İzmirli sanatçı Ezgi Ayçe, Yeni Asır okuyucularına özel verdiği demeçte, müzik yolculuğundan bahsediyor. Bu röportajda Ayçe'nin müziğe dair yolculuğunu, söz yazarlığını ve sahne hayatındaki deneyimlerini keşfedeceksiniz.
İzmir'de doğdunuz, İzmir ile derin bir bağınız var, öyle değil mi?
Kesinlikle öyle. İzmir'in bendeki yeri çok özel. Orada doğdum, köklerim orada. Annem ve babamın tayini çıkınca biz Akçakoca'ya taşındık ama İzmir hiçbir zaman hayatımdan çıkmadı. Akrabalarım hâlâ orada, babaannem, dedem, anneannem, dayım, teyzem... Hepsi İzmir'de yaşıyor. Bu yüzden yılda en az iki ya da üç kez mutlaka oraya giderim. Çocukluğumdan bu yana İzmir, Akçakoca ve İstanbul arasında gidip gelen bir hayatım oldu. O yüzden üç şehir de karakterimde iz bıraktı. İzmir bana sıcaklığı ve doğallığı; Akçakoca doğayı ve dinginliği; İstanbul ise temposuyla müziği öğretti diyebilirim.
Anneniz ve babanız müzik öğretmeni, yani müzikle iç içe büyüdünüz. Peki müzik sizi nasıl bu kadar etkiledi ve müzisyen olmaya nasıl karar verdiniz?
Aslında bu benim tercihim değildi; müzik beni çağırdı, ben sadece o sesi duydum. Annem ve babam müzik öğretmeniydi, evde notalar hep vardı ve melodiler bana hiç yabancı gelmiyordu. Çocukken oyun yerine şarkı söylemeyi seçtim. Müziğin hayatımdaki yeri çok erken şekillendi ve koro ile orkestralarda yer aldım. Lise yıllarında şarkı yazıyordum.
Behzat Gerçeker ile Enbe Orkestrası'nda "Yarım Sevda" şarkınızla yer aldınız ve çıkış yaptınız. O dönemi nasıl hatırlıyorsunuz?
Çok fazla şey söyleyebilirim aslında... "Yarım Sevda" benim için sadece bir şarkı değil, bir başlangıç hikâyesi. Sözü ve müziği bana ait olan bu eser, Enbe Orkestrası'nın çıkış parçası olarak yayınlandı ve ilk klibim Barselona'da çekildi. Bu, kariyerim açısından hem özel hem de unutulmaz bir deneyimdi. Behzat Gerçeker'le çalışmak büyük bir şanstı; kendisiyle bu ilk adımı atmak bana hem güven verdi hem de müzikal anlamda çok şey kattı. Hâlâ desteğini sürdürmesi benim için çok kıymetli.
'HER ŞARKI BİR HİKAYE'
Müziğinizde hem modern tınılar hem de geleneksel sesler var. Bu dengeyi nasıl kuruyorsunuz?
Benim için asıl mesele duygunun dinleyiciyle bütünleşmesi. Türk müziğinin derinliğine hayranım ama günümüz dinleyicisinin ritmine de kulak veriyorum. Duygudan kopmadan, modern bir anlatım dili yakalamaya çalışıyorum. Her şarkı bir hikâye taşımalı ve o hikâye içten olmalı.
Uzun yıllar Ajda Pekkan'ın vokalistliğini yaptınız. Çoğu müzisyen için bir hayal. Ajda Pekkan'la geçen yıllar size neler kazandırdı?
Ben çoğu müzisyenin hayal ettiği o sahnede yer aldım ve bu tarifsiz bir deneyim. Ajda Hanım'la sahne almak büyük bir okul gibiydi. Ondan disiplini, detaylara verilen önemin gücünü ve sahne duruşunu öğrendim. Mükemmeli aramak, her performansta ilk kezmiş gibi heyecan duymak... Bunlar bana hep onunla geçen yıllardan kaldı.
Peyzaj mimarısınız ancak müzisyen olarak devam ettiniz. Bu geçişi nasıl gerçekleştirdiniz ve bugün geldiğiniz noktadan memnun musunuz?
Hiç kolay olmadı; o dönem maddi ve manevi olarak zorluklarla geçti. Ama içimde hep tek bir ses vardı; küçüklüğümden beri aynı şeyi söylüyordu:
Nerede ve ne zaman olursam olayım, şarkı söyleyeceğim ve bir gün hayal ettiğim hayatı tamamen yaşayacağım. Kalbim bana hep rehber oldu, ona inanırım ve neredeyse hiç yanılmaz.Okuldan mezun olduktan sonra üç yıl kadar özel sektörde çalıştım, aynı zamanda master yaptım. Ama her gün kurumsal hayatı sorguluyor, bana uygun olmadığını hissediyordum. Sıkılıyor, sıkışmış hissediyor ve ait olmadığımı fark ediyordum. Her geçen gün müziğe doğru yürümem gerektiğini daha net görüyordum. Peyzaj yüksek mimarı olarak mezun oldum ve hocalarım beni doktora için beklerken, ben her şeyi bırakıp müzikle devam etmeye karar verdim. Bu, hayatımın en cesur ama doğru kararıydı.
'USTALARDAN DERS ALDIM'
Ezgi Ayçe nasıl biridir, kendinizi nasıl tanımlarsınız? Kişiliğiniz müziğinize nasıl yansıyor?
Renkli, tutkulu, duygusal, hassas, yaratıcı, özgürlüğüne düşkün, disiplinli ve idealist biriyim. Aşka düşkün, derin bir hayalperestim. Sanırım şarkılarımı dinleyenler, beni ve kişiliğimi müziğimde görebilir.
Söz yazıyorsunuz, bize bundan biraz bahseder misiniz? Zor bir iş olmalı...
Söz yazarlığı, yaratıcılıkla doğuştan gelen bir yetenek olabilir; ama üzerinde çalışmak da çok önemli. Şarkı yazmak kolay bir şey değil; duygu birikimi şart. Ciddi bir edebiyat bilgisi, kitap okuma, gözlem, kurgu kurma ve hayal etme... Bunların hepsi birleşmeli. Ben Sibel Algan ve Altan Çetin gibi usta söz yazarlarından dersler aldım. Sonrasında "Sıfır Tolerans" şarkısının yazarı Nehir ile çalıştım. Onlardan çok şey öğrendim. Film izlerken hoşuma giden replikleri not alırım, arkadaşlarımın konuşmalarındaki ilginç sözleri kaydederim. Tüm bunları biriktirir, içimde yoğururum. Ayrıca müziğin nereye evrildiğini bilmek, iyi bir müzik dinleyicisi olmak da çok önemli. Sadece iyi bir şarkıcı olmak yetmez; sanatçı bir sonraki çalışmasında hangi yönü keşfedeceğini bilmeli. Benim yapmaya çalıştığım bu, kariyerin en zor ama en tatmin edici kısmı.

