BURCU ILGIN
Yazmayı ama uzun yazmayı çok sevdiğini ve bu yüzden roman yazdığını söyleyen Gazeteci Ali Eyce, gazetecilik yaparken roman yazmanın çok zor olduğunu belirtti. 'Aynalı Oda'yı üç yıl gibi bir sürede yazabildiğini söyleyen Eyce, "Bir yandan tamamen gerçekleri yazarken bir yandan da düşünerek, kurgulayarak roman yazmak, gerçekle hayal dünyası arasında sürekli gidip gelmek, hem düşsel olarak hem de fiziksel olarak çok yordu. Ama sonunda bitirebilmeyi başardım" dedi. 'İzmir İnsanı 'Adalet'e Bir Başka Düşkündür' diyen usta gazeteci Ali Eyce ile ilk romanı Aynalı Oda'yı ve yazarlık üzerine konuştuk.
- Gazetecisiniz ve doğal olarak yazıyorsunuz ama böyle uzun yazmaya ilk ne zaman başladınız?
Aslında yazmaya merakım gazetecilikten önce de vardı. 1992 yılında Tariş'in düzenlendiği 'tiyatro senaryosu' yarışmasına öğrenci yurdunda kalırken yazdığım bir senaryo ile katılmış ve Türkiye genelinde ikinci olmuştum. O dönem yurtta benimle birlikte kalan beş arkadaşım gece yarılarına kadar süren daktilonun tuş sesine tahammül göstererek bana çok yardımcı olmuşlardı. Zaman zaman beni yatmak zorunda bıraksalar da o senaryo ödülü aslında benim için bir başlangıçtı. Artık uzun yazmayı bırakmış habercilik yani gazetecilik hayatına girerek daha kısa yazmaya başlamıştım.
YORUM FARKI VAR - Gazetecilikle roman yazmak yani yazarlık yapmak arasındaki fark nedir?
Gazetecilik ile roman yazmanın arasındaki en büyük fark yorum ve düşünmek. Ben haberciyim ve yazdığım haberlerde objektif olmak, ne görüyorsam onu okuyucuya vermek zorundayım. Haberde acı veya tatlı bir şey varsa onu okuyucunun yorumuna bırakmak zorundayım. Roman ise böyle değil. Romanda çok düşünmek ve yorumlamak zorundasınız. Her cümleyi ayrı ayrı kendi hayal ve kelime dünyanızda süslemek zorundasınız. İnsanların kendilerini gazetede olduğu gibi fotoğraflarla değil cümlelerle tanıtmak zorundasınız. O yüzden haber çok doğal, roman ise çok özgün diye düşünüyorum. Adliyeye zaman zaman duruşması olduğu için gelen ve arada beni de ziyaret eden bütün herkesin söylediği ilk cümle hep şu oluyordu. "Burada çok olay görüyorsun ne hikayelere tanık oluyorsundur. Kitap yazsan merakla okunur." Bu cümlenin doğru tespit olduğunu bilmek ve hele benim gibi yazmayı seven birisinin yazmaması çok zor olurdu.
- Uzun yıllar sonra yazmak bir birikimin patlaması mı?
Uzun yıllar yazmayı denedim ama dedim ya gazeteciliğin gerçekliğiyle romanın düşselliği arasında sıkışıp kaldım. Ya gerçeklerle ilgilenip görevim olan gazeteciliği yapacaktım ya da güzel bir rüyaya dalar gibi dalıp romanımı yazacaktım. Bu kitabı bitirmeye karar verene kadar sadece gazeteciği yani gerçekliği tercih ettim. Kitaba başladığımda ise ikisini de yapabileceğimi artık anladım.
- Romanınızın konusu İzmir'de...?
Afişte de söylendiği gibi gerçek bir İzmir Romanı. Olay İzmir'de geçiyor. Sokağı İzmir, insanı İzmir, yağmuru İzmir, soğuğu ve sıcağıyla İzmir var içinde. İzmir'i seven zaten İzmir'de yaşıyor ama bir de İzmir'i sevip de dışarıda başka şehirlerde yaşamak zorunda kalan insanlar var. Onların zaman zaman isyanlarını duyarız sanal ortamlarda. 'Bekle beni İzmir', 'Geliyorum İzmir', 'Yaşasın İzmir' diye. Bu nedenle kitap biraz da konusuyla beraber insanlardaki bu İzmir özlemini giderir diye düşündüm.
- Hikayesi gerçek mi?
İzmir'de gerçekleşmiş bir cinayet, görülmüş bir dava. Ama birebir onun gerçekliğini yazmadım. Kendi düşselliğimi kullanarak başında, ortasında ve sonunda ciddi değişiklikler yaptım. Kurguladım ve ortaya heyecanla okunacak bir roman çıkarmaya çalıştım. Yazdığımı söylediğimde sevinenden çok merak eden insanlar oldu. Çünkü ne yazdığım onlara göre önemliydi. Yıllardır tanıdıkları gazetecinin kaleminden nasıl bir roman çıkmış olabilir ki sorusunun cevabını arıyorlardı içlerinde. Bazı okurlar tahmin yürüterek bir anı romanı yazdığımı sandılar. Onların bu sanılarını şu sözümle çürüttüm, 'Bir daha adliyeye gelemezsem ancak o zaman anılarımı yazarım.'
- Romanınızın ismi neden Aynalı Oda?
Aynalı Oda, uzun süre düşündükten sonra koyduğum bir isim. Roman, zaten polisin suçluları bulmak ve suçlarını itiraf etmek için sık sık kullandığı aynalı odada geçtiği için bu ismi uygun gördüm. İsme bakıp, kitabın kapak fotoğrafındaki adam ve kadın karartısına bakıp, bunun bir fantazi romanı olduğunu düşünen insanların bir hayli fazla olduğunu şakayla ifade edilmesinden anladım. Bu da algıda seçicilik olsa gerek diye düşünüyorum. İKİNCİ KİTAP - Bir daha roman yazma düşünceniz var mı?
İşin açığı ben yazıyorum dediğimde ne yazdığımı merak eden insanlar bir hayli fazla oldu. Çünkü çok hikayelerimin olabileceğini çalıştığım adliye ortamından dolayı biliyorlar. Şu an ikincisine de başladım. Kısa yazmayı değil uzun yazmayı sevdiğimi söylemiştim. Uzun yazmak beni rahatlatan bir şey, umarım yazdıklarımı okuyan insanlar da rahatlıkla okur ve rahatlarlar.
"Kanun değiştiren kararlar hep İzmir'den çıkıyor" - 'İzmir insanı adalete bir başka düşkündür' diyen kitaba giriş cümlenizde ne anlatmak istediniz?
'İzmir insanı Adalet'e bir başka düşkündür' çok güzel olduğunu düşündüğüm ve yazdığım bir söz. İzmir'i ve İzmir insanını adalet duygusuyla birlikte anlatabilen bir söz. Ben yıllardır o adliye koridorlarında davaları takip ettiğimde; hakim, savcı, avukat, mağdur veya sanık olarak orada bulunan herkesin adaletin peşinde olduğunu, adaleti aradığını, bulmaya çalıştıklarını gördüm. O yüzden İzmir insanı diyorum. İzmir'de yaşayan herkesin adalete diğer şehirlere göre biraz daha düşkün olduğnu düşünüyorum. O yüzden Türkiye'de kanunlarda ve özellikle Medeni Kanun'da, kanunları değiştiren kararlar hep İzmir'den İzmir adaletinden çıkmakta ve Türkiye'ye haber olmaktadır. Bakın bu ülkede kadınlar boşanırken tazminat ve nafaka almayı İzmirli kadınların adliye koridorlarında yürüttüğü hukuk mücadelelerinden zafer çıkışlarına bağlı olarak yapılan haberlerden öğrenmişlerdir. Bu ülkede insanlar, bir dönemin asayiş sorunu kapkaç suçuna ağır cezalar verilmesine ve kanunun değişmesini yine İzmir'deki adliye koridorlarından öğrenmişlerdir.
ALİ EYCE KİMDİR?
Yazar, 1968 yılında Sivas'ta doğdu. Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo, Televizyon ve Sinema Bölümü'nü 1991 yılında kazandı. Eğitimi sırasında Bornova Öğrenci Yurdu'nda kalırken kaleme aldığı 'tiyatro senaryosu'yla girdiği yarışmada ikincilik ödülü aldı. Yazdığı senaryo karşılığında kazandığı ödülle ilk fotoğraf makinesini alarak gazeteciliğe adımını attı. 1993 yılında Türkiye'nin en eski ve en büyük bölgesel gazetesi olan Yeni Asır Gazetesi'nde yargı muhabiri olarak göreve başladı. Uzun yıllar yargı muhabirliği görevi yaparak öğrendiği ve bulduğu haberleri Yeni Asır, Sabah ve Takvim Gazetesi'nde okuyucularla paylaştı ve paylaşmaya da devam ediyor.
Sarı basın kartı sahibi ve İzmir Gazeteciler Cemiyeti üyesi olan yazar, gazetecilikte haber, araştırma ve yazı dizisi alanında birçok başarı ödülüne layık görüldü.
İzmir'de ilk defa örgütlenen Yargıve Güvenlik MUhabirleri Derneği'nin kurucu ve seçilmiş ilk başkanı olarak da görev yaptı. Yargı muhabirliğinin kazandırdığı hukuki bilgiyle televizyon programcılığına başladı. Halen Yeni Asır TV'de 'Hakkımız Hukukumuz' adlı televizyon programı hazırlıyor ve sunuyor. Yazar, ilk kez üniversite amfisinde karşılaştığı eşi Serap Kasap Eyce ile evli olup, Selin Ece, Kerem isminde iki çocuk babasıdır.
