Hiç kimse sapla samanı bir birine karıştırmasın; tamam, ortada ciddi iddialar var, o iddialar belirli bir gerçekliğe dayanmamış olsa, demokrasiyi ifsat etmek için ortalığı kanalizasyona dönüştürenler bu kadar rahat hareket edemezdi. Bunca televizyon ve gazete hükümet aleyhine sabahtan akşama kadar böyle cüretkar yayınlar yapamazdı.
Onun için diyorum, Hükümetin boynunun borcudur, bu iddialar doğruysa, o rüşvetler gerçekten alınmışsa, Başbakan Erdoğan onları sadece kabineden almakla yetinmemeli; aynı zamanda Fizan'a sürmelidir. Bir daha bu ülkeye girememeliler o bakanlar.
Peki ya Cemaat ya da Cemaati kullandığı sanılan kesim, onun yaptığı nedir veya ona ne yapmak lazımdır?
İnternet siteleri ve televizyonlar lağım kanallarına dönüştürüldü.
İnsanların en mahrem kasetleri belli ki hükümeti cezalandırmak için servis ediliyor.
Gazeteler tehdit ediliyor; siyasetçiler korkutuluyor.
İman davası güden bir hareket bütün bu müptezel işleri yapabilir mi?
Yapmaması gerekir; peki o zaman Cemaat patentli mecralar, gazeteler, televizyonlar, internet siteleri niçin bu pis görüntülerin bir numaralı müşterisi?
Bunu birisi bize anlayacağımız bir biçimde anlatmalı.
***
Geçelim bir başka meseleye...
Cemaat mecralarında çalışan birçok arkadaş Hükümetin emniyette yaptığı tasarrufları eleştiriyorlar.
"Hükümetin şube müdürlerini görevden almaları hukuk devletine aykırı" diyorlar.
Bu lafları eden arkadaşların bir kısmı da siyaset bilimci. Ne kadar ilginç, bir siyaset bilimcinin en çok hassasiyet göstermesi gereken demokrasi meselesi tamamen unutuldu. Garip demokrasiyi, milli iradenin ifsat edilemezliğini, seçim ve sandık olgusunun dışarıdan müdahalelere kapalı oluşu gerçeğini hiç hatırlayan yok.
Oysa bir akademisyen birazcık analitik düşünce ahlakına sahip olmalı değil midir?
Kongreye iki hafta kala Baykal'ı tasfiye eden kaseti çıkaran iğrençlik, 2011 seçimlerinin tam içinde MHP kasetlerini çıkaran mühendislik şimdi de seçimlere üç ay kala yine faaliyete geçti; bunun rahatsız olunacak bir tarafı yok mu siyaset profesörü arkadaşlar için?
***
Hiç kimse provokasyonların peşine takılıp aklını, ahlakını ve ruhunu asıl dikkat noktasından ayırmasın. Olan şey bellidir; yolsuzluk varsa vardır ve hükümet bunların üzerine gitmelidir, gidecektir.
Ama Türkiye demokrasisi benzerleri yakın zamanda yaşanmış bir müdahaleyle daha karşılaşmıştır. Bu müdahale demokrasimize silahlı müdahaleden daha çok hasar verici bir müdahaledir.
"Bu yolsuzluk iddiaları niçin bir ay önce değil de şimdi; neden üç ay sonra değil de şimdi?" sorusuna cevap veremeyen herkes demokrasiye ve sandığa dönük bu saldırının bir parçasıdır.
Diğer bir ifadeyle, dershane tartışması başladıktan sonra servis verilen iğrenç kasetlerin kaynağını merak etmeyen her karakter kirlenmiş bir karakterdir.
