SELAMİ KALAY
Geçen hafta, Aydın Umurlu'ya bağlı Kuyucular Köyü'nde ilk kez bir Kültür Sanat Festivali Düzenlendi. Köy muhtarlığı ile Sanatçı Maksut Kesici'nin önderliğinde "Sanat İnsanın Son Sahici Oyuncağıdır" temalı festivale özellikle kadın ve çocuklar yoğun ilgi gösterdiler. Ünlü tiyatro oyuncusu Selçuk Uluergüven'in yönettiği tiyatro oyunu, Hacivat Karagöz gösterisi, zeybek ekibi, keman ve şiir dinletileri ile konserler büyük beğeni topladı. Çağdaş Sanatçılar Platformu Karikatür sergisi açtı, mizah dergileri dağıttı. Lütfü Çakın, isteyenlerin portre karikatürlerini yaptı. Çocukların bir kısmı resim çalışmasına, bir kısmı ahşap kesme-oyma etkinliğine katıldı. Festival çoşkusu tüm hızıyla sürerken ben de, köyün tarihi ve kültürü hakkında sohbetler yaptım.
KÖY TAVUĞUNDAN KEŞKEK
"İsmim Gülfizar Yaman, Umurlu Kuyucular Köyündenim. Köyümüzde 20 kadar su kuyusu vardı, ismi oradan geliyor. Burada doğup büyüdüm, 58 yaşımdayım. Hayvancılık yapıyorum, ineklerim koyunlarım var. Yaptığım yoğurt, kesik (çökelek) ve tereyağlarını pazara götürüp satıyorum. Tarlam var ona da yonca ekiyorum hayvanlar için. Bu köyde her şey üretilir, en çok çilek ve domates. İncir, üzüm, zeytin, portakal da güzel olur. Köyün içinden geçen dereye Koçak Çayı, İkizdere deriz, Büyük Menderes'e akar. Köyümüzde ilk defa festival oluyor, her sene olmasını istiyorum. Köy tavuğuyla keşkek yaptım onu satıyorum, dana etinden de yaparız. Bizim düğün yemeğimizdir. Dört kilo döğme buğdayı yıkayıp haşladım, altı tane de tavuk haşlayıp içine diddim. Bir de ilikli kemik suyu katıp on iki saat karıştırarak pişirdim. Yerken de kendi yaptığım tereyağını üstüne koyuyorum. Ayrıca, sıkma dediğimiz bir yemeğimiz var. Kıyma, yumurta ve hamuru beraber yoğurduktan sonra açıyoruz, küçük parçaları yuvarlayıp yağda kızartıyoruz. Sonra et suyunda tekrar haşlayıp üstüne yoğurt ve kızarmış tereyağı döküyoruz."
Ulviye Yöntem; "80 yaşımdayım, bu köyde doğdum büyüdüm. Babam Acıpayam'dan, annem buralı. Eskiden düğünlerimize Umurlu'dan çalgıcılar gelirdi. Şimdi rahmetli oldular, "Çomar Hatçe", "Güzel Esma", "Şerife ve "Kör Ali yi hatırlıyorum. Dümbek, def çalarlardı. Esma çok güzeldi kırmızı kırmızı yanakları vardı. Benim düğünümde babam üç gün davul çaldırdı. Düğünlerde inci dizilmiş saç takardık, renkli şalvar giyerdik. Pembe gelin başı yapılır, kekik, karanfil takılırdı. Şimdi kuaförler yapıyor artık."
Hacer Çayır; Biz Hayriye ile kardeşiz. Eskiden gelin başına taç takılırdı. Kim biliyorsa o süslerdi. Kafkül (Kakül) kesilirdi saçının bir tarafından. Kıvırcıklı pembe duvak örter ata bindirirlerdi. Çomar Hatçe'nin boyu kısa olduğu için öyle derlerdi. Şerife de vardı def çalarlardı, illa onlar istenirdi düğünlerde. Gider havası çalarlar, Sepetçioğlu, Harmandalı oynanırdı. Güzel oynayanlara bardak patlatırlardı, toprak bardağı yere çarparlardı nazar değmesin diye. Üç gün düğün olurdu. Biz düğünden başka bir şey görmedik, hep çalıştık, bir hacca gittik geldik o kadar, başka bir yer görmedik, festivali ilk defa görüyoruz, güzel yapıverdi Maksut oğlum."
Nermin Bülbül; "64 yaşımdayım, burada büyüdüm. Sülale lakabımıza Yeniçeriler denir. Yörükten gelmeyiz. Yukarı dağda, derede Tahtacılar varmış. Yunan gelince, Taşlıdere Titizlik derler oraya gitmişler, saklanmışlar beraber. Ninem rahmetli yörüğüz biz derdi. Eskiden nişan olduğu zaman, karşılığında kız evinden yirmi tane sini yapılır, tavuk gönderilirdi. Düğün olacağı zaman Cuma günü kızlar, köye olduğu gibi şeker dağıtırlar ve o gece şeker eğlencesi yapılırdı. Ertesi günü kınalık eğlence olurdu. En son gelini kaldırırlar ama çalgıcılar bahşiş almak için gelinin ayağını bağlar, damadı çağırırlardı. Bahşiş olarak tavuk istenirdi. Tavuklar gelince gelinin ayağını çözerlerdi. Ertesi günü gelin almaya gidilir bayrak önde, davul arkada. Gelinin kardeşleri el öptürür, kuşağını bağlarlar. Babası da ayakkabısını giydirirken para koyar içine, gönlünden ne koparsa, öyle giydirirdi. Gelin, şalvarın üstüne gelinlik onun üstüne de gelinlik ceketi giyerdi. Kayınbabası ve kayını gelinin koluna girer ata bindirirler, eve varınca damat indirir attan ve eve girerler. Damat yüz görümlüğü olarak ne takacaksa takar ve evden ayrılır. Sonra gelini kapı önüne çıkarıp gösterirler öyle dağılır herkes, yoksa dağılmazlar.
Eskiden Kurban Bayramının üçüncü günü, birkaç erkek kadın elbisesi giyer meydanda eğlence yaparlardı. Üç erkek, deve olur, çakal olur, değirmenci olur oyun yaparlardı. Biz ancak düğün bilirdik. Festival çok güzel oldu seneye bir daha istiyoruz."
SAVAŞ ZAMANI YOLLARDA
Seksen yaşındaki Hayriye Akay'ın anlattıkları; "Annem zaten ufak kalmış, annesini babasını bilmiyordu. Yunan zamanında eller geçirivermiş Menderes'i. Çiftlik köyü vardır aşağıda, orada kadının biri yardım etmiş. Hem ağlar hem anlatırdı. Eskiden yolun kenarında Hanlı Kahve vardı. Babama Yunan askerleri odun getir oraya demişler. Babam daha çocuk, iki arkadaş öküz arabasıyla odun götürmüşler oraya. Bu odunlar nereye yıkılacak diye sorunca, birisi gel buraya demiş, sen niye sövüyorsun bize deyip dövmüş babamı, öteki asker kurtarmış elinden."
Nermin Bülbül de ninesinden duyduklarını aktarıyor; "Eskiden adamları askere almışlar sonra Yunan çeteleri gelmiş kalan gençleri tutuklayıp götürmüşler. Ninem eltisiyle beraber sırtlarına yiyecekleri sarmışlar, Menderes'i geçip üç gün yürümüşler. Korunacak yer arıyorlarmış. Dalama köyüne oradan da Nazilli'nin köylerini dolaşmışlar. Çeteler gidince geri gelmişler. Bakmışlar ki adamların kimisi ölmüş, evler yanmış halde bulmuşlar. Ninemim Mehmet adında kardeşi varmış, Çanakkale'de kalmış. Mehmet Çayır diye orada yazıyormuş. Bu köyde Rumlar da varmış eskiden. Ninem kalmış onlarla. Hatta köylüler laf etmişler, nineme kara çalmaya kalkmışlar onlarla kalıyor diye. Çok iyiler derdi. Bir de o zamanlar zeytini gizlice sıkıyorlarmış. Çeteler alıyorlarmış ellerinden. Bunlar da yere gömerlermiş. Hatta Şırakma denir burada, tekneler var, onlara mühür koymuşlar. Bunlar da mühürün üstüne fincan kapatırlarmış yağ olmasın diye, belli olmasın diye gizli sıkarlarmış yiyecekleri yağı, keçelerin içinde."
Nasıl Gidilir?
Kuyucular köyü, Aydın-Nazilli yolu üzerinde. Umurlu'dan 8 km. sonra sol tarafta, 2 km içeride. Köyün girişinde tarihi bir kemer köprü bulunuyor. Köyden 7 km yukarıdaki alabalık çiftliği Koçak çayı ve asırlık çınarlarıyla doğal bir dinlenme mekanı. İzmir'den günübirlik gidilebilecek kadar yakın bu şirin köyü görmenizi öneririm.
