Biz Türkler, her işi en tehlikeli kertesinde, yumurta kapıya gelince kazanmasını biliriz. Sadece sporda değil her alanda. Kurtuluş Savaşını topsuz, tüfeksiz, göğsümüzü siper ederek zaferle sonlandırdık. Çek Cumhuriyeti maçını gördükten sonra, bu Orta Avrupa'nın en iyi futbol oynayan takımını pestile çevirerek net skorla yenince, Hırvatistan ve İspanya maçlarındaki isteksiz, pasif futbolumuza anlam veremedik, hayıflandık. Hele işin "Prim tartışması"ndan kaynaklandığı iddialarına şahsen ben kahroldum. Milli forma kutsaldır, onu giyme onuru dünyalara değişilmez. Bir örnek vereyim, Lenin Stadında Rusları 100 bin kişi önünde 2-0 yendiğimiz maçtan sonra 2 bin lira prim almıştık, nohut çekirdek parası. Futbolcularımız özellikle İspanya maçından sonraki ağır eleştirilerden kamçılanmışlar.
Çek'ler önünde muhteşem oynadılar, haklı zafer kazandılar.
18 yaşındaki delikanlı Emre Mor ilk kez 11'de forma buldu. Terim'i bu çocuğa daha önce niye böyle güvenmediği için eleştiriyorum. Eğer yetenek varsa yaşa bakılmaz. Taçsız Kral Metin Oktay, Can Bartu, Ayhan Elmastaşoğlu, bizler 18-19 yaşlarında ay-yıldızlı formayı giyme şerefini yaşamıştık.
Emre Mor harika asistleri ve nefis hareketleriyle herkesi kendine hayran bıraktı. Çağlar Söyüncü... Terim'in bu genci de milli takıma almasını alkışladık. Ne oldu da kadro dışı kaldı. Mehmet Topal'ı defansın göbeğinde riske edeceğimize ona da güvenseydik ve Mehmet'i ön liberoda bıraksaydık, kesin daha iyi olur, bir genci daha kazanırdık. Burak o eski günlerini hatırlattı, üzerindeki eleştirileri de sildi. En çok Ozan'ın muhteşem golüne sevindim. Hırvatistan maçında kaçırdığı gol için neredeyse çarmıha gerilecekti.
Yaradana sığınıp öyle bir şut attı ki tecrübeli kaleci Cech adeta uçak geçiyor sandı. Ve Terim... Çek zaferiyle yine bir anda dipten zirveye tırmandı. Amorti beklerken Milli Piyango'ya...Biz bitti demeden bitmezmiş gerçekten. Hepinizi öpüyor, kucaklıyorum.