ÖZKAN BİNOL
Gülse Birsel "Velev ki Ciddi". Şimdi biz Dilber Hala'dan, Aslı'dan, Fatoş'tan yani "Avrupa Yakası"ndan mahrum mu kalacağız? Yeni kitabı için bir araya geldiğim Gülse Birsel'e ilk onların akıbetini sordum. Yetmedi. Siyasi mizahtan "Hürmüz"e ciddi ciddi daha bir çok soru sordum. O da her sorumu ciddiyetle cevapladı. Bende şimdi sizi büyük bir ciddiyetle bu keyifli röportajı davet ediyorum. Unutmadan, kitabını da mizah seven herkese tavsiye ederim. İnanılmaz keyifli.
KİME FIRLATTINIZ Dumanı üstünde tüten bir kitapla yeni yıla merhaba diyorsunuz. Kitabınızın kapağı esprili ve çok anlamlı. O ayakkabıyı kimlere fırlattınız?
Önce ben bunun kişisel bir şey olduğunu düşündüm ama baktım ki herkes aynı hava ve psikoloji içinde. Yani dünya çok karamsar bir noktaya gidiyor. Gittikçe öfkelenmeye başladık. Dünyada güya barışın, kardeşliğin, birbirini anlamanın ve iletişimin bu kadar çok konuşulduğu, bu kadar fazla bilgi akışının olduğu başka bir dönem olmadı. Ama bu kadar fazla düşmanlık, kızgınlık ve uçların da olduğu başka bir dönem olmadı. Genel bir kızgınlık var dünyada. Belki bu bireyselliğin bir sonucu olabilir. Sebebini bilmiyorum ama uçlarımız çok sivrilmeye ve herkes birbirine batmaya başladı. Kimliğimizdeki sivri noktalar ortaya çıkmaya başladı. Irk, din, yaşam tarzı gibi şeyler birbirimize batar hale geldi. Bunun bu noktaya gelmesinin sebebi her kimse, aslında ayakkabıyı ona fırlatıyorum.
Kitaplarınızdaki nedir bu "ciddiyet"?
Evet kitap konusunda çok ciddiyimdir. "Gayet Ciddiyim", "Hala Ciddiyim" "Yolculuk Nereye Hemşerim"den sonra ciddiyete yeniden dönüp "Velev ki Ciddiyim" ile kitapları mı dörtlemiş oldum. "Velev ki Ciddiyim" daha öncekiler gibi neşeli bir kitap.
Yaşadığımız "ciddi" şeyleri mizah gözüyle nasıl değerlendiriyorsunuz?
Ben siyasi bir mizah yapmıyorum. Politika ve siyaset mizahta kullanmak istemediğim konular. Daha bireysel şeyler anlatmak istiyorum.Yazarken kelimeleri daha dikkatli seçmeye çalıştığımı fark ettim. Çünkü herkes dünyada da, Türkiye'de de çok hassas. Ne söylersek söyleyelim kullandığımız jargon bile birilerini kırabilir, kızdırabilir korkusu içindeyiz. Yani çok hassas, çok kızgın, çok gergin bir noktaya geldik. Seçimlerimiz bizi bir kimlik olarak ifade etmeye başladı ve bu çok rahatsız edici. Artık neşeli bir kalabalık olamıyoruz. İster istemez mizah biraz daha siyasileşecektir.
Bugünün siyasetçileri mizaha malzeme verebilecek tipler mi?
Kişilikleri, konuşma tarzlarıyla falan değil, yaptıklarıyla fazlasıyla malzeme veriyorlar.
Siz hayatın neresinde duruyorsunuz?
Genellikle kötümser biri değilim. Ümidi kaybedersek geriye hiçbir şey kalmıyor zaten. Mizah bu açıdan bence çok iyi bir ilaç. Çok berbat bir şeyin şakasını yaptığınızda acısı biraz azalıyor.
FİLM PROJESİ Kadın mizahçı çok az değil mi?
Bunun sebebinin ne olduğunu ben anlamış değilim. Erkeklerin komik olması bir erkek için cazip bir özellik ama kadının komik olması çok hoş bir şey değil diye düşünüyor olabilirler. Mizah yapacak bir sürü kadın tanıyorum ama tercih etmiyorlar.
Yazarlık mı oyunculuk mu?
İkisini ayıramıyorum. Fakat oyunculuk beni çok mutlu eden bir şey. Oyunculuk içinde iletişiminde olduğu çok aydınlık bir aktivite. Neşesi de var, eğlencesi de. Bir alışveriş var karşınızdaki oyuncuyla, yönetmenle, ekiple. Sosyal bir iş. Yazarlık ise insanı asosyal yapan bir şey. Bir de ben hiç ekiple çalışmadım, bilmiyorum, çalışmak da istemiyorum doğrusu. Yapayalnız bir odaya kapanıyorsunuz, karşınızda bilgisayar ekranı ve hayali karakterle konuşup duruyorsunuz. Onun için çok sağlıklı bir iş değil. Yazarlığı çok seviyorum ama yazıp bitirdikten sonra. Oyunculuğun ise her anından çok zevk alıyorum.
Bizi hangi güzelliklerle buluşturacaksınız?
Yazın bir sinema filmi çekmek istiyorum.
Oyuncu yoksa yönetmen olarak mı?
Senarist olarak.
Ama sizde yönetmenlik kumaşı da var.
İlerde belki, şu anda öyle bir planım yok. Senaristlik ve oyunculuk üzerine gitmeyi istiyorum.
Bu sinema filminde sizi oyuncu olarak görebilecek miyiz?
Daha yazmadığım için bilmiyorum. Eğer bana uygun bir karakter olursa oynamak isterim. Küçük ya da büyük rol hiç umurumda değil. Sadece iyi performans gösterebileceğim bir rol olması yeterli.
Salonlar azaldıkça filmin gişesi artıyor "Hürmüz"ün gişesi nasıldı?
Tiyatro oyunu olması "Hürmüz"ün gişesini çok etkiledi. Tuhaf da bir durum var. Salonlar azaldıkça gişesi artıyor.Bence seyirciyi korkutan kadın filmi duygusu, dönem filmi ve tiyatro oyunu olmasıydı. Fazla sofistikeydi. Bir de tabi çok fazla film girdi bu sene. Sadece 70 tanesi Türk filmi. Zaten yılda 35 milyon bilet satılıyor Türkiye'de.70 filme bölseniz 500'er bin gişe ediyor. Yabancı filmleri saymadım bile. Bizim girdiğimiz dönemde bir de Alacakaranlık ve 2012 gibi iki büyük sürpriz yabancı film girdi ve müthiş gişeler yaptılar.
Hürmüz kadar efsane bir karakter olan "Safinaz"ı canlandırdınız. Daha önce rahmetli Güzin Özipek ve Adile Naşit oynamıştı. Siz çok farklı bir "Safinaz" yarattınız.
Çünkü Safinaz'ın senaryoda yaşı küçültülmüş, Hürmüz'ün kankası haline getirilmişti Ayrıca Safinaz için bir aşk yaratılmış ve rolü arttırılmıştı. Oyundakinin neredeyse iki katı rol yazılmıştı Safinaz'a. Filmin meddahı halindeydi.
Şaşırarak ve büyük keyifle seyrettim sizi. Türk Sineması iyi bir oyuncu kazandı.
Çok teşekkür ederim, çok sevindim böyle düşündüğünüze. Ben de Hürmüz ile ilgili, benim oyunculuğumla ilgili gelen tepkilerden çok memnunum.
Filmden memnun musunuz?
Filmden memnunum ama senaryoyu yazmış veya filmin yönetmeni ben olsaydım daha fazla benim filmim gibi algılayıp eleştirecektim. Gelen tepkileri daha dikkatli dinleyecektim. Bu bir oyuncu psikolojisiymiş, insan aslında sadece kendi performansından sorumlu gibi hissediyor kendini.
"İzleyiciden fırça yiyorum" "Avrupa Yakası"nı Türk halkı başının üzerine taç etti. Dizide biraz "Arzu Film"in yaptığı filmlerin havası vardı. Sanki sizde de biraz Ertem Eğilmez'in ruhunu hissettim.
- İnşallah öyledir, çünkü ben o filmlerinin hepsinin hayranıyım. Hâlâ defalarca zevkle seyrederim. Hem çok iyi hem de çok sıcak filmlerdir. Diziye gelince, herkesin evine misafir oluyorduk her hafta. Niye bitti diye şu anda çok felaket fırça yiyorum sokakta insanlardan. Diyorum ki altı yıl, yani bitmeliydi. Kaç yıl sürer, hayatımız boyunca bunu yapmayacaktık herhalde falan
Ülkenin en medeni şehri 2010'dan neler bekliyorsunuz; kendi adınıza ve dünya adına?
Kendi adıma iyi bir film yapmak istiyorum 2010'da, dünya adına da valla aslında 2012'den bekliyoruz. Dünya yeni bir döneme girecek falan, bunlara çok inanmak istiyorum. İyi bir yere gitmiyor gibi hissediyorum dünya ama iyimser olmaya da çalışıyorum. Onun için umutlarımı 2010 değil 2012'ye bırakmış durumdayım. Herhalde artık daha sakin ve iyi niyetli bir ruha girecek insanlar. Her konu da aslında insanlık hatalarının bedelini ödüyor ama bir aklını başına taşıma eğilimi de görmüyorum etrafta. Ümitliyim sadece. Ümidi kaybedersek her şeyi kaybederiz. Ümitli bir formül veren herkese inanmaya çok meyillim.
HARİKA İNSANLAR İzmir deyince aklınıza ne geliyor?
İzmir, Türkiye'nin kesinlikle en medeni, en batılı şehri. Güzel insanların şehri. İstanbul'dan sonra nerede yaşamak istersin deseler kesinlikle İzmir derim. Bence kurtuluşumuz İzmir yönünde (gülüyor) öyle geliyor bana. Aman yanlış anlaşılmasın. En son İzmir'deki olaylardan dolayı öyle bir satır arası anlaşılması olmasın lütfen.
Ya İzmirliler?
Harika insanlar, dediğim gibi çok medeniler.
