Konuk yazar Selahattin Gezer yazdı...
Allah'ın "ol!" emriyle varoluş başladı. Bu muhteşem emre itaat eden kâinat, içinde taşıdığı dünya ile bir heyecan dalgası başladı. Evet, kâinatın atan kalbi olan dünya muhteşemdi. O kalp attıkça, her şey anlam kazanıyor ve hayat doluyordu. En büyük tasarımcı ve sanatkâr olan Allah, eserlerini anlayabilecek donanıma sahip misafirlerini göndermeden önce büyük bir hazırlık yaptı. Dünya, taze bir gelin gibi süslenmiş, en ince ayrıntısına kadar kudret eliyle rötuşlanmıştı. Önce mutfak olarak bitkiler, sonra hizmetli olarak hayvanlar hazırlandı. Çimeniyle, çiçeğiyle, ağacıyla adeta bir sergiye dönüştürülen dünya, insan misafire kavuşmayı bekliyordu. Gökyüzünde yıldızlar havai fişekleri andırıyor, Samanyolu tefekküre davet eden altın sırmalı bir halı gibi seriliyordu. Güneş, sanatkârını haykıran nurlu bir avizeydi, Ay ise tefekkür ehline gülümseyen bir gece lambası. Gelecekte yakıt olacak dinozorlar ve devasa bitkiler, misafirin gelişi için ortadan kaldırılmıştı. Ovalar ve kırlar, yeşille ve çiçeklerle bezenmiş misafir odaları gibiydi.
HAYATIN HER ANINDA VAR
Göller ve denizler balıklarla, karada ise tavuk, keçi, koyun gibi hayvanlarla misafirin mutfağı hazırlanmıştı. Dereler ve pınarlar şarkılar mırıldanıyor, dağlar misafirin heybetinden ayakta duruyor, meyveli dallar ise tebessüm ediyordu. İnsanın yeryüzüne teşrifi, tüm bu ihtişamlı ilanlarla gerçekleşiyordu. Kâinatın sanatkârı Yüce Allah, gönderdiği 124 bin peygamber ile Hatem-ül Enbiya olan Hz. Muhammed'in (s.a.v.) gelişini ilan etmişti. İndirdiği kitap ve suhuflarla icazlı Kur'an-ı Kerim'in reklamını yapmıştı. Allah'ın sanatında kusur bulunamazdı. Sunulan her şey o kadar harikaydı ki, vicdan gözüyle bakan her dil "Maşallah!" diye haykırırdı. Sanatına güvenen bir yaratıcı, eserlerini bize sunmadan önce, duyguları harekete geçiren ilahi ilanlar göndermişti. Kendisi güzeldi, sanatı güzeldi, tanıtımı güzeldi ve Hz. Peygamber (s.a.v.) O'nun başmisafiriydi.Evet, büyük sanatkârın ilanları ve bizi etkileyen güzellikleri hayatımızın her anında var. Doğadaki reklamlar: Bahar mevsiminde ağaçların çiçek açması ve etrafa hoş kokular yayması, haftalar sonra gelecek meyvelerin reklamıdır. Tarlaların ve bostanların yeşile bürünmesi, sofraya gelecek ekmeğin ve nimetlerin reklamıdır.
NESLİN DEVAMI İÇİN YUVA
Gökyüzündeki reklamlar: Gökyüzünün bulutlarla kaplanıp şimşeklerle konuşması, yağmurun habercisidir. Ağaran tan yeri, heybetli güneşin göz kamaştıran ışığının reklamıdır. Birbirine çarpmayan yıldızlar, "Hayy-ı Kayyumu Zül Celal" olan Allah'ı tanımamıza birer reklam değil midir? Nimetlerdeki reklamlar: Bütün meyvelerin kabuklarındaki zarafet, kusursuz görünüş ve koku, adeta "Beni ye!" diyerek Allah'ın Rezzak ismini tanıtan birer reklamdır. Örneğin, muzun hoş kokusu ve tadına rağmen, kabuğu ve görüntüsü çirkin olsa bizi bu kadar etkiler miydi? Nimetlerin ambalajı da, içi de, reklamı da güzeldir. İnsanlardaki reklamlar: Neslin devamı için kurulan sevgi dolu yuva, evleri cennet bahçesine çevirecek bebeklerin reklamıdır.
VİCDANİ TEŞEKKÜR HİSSİ
Parmakların farklı boylarda olması, rahatça tutabilmemizin ve kavramamızın reklamıdır. İçimizde oluşan vicdani teşekkür hissi, namazın reklamıdır. Yapılan hatada hissedilen vicdan azabı ise tövbenin ilanıdır.Bütün bu harikalar, Allah'ın sonsuz sanatını ve kudretini anlamamıza yarayan görsel birer şölendir. Bu ilahi tanıtımlara karşı minnet duyan ve teşekkür eden misafir ne şereflidir. Başmisafirimiz Hz. Peygamber (s.a.v.), bir misafirin nasıl olması gerektiğini ve nasıl teşekkür edileceğini yaşayarak öğretmiştir. O'nun gidişi bile ebedi âlemin büyük bir ilanıdır. Cennet olmasaydı, Allah başmisafirini buradan gönderir miydi? Dünyadaki bütün güzellikler ve insandaki ebediyet arzusu da cennetin reklamıdır.

