FİLİZ İÇKE
Hafızalarımızda "Siyahlı kadın", "ünlülerin imaj maker'i", "çılgın modacı" olarak yer edinmiş Neslihan Yargıcı, bir sabah gazetedeki servisimize tüm doğallığıyla "merhaba" diyerek girdiğinde şaşkın bir günaydınla karşılık verirken, arkadaşı Besim kazado'ya fısıltıyla "Bu O mu?" diye sorduk. Tıpatıp Şov'dan tanıyıp sevdiğiniz, Pazar ilavemizde de yazılarını okuduğunuz Besim Kazado'nun işletmeciliğini üstlendiği Lavanta Restoran'ın açılışı için gelen Neslihan Yargıcı ile apar topar röportaja oturduk. Bir modacıdan beklediğim; trendleri takip eden, tüketime ve eğlenceye dönük bir yaşam tarzı idi. Ama karşımda içsel bir yolculuğa çıkmış, söyleyecek çok söz biriktirmiş, oldukça cesur ve doğal bir kadın buldum. "Her şeyi konuşurum ama bana moda deme" diyen Yargıcı, hala "deli dolu", hala çekincesiz... Hatta itiraf etmeliyim, beni çok güldüren o cesur sözlerinin büyük kısmını sansürlemek zorunda kaldım. İşte karşınızda uzun zamandır görmediğiniz Neslihan Yargıcı...
- Neslihan Yargıcı bugünlerde neler yapıyor?
Neslihan Yargıcı, bugünlerde dağa kaçmak istiyor! Birkaç nesildir İstanbullu'yuz. Aile büyüklerim hala anlatır; nüfusun 500 bin olduğu zamanlardan hikayeler var hafızamda. Bugün İstanbul yaşanmayacak bir hal aldı. Bunun sebebi trafik yoğunluğu falan değil; terbiyesizlik, arsızlık.. Bunlar beni çok yoruyor. İstanbul çok "densiz" bir yer oldu. Onun için kaçmak istiyorum.
- Var mı bir kaçış planınız?
Var. 20 senedir bir yerimiz var Yalıkavak tarafında. Annem gitti zaten. Çünkü İstanbul sokaklarında yürüyemez oldu. Aktif bir kadındır, yürüyüş yapmayı alışverişi sever. Ben de annem orada olduğu için sık sık gidiyorum. Orada çok daha mutluyuz. Allah oraları bozmaz İnşallah.
- Bodrum özellikle son yıllarda İstanbul'un entellektüel camiası için bir kaçış noktası oldu..
Entellektüel demeyin. Değişik anlamlara da gidiyor çünkü bu kelime. Kendini bilen, medeni düzeyde terbiyesiyle, ahlakıyla yaşayan insanlar birbirine sığınmak istiyor açıkçası. Bugün buradayım. İzmir'de de kendimi çok huzurlu hissediyorum. Çünkü güleryüzlü insanlar yürüyor sokakta. İzmir'in kızları güzeldir derler ama bu güleryüzlülük bence çok daha önemli. Bu bir yaşam dayanışması. Dilerim Türkiye'nin her yerine dağılır bu gülümseme.
Sevgisiz bir toplumuz biz. Sevgiden bahsettiğimiz vakit hemen herkesin aklına cinsellik geliyor. Böyle bir şey yok... Sevmek, sevilmektir insanı ayakta tutan. İnşallah bu cinsellik önyargısından kurtuluruz da insanlar birbirine daha bir güleryüzle bakar. Her yer bir İzmir, bir Bodrum olur diyorum. Çünkü biz buralara geldik ama sıkıştık kaldık açıkçası.
- Röportaja başlamadan "Bana ne sorarsan sor, moda deme" dediniz. Neden?
1996 senesinde bir sabah kalktım ve kendi kendime bu işe devam etmeyeceğimi söyledim. Tabii ki bugün de giyinmek var, tabii ki bir çizgi, bir tarz var ama artık herkes kendi tarzını kendi belirleyecek.
-Böyle bir yere mi gidiyor dünya?Gitti bile. 80'lerde hakikaten sektöre modacılar yön veriyorlardı. Beklenen, kıyamet defileler oluyordu. Şimdi defile yapmışsın, yapmamışsın kimse ilgilenmiyor. Bir şeyler oluyor ama halkın umurunda değil. Sokağa çıkmadıktan sonra o heyecan neye yarar ki? Kime satacaksın? Artık herkes kendini tanımak zorunda. Sosyal konumunu, ekonomisini tanıyıp buna göre giyinecek. "Bu sene moda bu. Böyle giyinelim" diye bir şey yok. Zaten bunu bilenler çok iyi görüntü veriyor. Çünkü görgülü duruyorlar. Artık onu tak, bunu takıştır gibi görgüsüzlüğe yer yok. Dünyada artık Allah'a şükür her şey var. Sahip olmasanız bile gözünüz görüyor. Kişi, sunulanın içinden kendisine uyanı almalı.
- Cemiyet hayatında verilen davetlerin gazete ve dergilere yansıyan fotoğraflarına bakıyorum da birbirinden ucube kıyafetler.. Para ve kültür şık olmaya neden yetmez?
Para olabilir ama kültürü sorgularım. Cemiyet hayatının içinde olmak kültürlü olmak demek değil. Hayatın içinde olması gereken birtakım merciler vardır; dün olmayıp bugün varolan kurumlardan bahsediyorum.
Bu kurumlar ortaya çıkıyor ama içlerini dolduracak birileri yok! Özel televizyonların kurulmasıyla bu süreç yaşandı mesela. Bu televizyon kanallarından hepimize "Program yapar mısın?" teklifi geldi. Çünkü o zamanlar bu alanda yetişmiş elemanlar yoktu ve "Ben yaparım abi" diyenler bir yerlere geldiler. "Ben yaparım abi" tarzındaki insanlar cemiyet hayatında da var. Bu yüzden hallerine, kılık kıyafetlerine şaşırmayın derim!
- Çocuk sahibi olmadığınız için pişmanlık duyuyor musunuz?
Hayatta çok şükür ne istedimse yaptım. Onu da isteseydim yapardım. Ki gerekmiyormuş. Öyle bir pişmanlığım yok. Ayrıca "İyi ki çocuğum yok" diyorum. Benim evde verdiğim tebiye ile sokakta veya okulda aldığı terbiye çakışacaktı. Her gün herkesle kavga ederdim artık.
Hayır, hiç pişmanlığım yok.
- Kadın vücudunun anne olmak için bir yaş sınırı koyması şanssızlık mı sizce?
Şanssızlık demeyeyim çünkü doğanın getirdiği bir şey. Kadın erkek işine geldiğiniz vakit kaçınılmaz bir şey var. Ben haklarımı ezdirtmem ama insan olarak ezdirtmem. Kadınla erkeğin arasında insan eşitliği var ama kadınla erkek arasında eşitlik yok. Evlenmek ve çocuk yapmak için yola çıkan kadın bunu bilsin. Erkeklerde babalık mevhumu yok. Doğada yok. Tabii belli bir tecrübeye gelince bunları konuşmak kolay. Bakıyorum geçmişte benim de ağlamışlığım var ama şimdi ağlamak falan.. Ne olur yapmayın! Değmez demiyorum ama tabiatta yeri yok, erkekte babalık mevhumu da yoktur, aldatır da. Çünkü içgüdüleri var. Bakıyorsun kadın son derece çirkin. Şaşırmayacaksın. Canı çirkin çekiyor o anda. Doğa erkeğe demiş ki "Sen sperm dağıtıcısısın. Senin başka bir işin yok..."
Kadına zeka vermiş, aile mevhumu vermiş, analık içgüdüsü vermiş, erkeğe sadece sperm dağıt diyor.
- Moda ile ilgili konuşmak istemiyorsunuz ama yine de sormak istiyorum. Ekonomik şıklığın bir formülü var mı?
Gardırobunu aç. Neye ihtiyacın var? Mesela bir pantolon var almak istediğin. Ben bu pantolonu bu gömlekle giyebilirim, şu kazakla kullanırım. Şunu takabilirim diyorsan o zaman o pantolonu al. Diyelim o pantalon dükkanda 250 Lira. Bir araştır, semt pazarında aynısı 10 Lira. İki tane alırım birini yıkar, birini giyerim. Bak bu 10 Lira (Üzerindeki taytı gösteriyor). Tişörtüm 5, şalım 10, ayakkabılarım 45 Lira.
- Siz giyimi ucuza getiriyorsunuz ama sizin mağazalarınızda da fiyatlar çok ekonomik değil bildiğim kadarıyla...
Kuzenlerim ilgileniyor, benim bir alakam yok. İzmir'de dükkanım vardı kapattım. Kendi yaptıklarım da hala durur ve döner döner hala giyerim.
Hatta defile yaptım ve bayağı ilgi çekti. Çok güldüm çünkü oradaki elbiselerin en yakın tarihli olanı 10 senelikti.
- Geçmişte moda olan bazı şeyler de var ki, İnşallah bir daha geri gelmez diyoruz...
Geri gelmesin dediğim şeyler var tabii ki. 80'li yılların sonundan 90'ların başına kadar vatka modası vardı. Vatka inşallah bir daha gelmez çünkü feci bir şeydi. Vatkalı kıyafetlerim hala duruyor ama onları ortaya çıkarmam asla söz konusu değil! Ben moda eğitimimi Fransa'da aldım. O yıllarda Fransa'da da vatka modası vardı ama ufak bir vatka konurdu. Fakat Türkiye'ye geldiğimde özel vatka yapmak durumunda kaldım. Çünkü insan vücudunda omuzların kalçadan geniş olası lazım. Bizim kalçalar o kadar genişti ki, omuzları daha büyük göstermek için yastık büyüklüğünde vatkalar koymak zorunda kalıyorduk! O yüzden n'olur vakta modası bir daha geri gelmesin (gülüyor).
- Neden hep siyah tercih ediyorsunuz?
Bu renk bununla mı uyar, onunla mı daha iyi olur diyecek vaktim yok. Ben giyer ve çıkarım. Tek sebep bu değil tabii ki. Siyahı herkes taşıyamaz. Uzay enerjisi olan bir renk. İçinizin zengin olması, birikimli olmanız lazım. Herkesin zevkine karışamam, kim ne renk severse onu giysin ama içi donanımlı dışı sade olan insanları tercih ederim. Onun için ne kadar yalın o kadar iyi.
- Siyah iç karartıcı bir renk olarak bilinir genelde..
Niye? Avukatlar siyah cübbe giyer. Din adamları siyah giyinir. Siyah iç çamaşırı daha seksidir? Makam arabaları siyahtır. Rahibe kendini adamıştır, siyah giyer. Siyah gece elbisesi her zaman şıktır... Bunlar şu anda aklıma gelenler. Avukattan rahibeye siyah gördüğünüz gibi..
Mao, Edith Piaf... Matrix benden 20 sene sonra siyah giydi. Aklın yolu birdir. Filmde de uzay enerjisi vs. anlatmıyor mu? Dediğim gibi uzay enerjisi taşıyan bir renk.
-Uzaylılar kaçırmasın sonra?
Nerdeee? Keşke uzaylılar gelip beni götürse de yeni bir şeyler yaşasam...
"Gün gelecek bütün çocuklar bankadan olacak!"
- Sperm bankasından çocuk sahibi olmak size kabul edilebilir geliyor mu?
Ben yapmam. Ama diyeceksin ki sen normal yolla da yapmadın zaten.
(gülüyor). Ben sana geçmişten bir anımı anlatayım: 15 yaşındaydım. Okulda çok sevdiğim bir arkadaşım vardı Serra. Bir gün ağlayarak geldi. "Ne oldu?" diye sordum. Annemle babam ayrılıyor dedi. Nefesim kesildi. Öyle bir his geldi ki bana anlatamam. Anne baba ayrılığı ne demek? Anne baba ayrılırsa o çocuk yaşamaz... Aradan birkaç sene geçti ve bizimkiler de ayrıldılar. Ve zaman içinde bu ayrılma konusu o kadar normal bir hale geldi ki. "Annem babam ayrıldı", "Bizimkiler ayrıldı"...
Bir zamanlar kabus gibi gördüğümüz bu duruma alıştık. Bir gün gelecek ve çocuklar "Sende mi kavanozdan? Ben de.." diyecekler birbirlerine.
O günler çok da uzak değil. Bakın, şaka değil bugün 30-35 yaşında dünya bilgisine sahip, kariyeri, işi, arabası olan, ayakları yere basan canavar gibi anne olacak kızlara koca yok. Kahvehanelerden erkek taşıyor ama adam yok. Ne yapacak bu kızlar? Mecburi kavanoza!
- Bir sürü masraf yapıp, bu çocuk kimden acaba diyen dedikoduların kurbanı olmak da var..
Yok canım sertifikaları var. Gösterirsin. Ayrıca ondan bundan çocuk yapmaktansa kavanozdan çocuk yaparsın daha iyi. Beğenip de aldığın birinde belki genetik bir hastalık var.. Sperm bankalarının böyle bir riskinin de olmadığını duydum. Seçme yani(Gülüyor)
