Tüm restoranlar arasında en güzel yemeği dostum İzi'min evinde yedik. İşin ilginç yanı biz risottoları yerken onlar buradan götürdüğüm 'çerkez tavuğu', 'çiğ köfte' ve 'su böreği'ni afiyetle yediler

Milano'yu sadece şehiriçi, dükkan turlarıyla gezdim demek pek doğru olmaz. O göl gezileri ki İleriki günlerde yazacağım yılbaşı sonrası yazımda bol bol bahsedeceğim. Cenova yolu üzerindeki 'Designer outlet' e gitmedi iseniz uğramanızı tavsiye ederim. Eğer 3 günden fazla kalıyorsanız değer gitmeye. 100 km.lik bir mesafede merkeze. Ya araba kiralayıp ya da belli saatlerde kalkan otobüslerle gidilip dönülebiliniyor. İkinci şık daha çok tercih ediliyor, çünkü bir yerinden sonra İtalyanlar bile karıştırabiliyormuş yolları. Tüm markaların outlet'i burası. Mutfak malzemeleri bile var ve hepsi ehven fiyatlara. Minik bir kasabayı andırıyor. Saravelle buranın adı...
Akşamüstü Duomo Meydanı'ndaki meşhur Galeria'da Prada'ya uğradık. Çıkışta kalabalık bir topluluk gördük. Yaklaştık ki mankenlerin bir koleksiyon sunduğunu gördük. Defilenin özelliği sadece bir daha kullanılmayacak maddelerden oluşmuş kıyafetlerden yapılması idi. Gazoz kapaklarından tütün, metal parçaları, plastik gereçler ve bu tarz malzemelerden oluşmuş kostümler o kadar değişik geldi ki.
Yine meydana çıktığımızda Benetton'un önünde herkesin vitrindeki dev ekrana baktığını gördük. Meğer resminiz çekiliyor ve tüm Milano sizi seyrediyormuş 10 dakika. Durur muyuz? Hemen poz verildi, seyredenler izlendi. Bu ara devamlı faaliyet olan meydanda yanımıza bir Hintli grup geldi, hep beraber Hintçe şarkılar okundu...
SEMİRAMİS'LE BİR ANI
Via Della Spiga'da gezerken geçen yıl Milano'ya beraber gittiğim canım arkadaşım Semiramis'in (Pekkan) bir anısı geldi aklıma. Semiramis'in Londra'da çok favori olan bir giyim evi vardı. Tüm kaliteli Fransız ve İtalyan markalarını İngiltere'ye ilk getirdiği için bu firmaların tabii ki sahipleri ile de çok iyi bir dostluğu vardı. O dönem çok tutulan Jenny diye bir marka vardı. Milano'da merkezi olan bu firmaya mal bakmaya geldiğinde firmanın müdüresi koleksiyonlarını gösterdikten sonra, dizaynırlarına ait birkaç özel modelini göstermiş, Semiramis'in çok beğenip sipariş vermesi üzerine utangaç modacıyı çalıştığı paravanın arkasından çağırıp kendisine tanıştırmış. Gianni Versace... O binaya uğradık, yıllar geçmesine rağmen bina aynı ve pırıl pırıldı...
RENKLİ HİPERMARKETLER
Tabii yediğimiz en güzel yemeklerden birini canım dostum İzi'min evinde Giuseppe ile pişirdikleri İtalyan menüsü idi. İşin ilginç yanı biz risottoları yerken onlar bizden götürdüğüm 'çerkez tavuğu', 'çiğ köfte', 'su böreği'ni afiyetle götürdüler.
Milano'daki süper ve hiper marketleri çok renkli. Beni orada sabah bırakın akşam alın. Bu bizde de orada da öyle, o renk cümbüşüne bayılıyorum. Ama Spiga'daki 'alimandola' şarküterisine girince kafayı kaybediyorum. Bu kadar kaliteli şarküteri çeşidini nasıl birlikte sunduklarına şaşırıyorum.
SANAT ESERİ DUVAR
Bir de her gittiğimde mutlak uğradığım 'paciotti' ayakkabı butiğinde alt kattaki duvarı görmeden edemem. Bir şey almazsam bile o sanat eserini görmek bir uğur kaynağı.
Gelgelelim yine olmazsa olmazlardan birine daha yıllardır aynı dekoru ve menüsü ile ağzına kadar dolu, özel çay takımları, özel tuzluları, tatlıları, smokinli servis elemanları, çok özel müşterileri ile 'cova'ya. Cova'yı burada tanıdım, Hong Kong'da tekrar buldum. Aynı servis, biraz daha zengin menü, ama oradaki tüm italyanların uğrak yeri Hong Kong Cova.
Cuma öğlen benim canım, dostluğun ötesinde sevdiğim Ahu'm (Kerimoğlu, Aysal) kızı Ala ile geldi. Soluğu bir İtalyan klasiği restoran Bagutta'da aldık. Bizim haricimizde 4 masa Türk'tü. Evde gibiydik. Zaten dekoru da öyle, yemeği de Bagutta'nın. O da Spiga'nin paraleli 'Via Bagutta'da. Hemen San Babila Meydanı girişinde. 1939'dan beri hizmet veriyor. Ahu'mla kavuşmanın heyecanı ile geciken yemek servisinin farkına ancak Fatih'in uçağı kaçırma raddesinde olduğunu söylediğinde farkettik. Yarın Milano by night ile başlıyoruz...
YARIN: MİLANO GECELERİ
