Yusuf Atala: Biz şöhret değil, oyuncuyuz! Şöhret olsak belki kaprisimiz de olurdu ama biz hala oyuncuyuz ve oyuncu olarak da kalmaya devam edeceğiz...
FİLİZ İÇKE
Tuğgeneral bir babanın oğlu olarak dünyaya geldi. Çocukluk hayali deniz subayı olmaktı. Olmayınca 1976 yılında girdiği üniversite sınavında Marmara Üniversitesi Basın Yayın Yüksek Okulu'nu kazandı. Peki bilinçli bir tercih miydi bu? Kendi deyimiyle; hayır. O yıllarda bu işler biraz tombala gibiydi. Yanlış sıralama yapmıştı ve belki de iç mimar olacaktı!
İhtital'den bir yıl sonra; 1981'de mezun oldu. Yine kendi deyimiyle "Ölmeden mezun olabilen solcu öğrencilerden biri"ydi. Tek bir gün bile gazetecilik yapmadı: "Okuldan mezun olmamıza birkaç ay kala, o zamanki gazetelerden biri 'stajyer gazeteci alacağız' diye ilan asmıştı koridora. İş buluruz umuduyla dört arkadaş gittik. Ön mülakat yapan adam Türkçe konuşmayı bilmiyor: 'Hangi oguldan geldiniz, gaçıncı sınıftasınız.. Birer fotoğraf makinası alacagsınız, bir buçuk iki ay gazeteye gelip gideceniz, sonra aranızdan birini gadrolu yapabiliriz belgi...' dedi. 'Peki biz gelip giderken, yol parası falan vermeyeceksiniz?', 'Yoog, vermecez'... 'Manyak mısın kardeşim' dedim. Öğrenci adamız, geliyoruz ayda birkaç kuruş kazanacağız diye. Sen diyorsun ki git makine al, iki ay bedava gel.. Ayrıca seni buraya kim koydu? Kaça kadar okudun?'. Zaten senin çalıştığın yerde ben çalışmam. Allah seni nasıl biliyorsa öyle yapsın' dedim ve çıkış o çıkış.. Bir daha hiçbir gazeteye müracaat etmedim..."
O gün o gazetenin kapısından bu şekilde ayrılan genç, kısa süre sonra tiyatro izleyicisinin karşısına oyuncu Yusuf Atala olarak çıkacaktı. 20 küsur sene sonra ise tüm Türkiye O'nu Yaprak Dökümü'nün Kahveci Ahmet Abi'si olarak tanıyıp sevdi.
-Oyunculuğa nasıl başladınız?
Üniversite döneminde amatör olarak tiyatro yapıyorduk zaten. Sonra 1981'de üniversite sonrası işsiz dönem başladı. Naşit Özcan benim çocukluk arkadaşımdır. Turneye gidiyorlarmış. Bir kişi eksikmiş. "Sen de gel" dedi. Ben bir gittim, gidiş o gidiş... Bir daha da dönemedim, hala turnedeyim. (gülüyor)
-Beş yıl boyunca Yaprak Dökümü'nün Kahveci Ahmet Abisi oldunuz. Vedalaştınız mı Ahmet karakteri ile?Vedalaştık tabii. Karakterler bize hep gelir ve giderler. Eğer oyuncuysanız size bir senaryo gelir. Senaryoda kuru bir tip vardır, o kuru tipe siz kendi oyunculuğunuzla hayat verirsiniz ve onu bir karakter haline getirirsiniz. Oynarsınız ve zamanı gelince de vedalaşırsınız.
-Biz sizi "Ahmet Abi" olarak çok sevdik.. Sevdiği kadının kalbini kazanmak için inanılmaz bir sabır ortaya koyan, evlendikten sonra da değişmeyen, üvey kızına gerçek bir ağabey/baba gibi davranan çok iyi bir adamdınız... Hiç öfkeli de görmedik sizi.
Teşekkür ederim. Ahmet Abi de sizleri çok sevdi! Hiç öfkeli görmediniz doğru ama öyle yazmadılar, yazsalardı görürdünüz. Her şey senaryoya bağlı. Oradaki karakterin sevilmesi yüzde 50 yazarların başarısıdır. Yüzde 50'si de oyunculuktur. Oraya güzel bir şey yazılmasa siz de güzel bir şey oynayamazsınız. Yani süslemek daha kolay güzel bir şeyi. Biz de süsleyip sunuyoruz. Beğeniliyor veya beğenilmiyor.
Oradaki tip, bir mahalle delikanlısıydı. Yıllarca dişiyle tırnağıyla para biriktirmiş, bunları biriktirirken de hayalleri varmış. Evlenmek, çocuk sahibi olmak falan... Bunların hiçbiri olmamış. Ama beklemiş sebatla. Ve iyi bir adam. Ama altı boş bir adam. Okumamış etmemiş ve bu birçok bölümde de bu ortaya çıktı. Tatlı bir gevezeliği, patavatsızlığı vardı ama hep sevimliydi. O sevimliliği ben kattım. Çünkü oynarken öyle aldım tipi. Direkt patavatsız bir adam da olabilirdi Kahveci Ahmet, ve sevimli de olmazdı. O patavatsızlığı sevimlilik içinde ele almak önemli. Ben öyle ele aldım Ahmet'i. Hep gülüyor, hayatla barışık çünkü.
-Bir oyuncu gerçek hayatta da rol yapar mı zaman zaman? Mesela üzgünken değilmiş gibi davranır mı kolayca?
Bunun için oyuncu olmaya gerek yok ki, herkes yapıyor! Siz bile zam isterken oynamak zorundasınız patronunuza. Hatta istediğinizi almak için ufak tefek tatlı yalanlar bile söyleyeceksiniz! Bu hayatın içinde var yani. İlla ki yapılacak. Yeri gelecek duygularınızı belli etmeyeceksiniz. Diyelim kocanızla tartıştınız ve onu sinirlendirmek istiyorsunuz. O zaman ağlamayaksınız! Ağlamazsanız sinirlenir çünkü. Ama ağlarsanız üzülür.. Oyun hayatın içinde var zaten. Biz sadece neyi oynayacağımızı seçiyoruz.
Bu ülkede katile başrol oynattılar! -Vitrinde olmak, iyi para kazanma ihtimali.. Bu işin cilasına kapılarak oyuncu olmak isteyen insanlar var Türkiye'de. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Şöhret olmak çok kolay Türkiye'de. Ama oyuncu olmak zor. Biz şöhretten bahsetmiyoruz şu anda. Oyuncu olmaktan bahsediyoruz. Herhangi birini alalım, Konak Meydanı'nda çırılçıplak soyalım. Eline de bir ilan verelim. Altı ay boyunca gündemi meşgul eder. Hatta ona rol bile teklif ederler. Ama kim oynuyor diye sorulduğunda şöyle derler: Konak Meydanı'nda soyunan adam!
Oyuncusu Ahmet, Mehmet denmez. Kumkapı Cinayeti diye bir olay vardı hatırlar mısınız? Bir kadın bir adamı tereyağı bıçağı ile öldürdü içki masasında. Kadına başrol oynattılar bu ülkede. Bir katile başrol oynattılar! Bunu da geçelim. Mehmet Ali Ağca'ya dizi teklif ettiler bu ülkede. Şöhret olmak kolay. Görüşleri beni çok fazla ilgilendirmiyor ama Mehmet Ali Ağca'ya da başrol oynatmasınlar! Çoluğumuz var, çocuğumuz var. O zaman biz de birilerini öldürelim. Biz de böyle şeyler yapalım. Biz de şöhreti paraya çevirelim. Yok böyle şey! Olmaması gerekiyor!
Eğitimim 20 yıl sürdü
Mutlaka eğitim gerekli oyunculuk için. Ama eğitimin yanında da yeteneğinizin olması lazım. Yeteneğiniz yoksa 150 yıl da eğitseler olmuyor. Ben konservatuvara gitmediğim için benim eğitimim 20 yıl sürdü. Hala da öğreniyoruz. Çünkü biz deneme-yanılma metoduyla çalıştık yıllarca. Deneki olmadı bıraktık, oldu devam ettik... Yeteneği olan varsa, gitsin kendini konservatuvarda denesin. Sahneye çıksın, kendine baksın. Olmadığını da hissederse gitsin bir market açsın ve beyaz peynir satsın. Bu işi de yapmasın..."
