Muhteşem doğası, tarihi taş evleri, camisi ve dibek kahvesi ile ünlü Kozbeyli'de 1924 mübadelesine kadar Türk ve Rum vatandaşlar birlikte yaşamışlar. Mübadele sırasında köydeki Rumlar Yunanistan'a giderken, yerlerine Rumeli, Selanik ve Midilli'den göçmenler gelmiş
SELAMİ KALAY
İzmir'e 64 kilometre uzaklıktaki 500 yıllık Kozbeyli köyü muhteşem doğası, tarihi taş evleri, camisi ve dibek kahvesi ile ünlü. 1924 mübadelesine kadar Türk ve Rum vatandaşlar birlikte yaşamışlar köyde. Mübadele sırasında köydeki Rumlar Yunanistan'a giderken, yerlerine çoğunluğu Limni adasından olmak üzere Rumeli, Selanik ve Midilli'den göçmenler gelmiş. Köyün eski yeri, hemen arkasında yükselen Şaphane dağının zirvesine yakın yamaçtaymış. Yolmuç olarak anılan bu köyden 150-200 yıl sonra kurulmuş Kozbeyli. Köyün kurucusu Kuzubeyi'nin yaşadığı korunaklı kule, 1638 yılında yapılan caminin hemen yanında bulunuyor. Biraz ilerisindeki "Çapkınoğlu" lakaplı Rum'un meyhanesi restore edilmiş. Dar sokaklardan köy meydanına ulaştığımda Şakir'in dibek kahvesinin kokusu sarıyor etrafı. Eşi Hatice Yalavaç'ın kıvamında kavurduğu kahveyi 100 yıllık taş dibekte dövüyor Şakir. Burası "Osman Amca'nın Yeşil Köşkü" olarak biliniyor. Dibek de ondan miras kalmış. Köyün çok yakınındaki sahile, Gencerlik'e yapılması gündeme gelen termik santrale karşı direnişin merkezi olmuş bu kahve.
"KÖYÜMÜZÜ ELLEMEYİN"
Yirmi yıl önce engellenen proje yeniden gündemde. Eğer Kozbeyli'den ovaya ve sahile bakarsanız değil buraya santral yapmak, bir yaprak dahi koparmaya kıyamazsınız. Kozbeyli daha önce de büyük bir tehlike ile karşı karşıya kalmış. Değerli araştırmalarından yararlandığım şair-yazar Hüseyin Yurttaş'ın, köyüne dair anılarında bahsettiği gibi, 1959'da anlaşması yapılan ve 1962'de SSCB ve ABD arasında "Küba Bunalımı"na yol açan nükleer füzeler, getirilip Kozbeyli'nin üstündeki Şaphane dağına konuşlandırılmış o zaman. Köylüler artık herhangi bir olumsuzluk yaşamak istemediklerini belirterek köylerinin doğal ve tarihi yapısıyla korunmasını talep ediyorlar.
TOPRAĞIN ÇOCUKLARI
Menemen girişinde yol boyunca sıralanmış dükkanlarda, renk renk sepetler, her çeşidinden toprak kaplar ve daha birçok el emeği göz nuru hediyelik eşya satılıyor. İnsanlar, binlerce yıldır çamura şekil vererek hem günlük kullanacakları eşyaları üretmişler hem de inanışlarını, yaşamlarını yansıtan sanat eserleri ile kültürlerini yaratmışlar. Geleneksel olarak, el becerisiyle toprağın işlenişini, Menemen'deki bir atölyede ustasından dinliyorum. Ali Küpçü, "Aslen Konyalıyız. Konya Bozkır Çat köyünden. Dedem yaparmış orada bu testiciliği. Küp, tereyağı koymak için küçük küpler, ayran yapmak için 'Tufranlar', un, yağ koymak için 'Dağar' denen büyük küpler yaparmış. Günlük hayatta kullanılan şeyler. Ben 1976 doğumluyum, on iki yaşımdan beri bu mesleğin içindeyim. Şu anda testi yapıyorum, birazdan kulplarını takacağım. Buna bazı yörelerde 'Bardak' diyorlar, bizim orada 'Boduç' denir" diyor.
Toprak Menemen çevresinden geliyor. İki tip toprak karışıyor, kırmızı ve gri-boz renkte. İkisi belli oranlarda karıştırılıyor. Kırmızı toprak Menemen'e has, başka yerlerde o tip toprak yok. Bu bölgenin toprağı ateşe gelmiyor, yani altında ateş yakılarak pişirmeye gelmez. Tüpün üzerine konulduğunda çatlama yapıyor. Ama fırın sıcaklığına dayanıklı. Buna karşılık Menemen toprağından daha büyük, daha uzun kaplar yapılabiliyor. Daha iyi şekil alıyor, dayanıklı oluyor, yüzeyi daha pürüzsüz oluyor.
ÇAMUR VE EMEK
Ali Küpçü, üretim aşamasını da şöyle anlatıyor: "Toprağı suyla karıştırıp ayran kıvamına getiriyoruz. Daha sonra eleklerden, süzgeçten geçiriyoruz çakıllar, ot parçaları temizlensin diye. Sonra havuzlara aktarıyoruz, güneşte bekliyor ve çamur kıvamına geliyor. Tekrar bir işlemden geçiyor. Daha homojen olsun, içinde hava kabarcıkları kalmasın diye makine eziyor, sıkıştırıyor. Sonra arkadaşlar ayaklarıyla eziyorlar, zahmetli iş yani. Çamurun içinde hava kabarcığı kalırsa, kuruma ve pişme esnasında çatlama yapıyor. Hazırlanan bu hamura biz şekil verip testi, küp, saksı, vazo, balık için kayık tabak, sütlaç-yoğurt güveçleri gibi şeyler yapıyoruz. Güneşte kuruttuktan sonra, 980-1000 derecede pişiriyoruz ocakta. Ham olanlar bir defa, sırlı olanlar iki defa pişiyor. Bu kapları yaparken kullandığımız malzemeler; metal ya da sert ağaçtan yapılmış sahtiyan, sünger, tel, ölçü metre, desen yapmak için emzik çöpüdür. Bütün bunlardan sonra geriye el becerisi kalıyor."
Zeytinin her şeyinden yararlanılıyor
Kozbeyli'nin geçmişte en önemli geçim kaynakları olan çekirdekli kara üzüm ve buna bağlı olarak şarap yapımı ile tütüncülüğün yerini, günümüzde hububat, baklagiller ve yaş sebze üretimi almış. Zeytincilik halen önemini koruyor. Yağlık zeytinle beraber, "hurma", "çekişte" ve "şakran" cinsleri de yetiştirilmekte. Köyün girişindeki yağhaneden aldığım nefis sızma zeytinyağının öyküsünü Akın Değirmenci anlatıyor; "Zeytinyağcılık dede mesleğimiz. Dedem Hasan Değirmenci Ilıpınar'lı. Orada da aynı işimiz var. Babam 1930 doğumlu Yusuf Değirmenci. Kökenimizin Yörük olduğu biliyorum. Esas değirmenciyiz. O zaman un değirmeni yapmışlar, bu yağı yapmışlar. Un değirmeninin makineleri Fransa'dan gelmiş. Bu sistem kontini, yani kapalı sistem. Vatandaş zeytini toplayıp buraya getiriyor. Tartıldıktan sonra dışarıda yıkanıyor. İlk makinede çekirdeğiyle beraber komple kırılıyor. 30-40 derece arasında yarım saat kadar hamur yoğrulur gibi yoğruluyor. Diğer makinede yağı suyu ve çekirdeği ayrılıyor. Sonra santrifüj dediğimiz makinede de kalan küçük posalar yıkanarak ayrılıyor. Bir tarafta su, bir tarafta zeytinyağı. Buna el değmiyor, makineler birbirine bağlı. Kırılarak ayrılan zeytin çekirdeğinin adı 'Pirina'. Yakıt olarak kullanılıyor. Isınmak için bence kömürden daha iyi. Kükürt oranı düşük, hava kirliliği yapmaz, külü yok. Zeytin düzgünse, evde bozulmadıysa, üç günde beş günde sıkıldıysa 'Sızma' yağ olur. Ama zeytin kaldıysa, bozulduysa 'rafinaj' yağ olur. Burada biz ayırıyoruz onu. Artık dededen bu işi yaptığımız için zeytine baktığımız zaman anlıyoruz. Ayrıca çıkarken de kokusundan anlarız sızma ile rafinaj yağı. İyi bir zeytinyağını bölge ayırır, nefaset koku özellikleri ayırır, damak zevki ayırır. Şimdi yarım asit yağ da güzel olur, 1,5-2 asit yağ da güzel olur. Asidi yüksektir ama nefaseti vardır. Kozbeyli'nin, Ayvalık'ın yağı iyidir. Ege'nin havası mı toprağı mı artık, fark ediyor. Bir zeytinin sofralığından, yağından, pirinasından yararlanıyoruz, bir şeyi boşa gitmiyor..."
Nasıl gidilir?
Doğal yapısını kaybetmemiş ve mutlaka görülmesi gereken yerler arasında saydığım Kozbeyli köyüne, İzmir-Çanakkale yolundan, Menemen'i geçtikten sonra Eski Foça'ya dönüp, Ilıpınar ve Yenice köylerinden geçerek ulaşılıyor. İsterseniz ana yoldan devam edip, Aliağa'ya gelmeden Yeni Foça yolundan Gencelli (Gencerlik) üzerinden de gidebilirsiniz. Aracınız yoksa İzban hattını kullanarak Ulukent istasyonunun yanından kalkan Kozbeyli otobüslerine binebilirsiniz. Köyün girişinde yeni açılan Kozbeyli Butik Otel, geleneksel taş mimarisi, havuzu ve yöresel yemekleriyle, ziyaretçilere konaklama olanağı sağlıyor.
