Her yarışta en önde olmak, hem iyi, hem kötüdür. Bir yandan hedefi kucaklamağa çabalarken, diğer yandan gözleriniz, sürekli peşinizi bırakmayan takipçilerinizdedir.
Bir bakarsınız ara açılmış, bir bakarsınız ki, ensenizdedir rakibinizin nefesi! İşte Beşiktaş'ın, geçen hafta Ankaragücü karşısında aldığı beraberlikle tedirginliği artmış, arkaya bakmaya başlamıştı, yavaştan yavaştan... Sezonu kapatan ve henüz sakatlığı atlatamayan Cenk Tosun ile Aboubakar'ın olmayışları da, aldıkları sonuca etkendi elbette... Neyse ki Aboubakar, sahne aldı almasına da, son haftaların Sivasspor'unun, öyle kolay yutulur lokma olmayacağını, iyi biliyorduk dün akşam.. Yatabare, Ersin ile karşı karşıya kaldığı pozisyonu ezmese... Sağdan gelen mükemmel ortaya Gradel, kafayı tam anlamıyla yapıştırsa, Sivasspor adına, iki farkı gösterecekti ışıklı tabela... İlk yarım saatte Atiba ile Aboubakar'ın dışındakilerin, pek iştahlı gözükmemeleri!
Topu rakip alana taşıyıp, tek şut bile deneyememeleri, gecenin, Beşiktaş adına pek neşeli geçmeyeceğinin, bir göstergesiydi sanki...
SERGEN HOCA NEREDEYDİ?
Koca bir kırkbeş... Deplasman bile olsa, lidersin lider! Beş yaşındaki bir çocuğun vuruşundan farksız, görünürde Larin'in şutundan başka ne var? Hiç, hiç! Nerede Ghezzal, nerede Dorukhan?
Nerede, koltuğundan kalkamayan Josef, sağ kanadı arşınlamasına alıştığımız Rosier, nerede?
Ha, bütün bu olanlar yaşanırken, Sergen Hoca neredeydi acaba? Erdoğan Yeşilyurt'tan orta-şut karışımı vuruşu, ardından Kamara'nın mükemmel kafasının, nasıl gole dönüşememesini hayretler içinde izlerken, N'Koudou'nun sürekli top kaptırmasına, gülmek mi lazım, yoksa ağlamak mı? Bilmedim, bilemedim! Evet! Önünü göremeyen, arkasına bakmaktan yorulan, 'aciz!' bir Beşiktaş vardı, dün Sivas'da!.. Acıdım!