ŞAFAK İNCE (HABER MERKEZİ)
İzmirli gazeteci yazar ve akademisyen Dr. Halit Kakınç, yine sıradışı bir kitaba imza attı. Çerkeslerin 150 yıllık yakın geçmişini mercek altına aldığı yeni kitabı "Çerkes Aşkı" fırtınalar estirecek.
Halit Kakınç'ın 50 baskı yapan ilk romanı Struma'nın ardından yine "sarsıcı" bir eserle karşımıza çıktı. Üstelik bunu henüz ilk romanın ateşi soğumadan, 5 ay arayla yaptı. "Çerkes Aşkı-Adige Şuleğu" yalnızca sonsuzluğa uzanan müthiş bir aşkı değil, kendisinin deyimiyle "Çarlık Rusyası'nın acımasız savaş ve katliamlarına hedef olarak ana yurtlarından sürülen Kafkas halklarının yaşadığı büyük acının öyküsünü" de gündeme taşıyor. Elinize aldığınızda Kafkasya'daki savaşlara, katliamlara, devletlerin ayak oyunlarına, 1.5 milyon insanın Osmanlı topraklarına göç sırasında yollarda can verişine tanıklık edeceksiniz. Osmanlı topraklarında yaşadıkları, Anadolu'nun işgali ve Kurtuluş Savaşı süreci, ihanet ile iç içe geçen Elbruz ve Blena'nın aşkının anlatıldığı belgesel tadındaki roman, UFO'lar, reenkarnasyon, parapsikolojiyle harmanlandığı anlatımıyla da edebiyat dünyasında bir ilk. Bana göre kitabın önemli tartışma konularından biri Çerkes Ethem ve İnönü'nün anlatıldığı bölüm olacak. "Çerkez Ethem hain miydi?" sorusunun yanıtının da yer aldığı o bölüme yönelik Kakınç, "İnönü, ikinci adamlık için Çerkes Ethem'i kıskandı ve başını yedi" diyor. Usta yazar ile ilk eserinde olduğu gibi yine çok konuşulacak bir söyleşi gerçekleştirdik.
Hayatımın en önemli parçası - Struma'daki gibi ilham periniz yine eşiniz mi?
Elbette, hem bu sefer Struma'dakinden de öte bir işlevi oldu. Çünkü Zeynep, safkan Çerkes. 27 yıldır evliyiz. Doğal olarak Çerkes kültürü, bunca zamandır hayatımın en önemli parçası.
- Nasıl bir ilham verdi?
İki konu arasında tereddüteydim. Metafizik ağırlıklı bir roman mı? Yoksa Çerkes soykırımı mı? Çerkes soykırımı ile ilgili bir şeyler yazmak, Zeynep'le aramızda yıllardır konuştuğumuz bir konuydu. Tek kelime ile yolu çizdi, "İkisini iç içe eritirsin, olur biter" dedi. Ben de öyle yaptım.
- Bir aşk romanı. Ama aynı zamanda işin içinde UFO'lar var, parapsikoloji var, ruhçuluk var. Edebiyatımızda böylesine bir harmanın öncesi var mı?
Bu çalışmanın zenginliği de burada. Bunlar ayrı ayrı üzerinde binbir türlü polemik yürütülen bilinmeyen konular. Bunları bir hipotez olarak birleştiren bir çalışma ise henüz yok. Batı'da da, Türkiye'de de yok. Parapsikolojiyi çok iyi bilen Ata Nirun ve konusunda Türkiye'nin en yetkin UFO araştırmacısı Haktan Akdoğan'ın çalışmaları da eklenince, olay tamamlandı. Daire kapandı.
- Roman, eserin kahramanları Elbruz ile Blena'nın aşkına yönelik ama temelinde bir halkın yaşadığı acı var. Nedir bu?
Hem de çok ama çok büyük bir acı. Göz göre göre yüzlerce yıldır Kafkasya'da yaşayan 3 milyon insan silah zoruyla vatanlarından sürülüyor. Köyleri yakılıyor, tarlaları tarumar ediliyor. Bebek, kadın, çoluk-çocuk acımasızca kılıçtan geçiriliyor. 1.5 milyondan fazlası, yollarda, Karadeniz'in karanlık sularında can veriyor. Bu insanların yerine Rus Kazakları yerleştiriliyor. Tam bir jenosid. Tam bir gaddarane emperyalizm. Osmanlı kucağını açıyor ama doğal olarak bu insanların acıları bir anda dinmiyor.
Tartışma yaratacak - Çerkes Aşkı, resmi tarihi yeniden sorgulayacak yeni tartışmaların kapısını da açacak gibi görünüyor. Sizce tartışmanın ana merkezinde ne olmalı?
Herhalde Türkiye'nin gündeminin en önemli meselesi olan "Yoksa ulus devlet parçalanıyor mu? Bir bu Çerkeslik eksikti, bu da yeni bir bölücülük, ayrımcılık mı?" gibi öküz altında buzağı arayan vesveseli baykuşlar bu fırsatı vesile bilip anlamsız tartışmalar açacak, suçlamalara girecekler. Yakın tarihimizin yeniden sorgulanması ana merkezde olacak. Metafizik konuların da tartışılacağını düşünüyorum.
- Çerkes göçü mü, yoksa bu bir soykırım mı?
Böyle bir sorunun üzerinde düşünmeye bile gerek yok. Bu, kelimenin tam anlamıyla tarihte ender görülen gerçek bir soykırımdır.
- Kafkasya'dan sürülen Çerkes heyetleri Osmanlı'dan yardım istemedi mi?
İstediler istemesine de, alamadılar. Çünkü birincisi, Osmanlı'nın binbir türlü dış gaile arasında Çerkeslere yardım edebilecek gücü yoktu. İkincisi, aslında Çerkesya hiçbir zaman tam anlamıyla Osmanlı yönetiminde değildi.
Zorluklarla mücadele ettiler - Gelen Çerkesler'e Osmanlı nasıl davrandı?
Saray, umursamadı. Heyet'in İstanbul'dan yardım talepleri sonuç vermedi. Osmanlı'nın tek farklı tavrı, sürülen insanları, topraklarına kabul etmek oldu.
- Osmanlı topraklarındaki nasıl bir hayatla karşılaştılar?
Yepyeni bir ülke. Dilini bilmiyor, adetlerini tanımıyorlar. Bütün bu zorluklarla yılmadan, bıkmadan usanmadan mücadele ediyorlar. Dahası, girişkenlikleri ve cesaretleri ile yeni vatanları için canları pahasına katkıda bulunuyorlar. İstiklal Savaşı'nda binlerle can veriyorlar. Söz gelimi benim için en yakın örnek, eşimin büyükbabası Karzeg Sait Bey, Marmara bölgesinde Mustafa Kemalci örgütlenmenin başında. Daha 32 yaşında bir Çerkes Beyi. Ömrü uzun olmuyor. Padişahçılar tarafından pusuya düşürülerek şehit ediliyor. Kayınpederim, babası can verdiğinde henüz kundakta. Mustafa Kemal'in yakın çevresinin çoğu Çerkes. Arada bir sürü haksızlıklara, vefasızlıklara uğruyor ama yine de yılmıyorlar.
Çerkeslere potansiyel hain gözüyle bakıldı- Öncelikle Ethem Bey ile Çerkes Ethem arasındaki fark nedir?
Ethem Bey, Ethem Bey'dir. Çerkes Ethem diye anılması, politik bir gönderme. Bir topluluğu yıllardan bu yana travmalara sürükleyen talihsiz bir yaftalamadır.
- Çerkes Ethem bir hain miydi?
Uzaktan yakından ilgisi yok. Düzenli bir ordu kurulana kadar İstiklal Savaşı'nın başta gelen ateşleyicilerinden birisiydi Ethem Bey. Hiçbir zaman Çerkesçilik yapmamıştır. Türk askerine tek bir kurşun bile sıktırmamıştır. Hatta ve hatta, inanmış bir Türk Milliyetçisi'dir. Turancıdır.
Toplumsal bellek hasarlı - Bu olayın Çerkesler'e yansıması nasıl oldu?
Son derece kötü. Mustafa Kemal'in kadrosunda bir sürü Çerkes bulunmasına rağmen, sanki özellikle Ethem Bey'in Çerkes kökenli oluşu ön plana çıkartıldı. Neredeyse bütün Çerkesler'e potansiyel hain gözüyle bakıldı.
- Çerkesler'le ilgili toplumsal belleğimiz sizce hasarlı mı?
Elbette hasarlı. Toplumsal belleğimizin ciddi bir restorasyona ihtiyacı olduğu kesin.
"İnönü, Çerkes Ethem'i kıskandı" - İnönü ve Çerkes Ethem arasındaki ilişkiyi sorgulayan bölüm belki de ilk kez sesli düşünceleri gündeme taşıyor. Ya İnönü, Çerkes Ethem'e yenilseydi?
İnönü, ikinci adamlık için Çerkes Ethem'i kıskandı ve başını yedi. Burası kesin. Öbürü fantastik bir tarih kurgusu ama bana kalırsa her şey çok farklı olurdu. Ethem Bey'in, yokluk içindeki bir ülkede faşist İtalya'nın tehditlerine "Ayağıma çizmeyi giydirtmesinler" diye cevap veren Mustafa Kemal gibi yürekli bir liderin yanına ve halefliğine, Sovyet korkusundan 1944 yılında Azeri sığınmacıları iade eden İnönü'den daha çok yakışacağını düşünüyorum.
