Beslenme ve diyet uzmanı Mehlika Öktem yazdı...
Yazın ortasında, serin serin içilen bir "şekersiz" içecek... Üzerinde "sıfır kalori" yazıyor, şeker içermiyor, içeriği iyi gibi duruyor. Üstelik tatlı da! Peki ya beyniniz bu anlaşmaya razı mı? Ya da şöyle soralım, tatlı tat gelmiş ama enerji gelmemişse, bedeniniz ne yapar. İşte bilim insanları tam da bu sorunun peşine düştü. Birkaç ay önce yayınlanan araştırmaya göre yanıtlar ilginç ve biraz da düşündürücü.
AÇLIK ALARMI
Araştırmaya girmeden önce biraz fizyolojimizi tanımak lazım. Hipotalamus, beyinde yer alan, açlık, susuzluk, tokluk, vücut sıcaklığı gibi yaşamsal işlevleri yöneten bir merkezdir. Adeta bedenin iç dengesini kontrol eden bir komuta odası gibidir. Peki, bu merkez dışarıdan gelen uyarılara örneğin tatlı bir şeyler yediğimizde nasıl tepki verir? Mart ayında yapılan araştırmada, farklı kilolardaki 75 genç yetişkine üç farklı içecek sunuldu. Biri şekerli (sükroz içeren içecek), biri tatlandırıcı (sükraloz) içeren içecek, en sonuncusu sadece su içermekteydi. İçecekleri tüketen bireylerin MR cihazıyla hipotalamusa giden kan akışı ölçüldü. Kan akışındaki artış, genellikle bu bölgenin aktive olduğu, yani beynin açlıkla ilgili bir sinyal gönderdiği anlamına gelmekteydi ve tahmin edin ne oldu? Tatlandırıcı (sükraloz) içen katılımcıların hipotalamusuna düz şekerli içecek içtiklerine göre daha fazla kan akışı gözlendi. Yani beyin, "Tat aldım ama enerji yok, bu işte bir terslik var" diyerek açlık alarmını devreye soktu.
TADI VAR AMA KALORİ YOK
Bir tatlandırıcı oln sükraloz, şekerle benzer bir tatlılık hissi oluşturmasına rağmen metabolize edilmediği için kalori sağlamaz. Yani, ağızdan gelen tatlı sinyali sindirim sistemi tarafından bir enerji alımıyla desteklenmez. Bu durum, bağırsaklardan salınan tokluk hormonlarının (örneğin GLP-1, PYY) uyarılmamasına neden olur. Sonuç olarak, beyin gerçek şeker tüketiminde aldığı tokluk sinyallerini bu durumda alamaz. Üstelik bu fizyolojik bulgular, katılımcıların kendi deneyimleriyle de örtüşmektedir: Sükraloz içeren içeceği tüketen katılımcılar, şekerli içecek içenlere kıyasla kendilerini daha aç hissettiklerini belirtmiştir. Özetle; şekersiz içecek tüketiminden bir süre sonra ortaya çıkan atıştırma isteği yalnızca irade zayıflığıyla açıklanamaz; bu durumun arkasında beyin düzeyinde gelişen fizyolojik tepkiler olabilir.
TATLI BİR TUZAK
Araştırmacılar yalnızca hipotalamus gibi açlık ve toklukla doğrudan ilişkili bölgeleri değil, aynı zamanda ödül algısı, dikkat ve motivasyonla ilişkili beyin alanlarını da incelemişler. Bu alanlar arasında anterior singulat korteks ve parietal lob gibi bölgeler yer alıyor. Bu bölgeleri incelediklerinde sükraloz içeren şekersiz içeceklerden sonra beynin bu bölgelerinde adeta bu tuşlara basılmış gibi hareketlilik başlamış. Yani sadece "açım" demiyor, bir yandan da "yemek istiyorum, canım çekti, hadi bakalım bir şeyler bulalım" diyor. Özetle bu içecekler sadece karnınızı değil, aklınızı da yemek fikriyle meşgul ediyor. Beyin, o tatlı tadı alıp enerji gelmeyince bozuluyor. "Tatlı geldi ama enerji yok, bu ne iş?" diye isyan ediyor. Sonuç: Daha fazla yeme isteği, daha sık açlık düşüncesi, hatta bazen yemeğe karşı kendini tutamama hali... Yani anlayacağınız: Zero içecek midenizi değil ama iştahınızı açabilir. Hatta bazen canınızı çektiren şey, gerçekten aç olduğunuz için değil, beyninizin kandırılmış olması yüzünden olabilir.
BİLİNÇLİ BİR TÜKETİM ŞART
Sükraloz, FDA gibi resmi kurumlar tarafından belirli dozlarda güvenli kabul edilen bir tatlandırıcıdır. Ancak bu "güvenlik" tanımı yalnızca toksik etki açısından yapılır yani vücuda zarar verecek düzeyde bir zehirlenme riski taşımadığı anlamına gelir. Öte yandan, sükralozun beyin ve açlık mekanizmaları üzerindeki etkileri hâlâ net değildir. Özellikle uzun süreli kullanımın, çocuklar ve diyet yapan bireyler üzerindeki sonuçları tam olarak bilinmemektedir. Gün içinde birkaç "zero" içecek tüketiyorsanız ve sürekli bir açlık hissi, tatlı ihtiyacı yaşıyorsanız bunun nedeni düşündüğünüzden daha farklı olabilir. Tatlandırıcılar hayat kurtarıcı mucizeler değildir; ancak bilinçli ve dengeli kullanıldığında süreci destekleyebilirler. Burada önemli olan, denge ve farkındalıkla hareket etmektir.