• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Yürüyen ölüler HAKAN URGANCI

Yürüyen ölüler

hakan.urganci@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 27.03.2016, 00:00

Amerika'da ve Türkiye'de de yayınlanan ve son yılların en popüler dizilerinden biri olan Walking Dead, dünyanın yürüyen ölülerce ele geçirildiği kıyamet sonrası zamanlarda, zor şartlarda hayatta kalmaya çalışan bir avuç insanın gerilimli hikayesini anlatıyor

Bu korku dolu dramda dünya öyle zamanlardan geçiyor ki; sağ kalan bir avuç insan da zombiler tarafından ısırılıp enfekte olmak, aç kalıp ölmek ya da kısıtlı kaynaklar için savaşan diğer insanlar tarafından öldürülmek gibi tehditlerle savaşmak zorunda. Yani burası, Yılmaz Morgül'süz, Nihat Doğan'sız, ölümcül bir Survivor ortamı.

Diziyi klasik korku öykülerinden ayıran en önemli şey, gerçek tehlikenin yürüyen ölülerden değil, insanın kendi doğasından gelmesi. Akılsız ve yavaş zombiler değil, hızlı, hırslı ve acımasız diğer insanlar, daha büyük bir tehlike kaynağı.. Çünkü onlar, ölülerin aksine, davranışları önceden kestirilebilir yaratıklar değil.

Bu dizi, felsefesiyle de insanı düşündürüyor. Yaşamın anlamı ve önemi üzerine... Hayatta kalan bir avuç insan da aslında birer 'yürüyen ölü'. Çünkü onlar her günü son günleri gibi yaşıyor, her gün ölümü bekliyorlar. Çoğu umutsuz. Bunların arasında istisnalar da var. Küçük şeylerden mutlu olan, yine de hayatın devam ettiğini daha ölmediklerini kanıtlayan davranışları var... Genç bir kadın hamile kalınca, bir başka kadın hayret içinde soruyor:

"Sen deli misin? Hamilelik seni yavaşlatır ve hayatta kalmanı zorlaştırır. Üstelik dünya, çocuk doğurmak için sence artık güvenli bir yer mi?''

Kadın bilgece gülümsüyor ve şu yanıtı veriyor: "Sence dünya ne zaman çocuk doğurmak için yeterince güvenli bir yer oldu ki?''

Ne kadar doğru. Bebekler ve dahi yetişkinler için her an her yerde tehlike var. Buna rağmen insanlar doğalarına karşı çıkmıyor, yaşamayı ve yeni yaşamlar üretmeyi sürdürüyorlar. Yaşamın tek gerçek (ve en yüce) gayesi bu çünkü.

Evet, bugün ülkemizde terör şehre indi. Evet, güvende değiliz ve korkuyoruz. Haklıyız. Yaşam her zaman ölümden daha yavaş, ama daha yaygın ve güçlüdür. Bu yüzden varız ve var olmaya devam edeceğiz. Terörün bizi yıldırmasına izin vermeden. Daha sağduyulu ve uyanık, ama yine yaşam dolu bir şekilde.. Şu an evimizde kalp krizinden ölme riskimizle caddede bir bombaya rastlama riskimiz arasında bir fark yok. Bizler insanız. Yürüyen ölüler değil, yaşayan, koşan, seven, sevişen, gülen, kızdıran, başaran, anımsayan, vefa duyan, fedakarlık yapan, hayatta kalan türüz. Biz inatla yaşama tutunacağız. Ne zaman içimizdeki ümidi öldürürüz, işte o zaman hepimiz birer yaşayan ölüyüz.

Demek ondanmış

Evrim psikologları Satoshi Kanazawa ve Normanli tarafından yapılan bir araştırma, zeki insanların mutlu olmak için daha az arkadaşa ihtiyaç duyduğunu ortaya koymuş. 15 bin kişiyle yapılan araştırmanın sonuçlarına göre, nüfus yoğunluğu az olan yerlerde yaşayan insanlar, kalabalık yerlerde yaşayanlara göre daha mutluymuş.

Sosyal ilişkiler arttıkça, zeki insanların mutluluğu azalıyormuş. Zira zeki insanlar gerçekleştirmek istedikleri hedeflerine yoğunlaştıkları için toplumla daha az zaman geçiriyormuş. Sosyal etkileşim, zeki insanların hedefe ulaşmasını engelliyormuş. Ayrıca, beynimiz geniş bir alanda az sayıda kişiyle yaşamaya tasarlanmış. Ancak günümüzde çok sayıda kişi dar alanlarda kalabalıklar içinde yaşıyor. Bu da insanı mutsuz ediyor ve stres yaratıyor.

Oh be! Ben de bunca zamandır diyorum ki neden biraz yabaniyim, neden yalnızlığı seviyorum? Bilim bile söylüyor, ben kafası çalışan biriyim. Şimdi dağılın bakiyim!

İnsan seçimleriyle yaşar

İnsan seçimleriyle yaşar... Bir şeyi seçtiğinde, başka şeylere hayır dediğini, hayvan bile bilir. İnsan bilmez. Bilir de işine gelmez. Hayvan bir seçim yaptığında, içgüdüsel olarak, seçtiği şeyle tatmin olması gerektiğini bilir. Başka şeyi özlemeyi bilmez. İnsan bilir. İnsan özler. İnsan özleyebilir. İnsanın özü, tatmin olmama üzerine çünkü... Bu tatmin olmama duygusu, insanlığı geliştirir ama insanı üzer.

İnsan bir seçim yapar. Örneğin, bir muz satın alır. Gözüne hoş görünür çünkü. Muz iri, besleyici ve lezzetlidir. Muzun tadını daha önceden bilmektedir. Muzu almıştır. Şunu çok iyi bilmektedir ki, muz muz tadına sahiptir. Bunu hayvan bilir, insan yerken pişman olmuştur bile. Keşke muz görünümünde olsaydı ama içinde kivi tadı olsaydı... İnsana muzu kivi tadında versek, bu kez üzüm gibi salkım salkım olsaydı der. İnsan, iştahtır. İnsanı doyuramazsın...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA