Demokratik toplumlarda yaşayanlar bazı ayrıcalıklara sahiptir. Burada herkesin bir özerk alanı vardır. Bu alanı nesnel olarak sadece yasalar sınırlayabilir. Onun dışında o özerk alanlara müdahale edildiği vakit demokrasinin büyüsü bozuluyor. Nitekim yıllarca Hollywood filmlerinde Amerikan yönetimlerinin çok kirli işlerle uğraşan adamlar olarak resmedilmesini ilgiyle izlemişizdir.
Ama sonuçta bu filmlerin ne Amerikan yönetimlerine ne de Amerika'ya herhangi bir zarar vermediğini, tam aksine devlet yönetiminde hukuka riayet yönünde bir duyarlılık geliştirdiğini görüyoruz. Demokrasi herkese elbette bir özerk alan tanıyor ama bu demek değildir ki, o alan içerisinde olup bitenler kanuna uygun olsa dahi, her zaman doğrudur. O zaman o özel alanı da denetleyen bir gücün olması gerekiyor. Bu güç ahlak, vicdan ve empatidir. Örneğin, Gece Yarısı Ekspresi filmi yapımcıları Türkiye karşıtı bu filmi yapmakla hiçbir yasa ihlali yapmamışlardı. Film baştan sona gerçek dışı olsa bile. Ancak etik yönden insanların zihninde mahkum edilmiş bir film olarak anıldı hep. Nitekim yapımcısı Oliver Ston'da yıllar sonra, "ahlaken yanlış bir iş yaptığını" kabul etmiştir.
***
Buradan sözü tabii ki yerli dizi Kurtlar Vadisi'ne getireceğim. Öncelikle belirteyim, ben Kurtlar Vadisi'ni düzenli izleyen birisiyim. Bazen seyirciyi aptal yerine koymak pahasına rezalet işler yapmakla birlikte, Türk televizyonculuk tarihinde bu düzeyde profesyonel ve sınır aşan iş yapan ilk çalışmadır Kurtlar Vadisi.
Çoğu kez memleket gündemine de denk düşen yaratıcı ve ilgi çekici bir senaryo yazılımı gerçekleştiriyor, herhalde ilgimizi çekmesinin bir nedeni de bu. Bu ekip bir süredir uluslararası ilişkilere de konu olan gündem başlıklarını sinema diline aktarıyor. Kurtlar Vadisi Irak filmi bunlardan biriydi. Burada İsraillilerin organ kaçakçılığı yaptığı iddiası ağır bir iddiaydı. Ne ilginçtir, daha geçenlerde bu iddia bizzat İsrail makamlarınca doğrulandı. En son Kurtlar Vadisi dizisinde İsrail kançılaryasının basılması ve bir İsraillinin kafasından vurulması, İsrail bayrağına kan sıçraması sahnesi, İsrail'le aramızdaki "alçak koltuk" krizine gerekçe teşkil etti.
Bu dizinin yapımcıları yurtiçinden de birçok eleştiri aldılar ve buna karşılık kendilerini gayet medenice savundular. Bir kere ben bu dizinin yapımcılarına yönelen eleştirileri hiç benimsemedim; şu yüzden: Bu eleştirileri yapanlar yıllardır fabrika gibi çalışan ve Müslümanları küçük düşüren Hollywood filmlerine hiç seslerini çıkarmışlar mı acaba? Bir Türk yapımcısı İsrail gibi durmadan barbarlık yapan bir devleti eleştirdi diye gürültü çıkarmak hiç namuslu bir davranış değil.
***
Bunları söylerken Kurtlar Vadisi'nin tamamıyla etik kıstaslara uygun bir iş yaptığını söylemek istemiyorum. Bunun üzerinden de eleştirmek niyetinde değilim. Sadece bu dizinin yapımcılarına değer veren ve bu diziyi düzenli olarak izleyen birisi olarak dostane bir tavsiyem olacak. "Empati özgürlük alanlarının denetleyicisidir" dedik. Biraz empati yapalım: Fransızlar bir film yapmış. Bir Fransız çocuğunu Türk ajanlar kaçırıyor ve olay Türk elçiliğinde geçiyor. Fransızların kahraman oğlanı Türk elçilini basıyor ve Türk ajanı alnından zımbalıyor. Adamın kafatasından fışkıran kan fondaki Türk bayrağının beyaz ay yıldızını kızıla boyuyor. Ne düşünürüz bu durumda? Hepimiz çok incinir öfkeleniriz herhalde. Aynı empati duygusunu İsrailliler için de işletmek durumundayız. Ben bu dizinin yapımcılarının ne kadar vatansever insanlar olduklarını biliyorum. Bu inceliklere bundan sonra dikkat edeceklerini sanıyorum. Şu ana kadar ki başarılarını sürekli kılacak şeylerden birinin de bu konularda gösterecekleri titizlik olduğunu düşünüyorum.