
Bu manalarda teenni iyidir. "Teenni Allah'tandır, acele de şeytandandır" hadis-i şerifi bu manaya delalet eder.
Teenninin zıttı olan acelecilik, acele davranmak bir önceki hadiste zemmedilmiştir. Fakat aceleciliğin iyi ve hayırlı olduğu yerler de vardır. Dünyevi işlerin sonucunun kesinlikle hayırlı veya hayırsız olacağı bilinemediği için acele etmeyip tehir edilmesi ve teenni ile hareket edilmesi uygundur.
Uhrevi işler bunun aksinedir. Uhrevi işlerde, sevap kazandıran amellerde acele etmek daha hayırlıdır.
Bu hususta Rabbimiz: "Hayırda yarışın" (Bakara: 148), "Rabbinizden size erişecek bir bağışlanmayı ve bir cenneti kazanmak için yarışın" (Hadid: 21) buyurmaktadır.
Hayırlı olduğu kesin olan işlerin acele yapılması iyidir. "Gerçekten onlar daima hayırlı işlerde koşar ve rahmetimizi umup azabımızdan korkarak bize dua ederlerdİ" (Enbiya: 90) ayeti dikkat çekici değil midir?
Allah'ın emirleri olan taatları yapmada, hayr-u hasenatla, tevbe istiğfarda, iyilik yapma da, başkaları için yaşamada, cenneti ve Allah'ın rızasını kazandıracak amellerde acele davranmak, asla tekAsül (tembellik) göstermemek lazımdır.
GEÇ KALMIŞ OLMAYIN
Bizzat yukarıda saydığım hususları yaparken de acele etmemek lazımdır. Hayırda aceleci olmak memduh, hayrı yapma esnasında aceleci olma ise mezmun bir ahlaktır.
İbadetleri yapmada aceleci olmalı, ibadetleri yapma esnasında ise, acele bitirme telaşına düşmeden, sindire-sindire, ağır-ağır yapmalıyız.
Yapacağın hayırlı amellerde, uhrevi işlerde acele ediniz, yarın çok geç kalmış olabilirsiniz.
Ahlakın kişi ve toplum üzerindeki tesiri
OSMAN AKDEMİR (Uşak İl Müftüsü)
İnsanlar vardır, inandığı itimat ettiği, sevdiği kişileri bir bilim adamı, bir veli zatı, bir siyasetçiyi, bir lideri kendine örnek alır. Onun gibi çalışmak, onun gibi yaşamak, onun gibi olmak ister. Herkesin şu veya bu şekilde örnek aldığı bireyler vardır.
Hele hele örnek alınan, arkasından gidilen, sözü tutulan, yap dediğini yapıp yasak ettiklerinden kaçınılan, sevilen, sayılan, itaat edilen bir Peygamber varsa, o da Hz. Muhammed (S.A.V.) ise mesele yoluna girer ve kendiliğinden hallolur.
Hz. Peygamber'in insanlığa bir elçi olarak gönderilişinin en önemli gayelerinden biri de insanlara en güzel ahlakı öğretmektir. Bu hususta o yüce insan bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur:
"Ben en güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim."
Efendimiz bu misyonu yüklenmiş ve yerine getirmiştir. O ahlakı nefsinde yaşamış, etrafındakilere hem öğretmiş hem de örnek olmuştur.
Cenab-ı Hak, Kur'an-ı Kerim'de Azhab Suresi'nin 21'inci ayetinde: "Allah'ın elçisinde sizin için güzel bir örnek vardır" buyurmuştur.
Sevgili Peygamberimize bütün peygamberlerin vasıfları, sıfatları verilmiştir. Yani o sıfatları kendi üzerinde taşımıştır. Hz. Adem'in safiyyeti, saflığı ve temizliği, Eyüp aleyhisselam'ın sabrı, Hz. İbrahim'in halilliği, dostluğu, izzet ve ikramı, Yusuf aleyhisselam'ın güzelliği, Hz. Musa'nın kelimliği, yani Allah'la konuşması gibi vasıflar Peygamber efendimizde de mevcuttur.
GÜZEL YÜZLÜ
O güzel yüzlü, ince ve hassas ruhlu idi. O, bedeni ve ruhu ile pırıl pırıl bir insandı. Temizliği safiyeti, güzelliği yüzünde müşahede edilirdi. İnsanların en cömerdi idi. Ümmetini, insanları çok severdi. Alemlere rahmetti. İnsanların işlerini kolaylaştırır, güçlük vermezdi.
"Kolaylaştırın, güçleştirmeyin, müjdeleyin, nefret etmeyin" derdi.
Acıkmadan yemez, doymadan kalkardı. Ailesine, evinde iyi geçimli idi.
Hz. Enes O'nu şöyle tarif ediyor, şöyle anlatıyor:
"Hz. Peygamber'e 10 yıl hizmet ettim. Bana bir gün bile "öf" demedi. Yaptığım iş hakkında "bunu niye yaptın?" veya yapamadığım bir iş hakkında "niye yapmadın?" diye beni bir defacık olsun olsa da azarlamadı."
Dünyada bir insanın yalnız başına yaşaması mümkün değildir. Onun için bütün hayatını kendi cinsleri ile geçirmeye çalışır, yaşamaya gayret eder. Yaşayan insanoğlu birbiri ile sosyal ilişkiler kurmak zorundadır. İşte ahlak da bu ilişkileri düzenleyen kurul ve kaideleri ortaya koyar.
Çevremizdeki insanlara baktığımızda farklı karakterlerde olduklarını görürüz. Bazıları yaratılışta iyi insan, iyi karakter sahibidir. Bazıları da kötü olan, kolay kolay ıslah edilemeyen kişilerdir. Bazı grup insanlar vardır ki, bunlar diğer iki gruba benzemezler. İkisinin arasında bulunurlar. Ceza korkusu ile kontrol altında bulundurulurlarsa iyi insan tipi, iyi karakter sahibi olurlar. Kontrol edilmezlerse, diğerlerine karşı hata ve kusur işlemekten asla çekinmezler.
Yaratılış itibariyle insanoğlu bencildir, egoisttir. Kişisel çıkarları için, nefsi duyguları için hak-hukuk tanımayabilir. Soysal hayatın nizamlı gitmesi için, bireylerin aşırı istek ve arzularını durduracak, ölçülü bir hayat temin edecek değerlere son derece ihtiyaç vardır. Bu da dini ve ahlaki kurallardır. Bu kural ve ölçüler fertlere telkin edilirse, öğretilirse, kişilerin başkalarına zarar ve kötülüğü asla söz konusu olmaz.
Ahlaklı kişinin dindar bir kişi olduğunu hemen söyleyebiliriz. Ahlaklı kişide mesuliyet duygusu, güven ve görev duygusu vardır. Allah korkusu vardır. Hak ve adalet duyguları gelişmiştir. Sevgi, saygı, merhamet hoşgörü sahibidir. Bu duygu ve düşünceler insanları birbirine yaklaştırır. "Din, vatan, millet, bayrak, sancak sevgisi kazandırır."
Ahlaklı kişi yardımseverdir. Kötüyü bırakır, iyiye sahip çıkar. Dürüst ve doğru olur. Helal ve haramı bilir. Çalışmayı sever. Ekmeğini başkaları ile paylaşır.
Birlikte yaşayan kişiler, toplumu meydana getirir. Dolayısıyla kişilerin ahlaki yönü bütünüyle topluma yansır. Zaten ahlakın amacı sadece fertler, kişiler değil aynı zamanda toplumun da güven ve mutluluğunu sağlamaktır. Yüce dinimizin ahlakla ilgili emir ve yasakları kişileri kapsadığı gibi toplumu da kapsar. Toplum düzenini sağlar.
Ahlaklı toplumlarda birlik ve beraberlik ruhu vardır. Anarşi ve terörün böyle bir toplumda yeri yoktur. Herkes görevini bilir. Toplum çalışkan olur. Kişiler birbirine yardım eder, israfa yer vermez. Toplum sağlıklı ve güçlü olur. Herkes kanun ve nizamlara uyar. Haksızlığa yer verilmez. İyilikler çoğalır, kötülükler azalır. Kişiler gibi toplumda ahlaki kurullar sayesinde dindar olur. Dindar olan mutludur.
RAMAZAN ANILARI MEHMET TEKE ANLATIYOR
Ayran diye bir şişe tuzu içtim
Denizli Belediyesi'ne bağlı faaliyet gösteren BELTAŞ Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Teke üç yıl önce yaşadığı bir Ramazan anısını bizimle şöyle paylaştı:
"Üç yıl önce Ramazan Ayı'nda değişiklik olsun, akrabaları ziyaret edelim diye Çivril'e bağlı köyümüz Özdemirci'ye gittik. Gündüz akrabaları ziyaret ettik, hasret giderdik, akşam da iftar için köydeki evimizde toplandık. Annem Halime Teke, çok güzel bir sofra hazırlamış. Tecrübeli insan ya; tuzu rutubet ve toz almasın diye bir cam ayran şişesinin içerisine koymuş. İftar sofrasına onu da koymuş. Tabii bizim ayran şişesinin içinde tuz olduğundan haberimiz yok. Ezan okundu, hep birlikte orucumuzu açmaya başladık. Annemin hazırladığı güzel yemeklerle iftar yaparken, bir ara gözüm, sofradaki ayran şişesine kaydı. Yemekle de güzel gider diye, içinde tuz dolu olan ayran şişesinden büyük bir yudum aldım. Şişedeki tuz ağzıma doldu, boğazıma kaçtı. Tuzun ağzıma ve boğazıma verdiği acıyla, ben öksürürken, sofrada su ararken tabii bütün sofrayı alt üst ettim. O gün hiçbirimiz iftar yapamadık. Annem de çok üzüldü. Ben lavaboda uzun süre ağzımı ve boğazımı temizledikten sonra yakın bir akrabamızın evine gittik. İftar yemeğimizi orada yedik. Şimdi katıldığım iftar yemeklerinde masada ne zaman ayran şişesi görsem. Köyümde yaşadığım o tatlı hatıra hep aklıma gelir. Ezanı beklerken yanımdakilerle anımı paylaşırım. Bir de, iftar sofrasında ayran şişesi varsa, içindekinin tuz olmadığından emin oluncaya kadar incelerim."
ORUÇ HAKKINDA 3 SORU-3 CEVAP
Soru: Astım hastalarının kullandığı sprey, nefes açıcı ilaç orucu bozar mı?
Cevap: Nefes darlığı çeken hastaların rahat nefes almalarını sağlayan oksijenli ilaçlı suyu, spreyi sıkmak orucu bozar. Çünkü bu ilaç boğaza ulaşıp tükürük ile de mideye ulaşır.
Soru: Göze ve burna akıtılan ilaç orucu bozar mı?
Cevap: Göze ilaç damlatmak veya sürme çekmek orucu bozmaz ancak burna ilaç akıtmak orucu bozar ve kaza gerektirir.
Soru: İğne yaptırmak orucu bozar mı?
Cevap: Hayati bir tehlike olmadıkça, iğne yaptırmayı iftardan sonraya bırakarak ihtiyatlı davranmak en uygunudur.
ÜÇ HADİS
Resullulah (sav), vefat edinceye kadar Ramazan'ın son on gününde
i'tikafa girer ve şöyle buyurur: "Kadir gecesini Ramazan'ın son on
gününde arayın."
Resullah'a (sav) "Kadir gecesi Ramazan'ın neresinde?" diye sorulur.
O, "Ramazan'ın tamamında" diye cevap verir.
Kadir gecesini, kim sevabına inanıp onu kazanmak ümidiyle ihya ederse
geçmiş günahları affedilir.
MENKIBE "Melek gitti yerine şeytan geldi"
Bir gün bir adam, Allah Rasulü'nün huzurunda Hz. Ebubekir'e küfreder.
Hz. Ebubekir cevap vermez, adam üçüncü defa küfredince O da cevap verir. Bunun üzerine Allah Rasulü oradan kalkıp gider. Hz. Ebubekir üzgün ve kırgın Rasulullah'ın yanına varır ve der ki: "O bana küfrederken oturuyordunuz. Ben ona cevap verince kalktınız ve gittiniz." Rasulullah şöyle buyurur: "Bir melek senin adına ona cevap veriyordu. Sen karşılık verince, o melek gitti ve yerine şeytan geldi. Şeytan gelince de ben orada oturamadım."
Bunun üzerine şu ayet-i kerime iner:
"Allah fena sözün açıklanmasını sevmez ancak zulme uğrayanlar başkadır. Allah işiticidir, bilicidir. Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz yahud bir kötülüğü affederseniz, şüphe yok ki Allah çok afedicidir. Çok güçlüdür."
