Prof.Dr. Himmet KONUR
himmet.konur@deu.edu.tr
İnsan sosyal bir varlıktır. Allah insanları bir erkek ve dişiden yaratmış sonra da birbirlerini tanımaları ve bu tanımanın beraberinde getirdiği dayanışma ve imkanla, güzel ve hayırlı işler yapmaları için değişik topluluklar (kabileler ve milletler vs.) oluşturmalarını sağlamıştır. (Hucurat, 49/13) İnsanlık ise bu imkanı çoğu zaman kötüye kullanmıştır.
Mensubu bulunduğu herhangi bir sosyal kuruma körü körüne bağlılık duymak insanlığın kadim hastalıkları arasında yer alır.
Ne yazık ki günümüzde de bazı insanlar, İslam'ın ve Kur'an'ın emrinden ve ruhundan habersiz, aşiretinin, kabilesinin, dedelerinin her yaptığını -yanlış bile olsa- savunur ve sahiplenir. Başkalarını da ait olduğu topluluğun suçlarından mesul tutarlar.
Veda hitabı
Dinimize göre herkes kendi yaptığından sorumludur. Hiç kimsenin suçu veya günahı bir başkasına yüklenemez.
Hz. Peygamber, insanlığa son öğütlerini dile getirdiği Veda Hutbesinde bu konulara temas ederek şöyle demiştir: "Ey insanlar! Rabbiniz birdir. Babanız da birdir. Hepiniz Adem'in çocuklarısınız, Adem ise topraktandır. Arabın Arap olmayana, Arap olmayanın da Arap üzerine üstünlüğü olmadığı gibi; kırmızı tenlinin siyah üzerine, siyahın da kırmızı tenli üzerinde bir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takvada, Allah'tan sakınmaktadır. (...)
Kimse kendi suçundan başka bir şey ile suçlanamaz. Baba, oğlunun suçu, oğlu da babasının suçu üzerine suçlanamaz.
Ashabım! Dikkat ediniz, cahiliyeden kalma bütün adetler kaldırılmıştır, ayağımın altındadır. Cahiliye devrinde güdülen kan davaları da tamamen kaldırılmıştır. (...)"
"Kötülükleri övmeyin"
Yüce dinimiz sorumluluğuna müdrik insanlardan müteşekkil bir toplum ister. Atalarının yaptığına körü körüne bağlanmak veya onların yaptıklarıyla övünmek Müslüman'a yaraşmaz.
"Hiçbir günahkar başkasının günahını yüklenmez. (Günah) yükü ağır gelen kimse onu taşımak için (başkasını) çağırsa, bu çağırdığı akrabası da olsa, onun yükünden bir şey yüklenmez..." (Fatır, 35/18)
Putperest babasını affettirmeye çalışan Hz. İbrahim bile, "O gün, ne mal ne de evlat fayda verir. Ancak Allah'a kalb-i selim (temiz bir kalp) ile gelenler (o günde fayda bulur). (Şuara, 26/88-89) ikazına muhatap olmuştur.
Tufanın ayak sesleri
Hz. Nuh da benzer şekilde uyarılmıştır. Tufanın ayak sesleri duyulunca,
"Nuh Rabbine dua edip dedi ki: Ey Rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vadin ise elbette haktır. Sen hakimler hakimisin.
Allah buyurdu ki: Ey Nuh! O asla senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı kötü bir iştir. O halde hakkında bilgin olmayan bir şeyi benden isteme! Ben sana cahillerden olmamanı tavsiye ederim. (Hud, 11/45-46)
Bize düşen cahillerden ve cahillere yaraşır davranışlardan uzak durmaktır.
AYET-İ KERİME
O, (Hz. İbrahim) babasına ve kavmine: Şu karşısına geçip tapmakta olduğunuz heykeller de ne oluyor? demişti. Onlar da, "Babalarımızı bunlara tapanlar olarak bulduk" demişlerdi. İbrahim: 'And olsun ki sizler de babalarınız da apaçık bir sapıklık içindesiniz' deyince: 'Sen bize gerçeği mi getirdin yoksa şaka mı ediyorsun?' dediler. (Enbiya, 23/52-55)
HADİS-İ ŞERİF
"Mü'minler! Sözümü iyi dinleyiniz ve iyi belleyiniz! Müslüman Müslüman'ın kardeşidir ve böylece bütün Müslümanlar kardeştirler. Bir Müslüman'a kardeşinin kanı da, malı da helal olmaz. Fakat malını gönül hoşluğu ile vermişse o başkadır." (Veda Hutbesinden)
DİNİ HİKAYELER Allah'a bir daha işin düşmeyecek mi?
Gazneli Mahmut, İslam dinini tebliğ etmek, yaymak için Hindistan'a tam 18 sefer düzenledi. Bunlardan birisinde şiddetli direnişle karşılaşmış, canını bile kaybetme noktasına gelmişti. Bu durumdan kurtulmak için Allah'a şöyle niyazda bulunmuştu: "Ey Rabbim! Sen yardım edensin. Bizlere yardım eyle. Şayet bu savaştan galip çıkarsam aldığım bütün ganimetleri yoksullara dağıtacağım."
Gazneli Mahmut, bu seferden zaferle çıkmıştı. Elde ettiği ganimetleri de yoksullara ve garibanlara dağıtmaya başlamıştı. Ancak sultanın yanındaki vezirler bu durumdan hoşnut olmamışlardı. Bu hoşnutsuzluklarını, "Aman sultanım! Ne yapıyorsunuz? Bunca değerli altınlar, inciler fakir fukaraya dağıtılır mı? Hem onlar, bunların kıymetini ne bilecek? Üstelik devletin bu ganimetlere ihtiyacı var" diye dile getirirler.
Bu sözler karşısında Gazneli Mahmut'un kafası karışır. Düştüğü bu kararsızlıktan kurtulmak için devrin alimine bu durumu danışır. Alim, Gazneli Mahmut'a şu şekilde tavsiyede bulundu: "Sultanım! bunda kararsızlığa düşecek bir taraf yok! Çok basit bir tercih karşısındasınız. Eğer Allah'a bir daha işiniz düşmeyecekse hemen adamlarınızın dediğini yapın, ganimetleri hazineye koyun. Ancak, Allah'a tekrar işiniz düşecekse verdiğiniz sözü tutun, adağınızı yerine getirin, ganimetleri yoksullara dağıtın."
Zor zamanlarda, sıkışık anlarda verilen sözler; durumlar iyileşince unutulmamalıdır. Aynı sıkışık durumlara düşmemeyi garanti kimse edemez.
DİNİ SORULAR Diyalizde oruç bozulur mu?
Böbrek yetmezliği hastalarına uygulanan diyaliz, periton diyalizi, hemodiyaliz olmak üzere iki çeşittir.
Hemodiyaliz makinesi, diyalizör denen bir filtreden kanı sürekli geçirerek zararlı maddeleri ve fazla suyu filtre eder. Filtre edilen temiz kan ikinci bir iğne ile hastanın damarına geri verilir. Bu işlem yapılırken bazen, gıda içerikli sıvı verilmesi gerekmektedir.
Buna göre hastaya herhangi bir sıvı maddesi verilmeden gerçekleştirilen hemodiyalizde oruç bozulmaz. Diğer diyaliz çeşitlerinde ise, vücuda gıda içerikli sıvı verildiği için oruç bozulur (Merğinani, el-Hidaye, I, 125, Kasani, Bedaiü's-sanai, II, 244; Din İşleri Yüksek Kurulu 22. 09. 2005 tarihli karar).
Bazı ayetlerde "Biz onların kalbine mühür vurduk" diyor. Allah kalbe mühür vurunca kişinin hidayeti bulması nasıl mümkün olur?
Yüce Allah herkesi iyi veya kötüyü tercih edebilecek kabiliyette yaratmıştır. İmtihan için de iyi ve kötü olan fiilleri yaratmış ve kişilere kutsal emirlerle vahiyle peygamber göndererek hangi işin kötü ve hangi işin iyi olduğunu haber vermiştir. Yaratma işi Allah'a ait, tercih etme işi de kula aittir. Yani Allah sizin arzu ettiğinizi yaratmaktadır.
Unutarak yiyen kişiye oruçlu olduğunun hatırlatılması gerekir mi?
Unutarak yemek içmek orucu bozmaz. Hz. Peygamber (s.a.s.) konuyla ilgili olarak şöyle buyurmuştur; "Oruçlu kimse oruçlu olduğunu unutup da yediği ve içtiği zaman, orucunu (bozmayıp) tamamlasın! Çünkü o oruçluya ancak Allah yedirmiş ve içirmiştir." (Buhari, Savm, 26)
Oruçlu olduğunu unutarak yiyip içen kişi, yaşlı, hasta, zayıf ve oruç tutmaya kuvvet getiremeyecek durumdaysa onu gören kişi oruçlu olduğunu hatırlatmamalı, oruç tutmaya kudret getirebilecek durumdaysa hatırlatmalıdır (Şürünbülali, Merakı'l-felah, 256).
