Hürol Dağdelen

Bu çocuklara kulak verin!

İzmir'in köklü ve nitelikli eğitim kurumlarından Ekin Koleji, 12 yıldır topluma bir pencere açıyor, çocukları daha iyi anlamak, sorunlarını hissetmek adına...
Bunu da her yıl, "Çocuk ve İnsan Hakları Haftası'na denk getiriyor; "Çocuk Kurultayı"nı topluyor.
Amaç, çocukların dünyasına "gerçekçi" bir adım atmak... Yalnızlıklarına ortak olmak...
Çünkü biliyorum ki, çok baskı altındalar.
Ekin Koleji yönetimi, bu yıl beni davet etti kurultayı yönetmeye... Hiç tereddütsüz kabul ettim, gönül bağım olan bu özel okulun teklifini...
Ver elini Seyrek.
***
Ekin Koleji, kent merkezinden uzak belki ama dört dörtlük bir eğitim kurumu... 12 yılı aşkın süredir İzmir'de eğitim hizmeti veren okul, binlerce öğrenci yetiştirdi, bir o kadar da üniversiteye gönderdi.
"Her çocuk ayrı bir dünyadır" felsefesini benimsemiş, "Yaparak yaşayarak öğrenme" modelini hayata geçirmiş bir okul olarak, her geçen gün daha sağlam bir temele oturuyor, kökleşiyor.
Çocuklar mutlu, umutlu; düşünüyor, fikir üretiyor, yaratıyor. Yani "gerçekçi bir bakışla" hayata hazırlanıyor.
İşte "Çocuk Kurultayı" da bu bilincin eseri...
***
Bu yıl dört okulun temsilcisi vardı kurultayda, oysa daha fazla olmasını isterdim. Özel ve devlet okullarının tümü temsilci göndermeli, fikir mücadelesi vermeliydi. En azından çocuklar yaratıcı kimliklerini ortaya koymalıydı.
Ama nedense o "çekinik karakter" yine devreye girmişti. Hazırlık yapmak, hele hele 'Düşlediğim Geleceği Yaşamak İstiyorum' konulu bir fikir jimnastiğine katılmak işlerine gelmemişti. Davete icabet etmemişler besbelli...
Bence İzmir Milli Eğitim Müdürlüğü, bu konuda devreye girmeli, destekleyici olmalı.
***
Kurultaya gelince... Evet çocuklarımız tedirgin; bakmayın yüzlerinin güldüğüne, yüreklerinde korku ve telaş var.
Bu yüzden çok güzel hazırlanmışlar. İddialarını, korkularını dile getirirken, birer video filmle desteklemişler söyleşilerini...
Akılcı, başarılı, etkin bir gösteri sundular bizlere...
Pek çok sorunu dile getirdiler ve ardından çözüm önerilerini sundular... Hani bizim araştırmaya üşendiğimiz önerileri...
Çocuklar kişilik haklarına müdahalede bulunmayı, özgürlüklerini kısıtlamak olarak görüyor her şeyden önce...
Sonra da kendilerini tedirgin eden sorunları şöyle sıralıyorlar:
Terör, savaş hali, çevre kirliliği, küresel ısınma, gelir dağılımdaki adaletsizlik, işsizlik, ekonomik problemler, eğitimde eşitsizlik, sınav kargaşası, iklim değişikliği, gıda krizi, şiddet ve bağımlılık sorunları...
Ne kadar gerçekçi ve doğru bir yaklaşım öyle değil mi?
***
Ve biz büyüklerin yaptığı gibi sorunu ortaya koyup topu başkasına atmıyorlar. Çözüm önerileri de var, ortaokul çağındaki bu çocukların...
İşte onların yaşamak istedikleri dünyanın ipuçları:
Önce aklı başında, ne istediğini bilen bireylerden oluşan toplumda yaşamalıyız. Toplumsal bilincimiz olmalı.
Büyüklerimiz, sorunun bir parçası olmak yerine çözüm üretmeli.
Küresel ısınma için ulusararası işbirliği yapılmalı.
Çevre kirliliğinde cezalar caydırıcı olmalı.
Çocukların düşüncelerine önem verilmeli.
Terörden kaçınmak için karşılıklı işbirliğine özen gösterilmeli.
İnsanlar bilinçlendirilmeli.
Eğitim politikalarının mimarları akademisyenler, öğretmenler olmalı.
Örgütlenme bilinci yaygınlaşmalı.
Değişime önce kendimizden başlamalı.
***
Çocuklar yaşamak istedikleri dünyanın ipuçlarını veriyor, bugünden yarına yol haritasını çiziyor. Onları sürekli "ders çalış, kitap oku" mobbingi yapmak yerine arada sırada dinlesek, feyz alsak nasıl olur?
Unutmayın, onlar bizim geleceğimiz...
GÜNÜN SÖZÜ
Geleceği satın alabilecek tek şey, bugündür.
Samuel JOHNSON
Tuzu yasaklamak yerine az ve öz kullanmalı...

Yemeği tuzsuz yiyemem ama kararınca...
Son aylarda, hızla yayılan bir iddia var kamuoyunda; tuzun sofralardan kaldırılması hatta restoranlarda kullanılmaması üzerine...
Nedeni fazlasının vücuda zarar vereceği endişesi...
Geçen gün ben bunu bizzat yaşadım.
Bir restoranda yemeğe oturdum, tuzluk arıyorum yok, garsonu çağırıp sordum. Şikayet üzerine kaldırmışlar artık masada bulundurmamaya karar vermişler. İstek üzerine veriyorlarmış...
Hayret bir şey... Tuza da karışıyorlar artık... Bir yerde haklılar da; basında öyle yerli yersiz tuz fırtınası yaratıldı ki, kafalar karıştı, bilgi kirliliği oluştu.
Sanırsınız herkes uzman.
Oysa yemeğe ne kadar tuz atacağıma karar veremezsem, yuh olsun bana... Bu özgürlüğün kısıtlanmasıdır ayrıca...
Yani tuza, sigara muamelesi yapılması çok saçma...
***
Oysa ben bunlara inanmıyorum; iki nedenden... Biri, dikkatli kullanımın hiçbir sıkıntıya yol açmayacağı, ikincisi ise bilinenin aksine, tuzun sağlık için gerekli bir madde olduğu inancımdan...
Ama yine söylüyorum,
az ve öz kullanımda...
***
Ülkemizin önemli tuz firmaları arasında yer alan Salina'nın genel müdürü Himmet Kara, bakın bu konuda ne diyor:
"Tuz, insanlığın temel ihtiyaç maddelerinden biri olup tarih boyu önemini korumuştur. Bugün marketlerde satılan ürünlerden en masumu, tuzdur. Çünkü tüketici için 'çok özel', 'steril' hazırlanmaktadır. Zaten özelliği gereği, koruyucudur. Doktorlar da yetişkin insanların tuz kullanımını azaltmasını tavsiye etmektedirler, sofradan kaldırmasını değil... Bu konuda UNESCO'nun yayınladığı genelge, tuzun genç yaşlı mutlaka belirli oranlarda alınmasını, yaş ve sağlık durumuna göre ölçülü kullanılmasını öneriyor."
İşin özü budur, tuzdan vazgeçmek yerine kontrollü kullanmak en doğrusu.

Bu nasıl kadın dostu kent!

İzmir'in pek çok unvanı var. Ama içlerinden birkacını önemserim ben...
Biri, kadın dostu kent imajını, diğeri ise "Kadın Meclisi" olgusunu... Bu iki kavram boşa değil, ülkemizde üstelik toplumsal bilincin en fazla önemsendiği, desteklendiği bir şehirde...
Ancak içleri doldurulmadığı sürece bu iki olgunun pek işe yaramadığı da ortada...
***
Neden derseniz, bütün bu güzel etiketlerin yanı sıra İzmir; elleri kelepçeli, savunmasız bir kadının, karakolda öldüresiye dövüldüğü bir kenttir de aynı zamanda...
Olayı öğrendiğim günden beri içim acıyor, yüreğim kanıyor.
Bir yanda bilboardlarda gördüğüm "Kadın dostu kent İzmir" reklamları, bir yanda da hiç acımadan dayak atılan kadının görüntüleri...
Demek ki, yazmakla, söylemekle olmuyor. Asıl şiddet beyinlerde olunca!..

Turizm fuarı İzmir'e yakıştı

Yıllardır turizm ve sanat kenti imajını yaratmak için büyük çaba gösteren İzmir'in, "Travel Turkey Fuarı" ile önemli bir atak yaptığını düşünüyorum.
Türkiye'nin her bir köşesini, Diyarbakır'ı, Denizli'yi, ünlü seyahat şirketlerini, organizasyonları İzmir'de buluşturan fuar, bir anlamda EXPO'nun ilk adımı gibi...
İzmir'in fuarlar kenti imajına yakışan bir buluşma bu...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
X
Sitelerimizde reklam ve pazarlama faaliyetlerinin yürütülmesi amaçları ile çerezler kullanılmaktadır.

Bu çerezler, kullanıcıların tarayıcı ve cihazlarını tanımlayarak çalışır.

İnternet sitemizin düzgün çalışması, kişiselleştirilmiş reklam deneyimi, internet sitemizi optimize edebilmemiz, ziyaret tercihlerinizi hatırlayabilmemiz için veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

Bu çerezlere izin vermeniz halinde sizlere özel kişiselleştirilmiş reklamlar sunabilir, sayfalarımızda sizlere daha iyi reklam deneyimi yaşatabiliriz. Bunu yaparken amacımızın size daha iyi reklam bir deneyimi sunmak olduğunu ve sizlere en iyi içerikleri sunabilmek adına elimizden gelen çabayı gösterdiğimizi ve bu noktada, reklamların maliyetlerimizi karşılamak noktasında tek gelir kalemimiz olduğunu sizlere hatırlatmak isteriz.