SIRMA GÜVEN
Serdar Cebe ile gaflarını, disleksiyi nasıl yendiğini, Mehmet Ali Birand'ı ,talihsiz tweet'ini ve daha bir çok şeyi konuştuk.
- Haberci olmasanız ne iş yapardınız?
Haberci olmasaydım yine insanlarla ilgili bir şeyler yapardım. Halka ilişkiler olabilir. İnsanlarla muhatap olabileceğim bir iş olabilirdi. Mesela yemek sektörü olabilirdi.
- Haberci olmanın zorlukları nelerdir?
Haberciliğin zamanı, mesai saati ve tatili yok. Ben mesleğe başladığımda dört yıl tatil yapamadım. Babam öldüğünde sadece üç gün izin kullanabildim. Hayatımız tamamen Mehmet Ali Birand'a endeksli.
- Mehmet Ali Birand nasıl bir çalışma arkadaşı?
Birand çok renkli bir kişilik, beraber çalışılması kolay biri. Tabii eğer işini doğru yapıyorsan. Yapamıyorsan zaten onunla sürekli çalışmana imkan yok. Birand'ın ilk editörlerinden biri de benim. Birand sorun çıkaracak adamlarla uzun soluklu çalışmaz. Biz hiç sorun yaşamadık. Benden sonra gelecek olan adamı da ince eleyip sık dokudu. Zaten birinin onunla çalışıp çalışamayacağı hemen, aynı günde belli olur. - Mehmet Ali Birand gazeteciliği kadar gaflarıyla da gündemde. Bunun nedeni sizce nedir?
Mehmet Ali Birand gafları gerçekten efsane oldu. Çok rahat bir adam. Kendi alanında uzman. Seyirci de onu öyle kabul ediyor. Bu özgüven ve deneyim gerektiren bir iş. 2000 yılında Atina'da büyük bir grev var. Canlı yayın hazır, o dönem editörlük yapıyorum, Birand'a bağlanmayı bekliyoruz ama ona hiçbir şekilde ulaşamıyoruz. Sonradan anlatıyor. Birand otelden çıkmış, bakmış yayın yapılacak yere ulaşması imkansız. Hemen bir motosikletin arkasına atlamış. Bir bakıyoruz canlı yayına motosikletin arkasında yetişiyor, onu da öyle görüntülüyorlar. Rahat biri yani...
- Bugüne kadar yaptığınız en ilginç haber hangisiydi?
Bakanlar kurulu toplantısından sonra, başbakanlık muhabirlerini salona alırlar, bakanların oturduğu yerlere bizler otururuz. Ben de geçtim İçişleri Bakanı Mehmet Gazioğlu'nun yerine oturdum. Bir ara çöpe bir baktım ki bir not. Notta yirmiye yakın valinin yer değiştirmesiyle ilgili bir yazı var. Not Çiler'e gitmiş, Çiler paraf atıp geri göndermiş, bakan da onu çöpe atmış. Ben de bu notu buluyorum.
SAVAŞ ANILARI - Çöpü karıştırmak nasıl aklınıza geliyor?
Habercilik ruhu işte. Notu bulduktan sonra haberi yazdım gönderdim. Başlığıyla uzun bir süre gündemde kalan bir haber oldu. Başlığı genel yayın yönetmenimiz atmıştı.
- Biraz da şansınız yaver gidiyor sanki.. Haber için savaş alanlarında bulunduğunuz oldu mu?
Bosna savaşında bulundum. On beş gün kaldım. İlk gece kaldığımız otelin alt katına bomba düştü. İkinci gün bize Boşnakların kaldığı bir lojman ayarladılar. Benim yattığım odada bronz bir madalya vardı. Evin sahibinin oğlu olimpiyatlarda bronz madalya almış ve maalesef savaşta ölmüş. Sırplar tarafından öldürülmüş. Saddam döneminde Irak'a gittim. Bağdat'tan İsrail'e girilmiyordu. Ben ve kameraman arkadaşım girmeyi başardık. Tarihe şahitlik etmek zor olduğu kadar da güzel.
- Kötü haber vermek zor olmalı.
Hem de nasıl ama zamanla duygusuzlaşıyorsun. Eğer şahitlik ettiğiniz ve kötü sonlanan bir olayı aktarmanız gerekiyorsa o hele en zoru. Bir gün arkadaşlarla iki araba habere giderken ön arabadaki arkadaşlar gözümüzün önünde kazada öldüler. Biz de şarampole yuvarlandık. Ertesi gün haberi canlı yayında ağlayarak sundum.
- Haftanın belirli günleri haber sunmak için Avrupa'da olduğunuzu biliyorum. Orada röportajlara da devam ediyor musunuz?
Evet. Türk ya da yabancı bir çok kişiyle röportajlar yapıyorum. Onları tanımak bana büyük mutluluk veriyor. Mesela ilk kez bir çocuk Almanya'nın en büyük sinema ödülü olan "Bambi" ödülünü alıyor ve bu kız da sekiz yaşında bir Türk kızı. Beş yüz kişi arasından seçiliyor. Son derece utangaç biri, hele annesi yanındayken hiç konuşamıyor. Almanya'nın en önemli oyuncusu seçiliyor. Salma Hayek ödülünü vermek için iki saat kızı bekliyor sunarken kızdan övgüyle bahsediyor. O kızla yaptığım röportajımda çok duygulandım, çok gururlandım.
- Canlı yayına çıkmak stres yaratıyor mu?
Canlı yayın korkusu tabi ki vardır. İlk canlı yayına çıkmaya başladığım zamanlar çok daha zordu. Canlı yayına çıkmadan önce Murat Yetkin'le bir şişe viski alıp bölüşürdük. İlk zamanlar aynı heyecan her canlı yayın öncesi yaşanıyordu sonra zamanla geçti.
- Canlı yayında sorun oldu, yönetmenle bağlantın kesildi ya da komut gelmedi ne olur?
Böyle bir durumda en önemli olan şey paniklememek. Bir iki saniye durmak gerek. Beklemek gerek. Eğer konuşmaya başlarsan domino gibi her söylemeye çalıştığın şeyle yıkılırsın, karşındaki de ne söylediğini anlamaz. Biraz sessiz durup beklemek gerek. Eğer tecrübeli bir yönetmense hemen toparlar. Sadece o ölü zamanı iyi değerlendirmek gerekir. Bu da zamanla oturacak, tecrübe gerektiren bir durum. Bir anda ben oldum deyip çıkmamak gerek ekranın önüne.
HIÇKIRIK TUTARSA - Canlı yayındayken diliniz sürçtü, hıçkırık tuttu veya hapşırdınız. Ne yapılır bu tür durumlarda?
Eğitimini almış biri hıçkırmaz, hapşırmaz. Kendini tutar. Çok seyrek de olsa gelebilir başına ama diyafram ve nefes teknikleriyle onu geçirmeye çalışırsın. Eğitimini almış bile olsan sonuçta bu pratikle edinilen bir özelliktir. Tecrübeyle yeni şeyler keşfetmeye başlarsın, teknikler oluşturursun. Mesela ben ilk zamanlarımda çok kötü haber okurdum. Muhabirlikten spikerliğe geçtiğim zamanlarda ilk programlarımı yaparken berbattım. Disleksi vardı bende. Kelimelerin sonlarını hep yutardım. Onu yıllar sonra yendim hatta en iyi sabah programı ödülünü aldım.
- O zaman her zaman iyi bir ruh halinde olmanız da gerekiyor..
Evet ama yayına çok da rahat girersem mutlaka hata yapıyorum. Özgüven tabi ki çok iyidir ama diken üstünde olursam yayın hep daha başarılı geçiyor.
- Canlı yayında gülme krizine girdiğiniz oldu mu?
Tabii oldu. Kanalın girişinde koskoca bir haber masamız var. Ben canlı yayında haber okuyorum. Birden yanımda elinde bir kağıtla biri belirdi: "Ben iş başvurusuna gelmiştim" dedi. Gülsem mi ağlasam mı bilemedim öylece kalakaldım. "Neden buraya geldin?" diye sordum. "En büyük masa senin, ondan sana geldim" dedi.
Üniversitede eğitim veriyor - Gençleri bu mesleğe nasıl hazırlarız?
Almanya'nın çok iyi bir haber kanalında Pınar adında Türk bir kızı var. Bu kız her gün üç saat kanalda Almanca program yapıyor. Siyaset ve politika içerikli bir programda dört konuğu ağırlıyor. Vücut dili, insanları yönlendirmesi çok başarılı. Bu kız bu işe liseden sonra başlıyor. Radyo, habercilik ve meslek içi eğitimle bu kız buralara geliyor. Dönüp bize bakarsak, bizde stajyerlik diye bir kavram var ama meslek içi eğitim yok. Biz de bu işi yapmaya başlarsak çocuklar çok daha kısa zamanda bir yerlere gelirler. Ne yetenekli çocuklar var, kaçıyor elimizden.
- Cüneyt Özdemir ile üniversitelerde eğitim verdiğinizi biliyorum
Cüneyt'le İstanbul'da bir üniversiteyle meslek programı anlaşması yapmışlar sadece gazetecilik değil tablet yayını, elektronik yayıncılık nasıl yapılır gibi konular da var. Çocuklara haber merkezi nasıl döner, program nasıl yapılır öğreniyorlar. Ben de kendilerine yardımcı oluyorum.
