ÖZKAN BİNOL
Bu yıl Soner Arıca yılı diyebiliriz. Romantik şarkıların prensi yıllar içinde biriktirdiği şarkılarını "Şarkılar Aşkı Söyler" adlı bir best of çalışmasında bir araya getirdi. Arıca her zaman ki gibi cool sesi, sıra dışı yorumuyla dinleyenleri alıp bambaşka bir diyara doğru yolculuğa çıkarıyor. Sanatçının bir diğer sürprizi de "Kanlı Nigar" adlı tiyatro oyunu. Bu oyunda "Narçın" beyi canlandıran sevgili Soner, oyunculuğuyla tiyatro dünyasından da tam puan aldı.
Tiyatro serüvenin nasıl başladı?
Bu benim 3. oyunum, daha önce Abdullah Şahin tiyatrosunda iki oyunda sahneye çıktım. Geçen yılın sonuna doğru Adım Tiyatro'dan böyle bir teklif geldi. İki yıl ara verince tiyatro, müzik çalışmalarını da zorlayan bir şey, çok rahat yaptırmayan bir şey. Fakat çok zevk alıyorum tiyatroda olmaktan bana çok keyif veriyor, çok şey öğretiyor, o yüzden kabul ettim. Tabii oyun da Kanlı Nigar olunca... Ayrıca muhteşem bir kadro var: Perihan Savaş, Sümer Tilmaç, Ercüment Balakoğlu, Ümit Kayacan gibi çok usta isimlerle birlikte çalışıyorum.
- Oyunda "Narçın Bey"i oynuyorsun. Hiç tereddüt etmediniz mi böyle bir rolün altından kalkabilir miyim diye?
Tiyatroyu her teklifte kabul ediyorum, kabul edince de korkuyorum "ben şimdi nasıl yapacağım" diye. İlk oyunu ben kabul etmedim, zorla kabul ettirildim. Yani Abdullah Şahin cebren ve hile ile ben daha "acaba yapabilir miyim" derken zorla kabul ettirdi. Her oyunda bu duyguyu açıkçası yaşıyorum. Kanlı Nigar ve Narçın rolü için de bu geçerliydi. Fakat şöyle bir şey var, etrafınızda inanan insanlar olunca ve bu insanlar rüştünü ispat etmiş kişilerse, iyilerse özgüven artmaya başlıyor.
MİLİTAN RUHLU - Perihan Savaş gibi çok tecrübeli bir oyuncu ile oynuyorsun.
Bizim sahnede Perihan Hanım'la finalde çok küçük bir birlikte sahnemiz var, onun dışında sahnede neredeyse pek yan yana gelmiyoruz. Perihan Hanım her anlamda geçekten çok uyumlu, bir kere bana göre profesyonellik; kariyerinde yerin ne olursa olsun, onun altına sığınmamak, onu dışarıya olumsuz anlamda çıkarmamaktır. Perihan hiç bunları yapmıyor.
- Tiyatroda oynamak istediğin bir rol var mı?
Mesela çok militan ruhlu bir kimliği oynamak isteyebilirim, çünkü kendimde aslında bunu çok hissedebiliyorum. Bugüne kadar 3 oyun da komediydi. Bir dramda yer almak isterim.
- Televizyon dizilerinde hiç yer almadın değil mi?
Mankenlik yıllarıma denk gelen, Yusuf Kurçenli'nin yönettiği Kurşun Kalem dizisinde konuk oyuncuydum. Birkaç bölüm oynadım, iyi bir serüvendi. Yusuf Kurçenli'nin setinde olmak çok iyiydi, kaybettiğimiz insanlar hakkında klişe gelebilir bu söylemler, çok iyi bir insandı ama gerçekten çok farklı biriydi, yönetmen olarak da...
Madem böyle bir başlangıç yaptın, seni neden bir TV dizisinde izlemiyoruz?
Teklif gelmiyor diye karalar bağlamadım ama bunu bilemem ki... O yönetmenlerin ya da kastı yapanların nasıl baktığına bağlı. Uzun zaman şunu düşündük; bir sarışın soylu olduğum için çok şansım yoktur. Sarışın soylu olanları çok görmeyiz. Kıvanç'la belki biraz bu yıkıldı, başka bir örneği var mı bilmiyorum. O bile sarışınlığını kumrala çevirmek zorunda kaldı. Böyle bir bakış açısı var. Ben böyle bir şey yaparım ama bunu dizi film için yapacağımı sanmıyorum. Çünkü görüntümün şarkılarıma uygun olduğunu düşünüyorum. Bunu yaparım, saçımı da kazıtabilirim. Gerçekten çok sağlam bir yönetmenin sağlam bir hikayesi olur, yani bunu yaptığınız zaman arkasında durabileceğiniz bir durum vardır. Ben hani "gerekirse her şeyi yapabilirim" gibi laflara inanmıyorum.
- Bu yıl ki sürprizlerinizden bir tanesi de Best of CD...
Bu CD hem kendime hem beni dinleyenlere hediye. Gerçekten öyle bir albüm, çünkü bir kere baştan başlayalım, ticari olamaz. Albüm satışları belli, ne yaparsanız yapın ticari olamıyor artık. Aslında bu albüm beni sevindiriyor, gerçekten hediye. Çok satacak da bize para kazandıracak diye bir şey yok. Ne olursa olsun biz hesabı yaptığımızda prodüktörüm Hakan Eren'le birlikte baktığımızda biz veren taraf olmuş oluyoruz. Mesela şimdi dinledim, şarkılar çok güzel diyorsunuz ya, bunu duymak, bunu böyle hissetmek çok güzel. Kendimi gözden geçirmek, önemli bir mola vermek diyelim. Bugüne kadar kendi kendime yaptığım şeyler için bir saygı duruşu diyelim.
- Herkes aşk şarkılarını seviyor, TV dizilerindeki aşka bayılıyor ama, aşk hayatımızdan çekip gitti mi sence?
Ne yazık ki içerik değiştirerek var bakarsanız. Herkes birini koluna takıp hayatının aşkını yaşıyorum diyor, üç ay sonra mahkemede birbirlerine sopa sallıyorlar. Evlilik anlaşmaları diye bir şey olmaya başladı. Al evini, ver arabamı... Ya bu da aşk mı? Bugün doğan çocuklar aşkı böyle anlayacak. Belki bizim şarkılar, kitaplar, filmler, kıyıdan köşeden burada da başka bir şey varmış dedirtebilir. Bugün yaşananlar ne yazık ki aşk değil. Bu tamamen tüm hayatın geldiği noktayla alakalı, son derece hızlı tüketiliyor her şey.
- Bu kadar duygulu bir adamın aşk hayatı nasıl?
Terzi kendi söküğünü dikemez. Dondurulmuş diyelim, özlemiyor muyum, özlüyorum. Bazen bir tek şu şansım var galiba. Ne olursa olsun hayal gücümde olgunun ne olduğunu biliyorum, özlediğim de bir şey var. Yaşama biçimi var. Bu şarkılar çıkıyor açıkçası ama aşk öykülerimde sınıfta kaldım ben, kendi başarısızlığım olarak söylemiyorum bunu ama bu başarılamamış bir şey oluyor. Eğer yalnızsan hayatında biri yoksa sonuçta başaramadığın bir şey var, bunun adı neyse ben onu bilemem. Çok iyisindir olamamıştır, çok kötüsündür olmamıştır, çok gaddarsın olmamıştır. Sihir, muhakkak yaşamalıyım, muhakkak olmalı dediğinde bozuluyor, hayır efendim evet ben herkesin ruh ikizleri olduğuna, ruh eşleri olduğuna inanıyorum ama bununla hiç karşılaşmayabilirsiniz. Yaşamın böyle bir dengesi var.
- Bence sen aşkı, seni seven fanlarınla yaşıyorsun.
Sürekli bir sevgi, bir beğeni alıyorum ve bu sürsün diye birtakım çalışmalar da yapıyorum. Şarkılar devam ediyor, bu bir alışveriş. Ama yine de bu şarkılardaki gibi aşk için heyecanlanmak, o arayacak beni diye telefonun başında durmak ya da şimdi nerede ne yapıyor diye düşünmek ilk gençlik yıllarında bunlar iyi gibi ama sonra insana yorucu gelmeye başlıyor.
İzleyici karşısında bağ kurmak önemli - TV'de bir sürü yetenek yarışması var, bu programların gerçekten müzik dünyasına bir şey kazandırdığına inanıyor musun?
Kazandırma ihtimali var, fakat kim hangi yollardan geliyorsa artık çok daha zorlu bir yol var. Çünkü rekabet koşulları çok değişti. İnternet denen mecrada her gün yepyeni insanlar yetenekleri ile var olabiliyorlar. Andy Warhol "Herkes bir gün beş dakikalığına ünlü olacak" demişti. Şu anda bence o durumu yaşıyoruz. Bu yarışmalarda şöhretin şöyle bir avantajı var: İstediğiniz gibi birileri ile çalışma şansınız artıyor, o aranjörün sizi kabul etme şansı artıyor. Bir tek buna yarar. Siz istediğiniz insana gidin, istediğiniz prodüktörün en gözdesi olun, izleyici karşısına çıktığınızda bağ kurulamıyorsa biter. Bunun da örnekleri var.
Seviyorum İzmir'i... - İzmir'le aranız nasıl?
Karadenizli olmama rağmen, büyük şehir olgusu aklıma geldiği zaman İstanbul kadar önde gelen, hatta zaman zaman İstanbul'dan da önde gelen bir şehir. Hiç tanımadan da evet orada yaşanabilir, hiç görmeden resimlerde görerek söylediğim bir şey, gittiğim zaman da yanılmadım. Sevdiğim şey şu; tuhaf yani iyi bir samimiyet var, İstanbul gibi bozulmayacakmış gibi duruyor, yani ne yaparsan yap, iklimle alakalı olabilir. Zaten Ege kültürünü, mutfağını çok severim, türkülerini de. İzmirliler güzel eğleniyorlar, rahatlar, buradaki telaş yok. İstanbul'un insanı zorlayan hiçbir yanı orada yok gibi. Gece programları yaptığım oldu, arka arkaya eğlenmeyi çok seviyorlar, güzel eğleniyorlar. Coğrafyasına da bayılıyorum. Oyunla da gittik, kapılar kırıldı. Mart ayında Karşıyaka'ya gidip, oynayacağız. Sanat ve sanatçıya ilgi var. Fuar nostaljisi açısından da unutulmaz bir yanı var, seviyorum İzmir'i.
