Birazcık incelik lütfen!

Gel de kızma!
Kızılacak çok şey var da, benim bugünkü sitemim dizi sektörüne yönelik.
Mesela yeni başlayan dizilerden birinde, baş kadın kahraman açık kalp ameliyatı geçirmiş ama en ufak bir çizik yok göğsünde!
Ayrıca illa bir ilginç karşılaşma olacak diye, İstanbul'dan yola çıkıp Foça'nın merkezindeki bir eve gelmek için genç bir kızın tek başına köy yollarına sapması gerekmez. Sapmaz çünkü.
Hem de böylece dağ başı gibi ıssız bir yerde bayılan kadını, baş erkek kahramanın şehir merkezindeki hastaneye kucağında nasıl taşıdığını sormaya gerek duymayız.
Diyebilirsiniz ki; tamam ama dizide organ nakline farkındalık yaratılıyor bir yandan da. Daha ne istiyorsun?
Çok şey değil. Biraz gerçeklik.
İlber Ortaylı hocamız son demeçlerinden birinde, "Kaliteli film ve dizi izlenmediğinden" dert yanmış. Haklı. Ama işte kaliteli dizi ve film de yok. Var da yok. Yapılanların ekranlarda yaşama şansı yok. Reyting yarışı, birbirinin aynısı, sonunu 7 yaşındaki çocuktan 70 yaşındaki teyzeye kadar hemen herkesin kestireceği uyduruk öyküler arasında geçiyor.

FORMAT BELLİ

İster istemez biz de "Hangi kadın oyuncu daha genç ve hangisi daha iyi aptal/sakar/şaşkın rolü yapıyor, hangi erkek oyuncunun omuz kasları ve baklavaları daha iyi, hangi güzel kız ve yakışıklı oğlan ne zaman öpüşecek?" türü meraklarla bakıyoruz ekrana.
Sonuçta format belli. Tayfun Atay Hocamızın söylediği gibi:
"Dizilerde kalıp aynı; entrika, insan ilişkileri, kadın-erkek ilişkileri, aşk, tutku, ihtiras ve çekişme.
Bugüne dair bir ilişki kalıbını ister tarih öncesinde, ister olmayan bir zeminde mitolojik zamanlara, isterseniz gelecekte dünya tasarımı içine yerleştirebiliyorsunuz." Aslında bu senaryoları son derece zeki, cin fikirli, hayatın içinde, olan bitenden haberdar insanlar yazıyor. Dolayısıyla insan daha "zehir gibi şeyler" bekliyor işte. Hem sistemle hem insanla dalga geçebilen ve bunu çaktırmadan ama anlamlıca yapabilen, daha zeki, daha hınzır, daha çarpıcı senaryolar. Senaristlerin çoğu kadın olduğu için de "feminist kuram içermese" dahi eşitliği baz alan, cinsiyetçilik yapmayan senaryolar.

MUHAFAZAKAR VE STATÜKOCU

Yine aşk olsun içinde, entrika, kumpas, hasetlik, kıskançlık.
Her hikayede olduğu gibi esas kahramanımızın başına olmadık işler gelsin, çile çeksin, en dibe vursun, sonra yoldaşları, sırdaşları, yol gösterenleri sayesinde düşmanları ile hesaplaşsın ve mücadeleyi kazansın. Biz de çekirdek çitleyerek seyredelim ama ekranda gördüklerimiz bizi de kendimize getirtsin. Düşündürtsün.
Bazı şeyleri sorgulamamıza neden olsun. Kendimiz de dahil olalım buna.
Ama olmuyor işte.
Hiçbir senarist dizi film sektöründe Türkiye'deki muhafazakar duyarlılıkları, RTÜK kuralları ve reyting sistemini hiçe sayarak yol alamıyor. Senaryolar seyirciyi rahatsız etmeyecek bir şekilde yani muhafazakar, statükocu formatta ortaya çıkıyor.
Aynen Tayfun Atay'ın vurguladığı gibi: "Gidilecek istikamet belli. Ailenin vazgeçilmezliğinin (kutsallığının) yeniden onanması; ana-baba otoritesinin, 'büyüğe saygı-küçüğe sevgi'nin tanzimi; yetişkinleri de, gençleri de 'kötücül' durumlarından arındırıp 'iyicil' kılmak, kurguda nihai hedef... Başka türlüsü kolay kolay ne düşünülebilir, ne de göze alınabilir." Benim sitemim de hiç olmazsa biraz özen. Biraz mantık. Seyirciyi enayi yerine koymayacak incelikler...
Not: Tam 122 yıl aralıksız yayın yapmak. Ve hep öncü olmak. Lider olmak. Az şey midir bu. Nice yıllara Yeni Asır