Futbol budur işte! Bazen, sana müthiş aşık bir 'sevgili'... Bazen, karşılık görmeyen bir 'sevgi'... Kimi zaman da, kaleci Tolga'nın karşılaştığı gibi, 'acımasız!' bir 'gardiyan!' olur, dikiliverir adamın karşısına... Herşeyden öteye, yediği o kötü gollerden sonra, çok bilen bir ti-vi yorumcusunun; 'Karakterinin bilmem kaçı kadar oynasaydı, galip gelirdi Beşiktaş!' söylemi, çocuğun kim bilir, nasıl acıttı yüreğini? Aynı durumları çok yaşadım ve de böyle gardiyanlarla çok karşılaştığım için, o taş yüreklerin içlerini, çok iyi bilirim! Ne kadar istedim, Tolga şu maça çıksın oynasın, kapak olsun ağızlarına(!)
Maç başlayacak, ruhum hala çocukta takılıp kalırken, Beşiktaş'ın kaleci dezavantajına karşın, Galatasaray'ın savunma göbeğinde gelenek haline getirdiği hatalar zinciri, şu maçın kaderini çizecekti ve karşılaşmanın başarılıbaşarız 'mühendisleri', iyi birer yer kaplayacaklardı, sahip olduğum bu mütevazi beyaz arsa da...
Sosa şut, Muslera! Gomez şut, Muslera! İsmail patlattı, Muslera! Olcay ve ardından Gomez abandı, yine Muslera! Mahallenin cılız sümüklüsüne, şaplağı yapıştıran bir Beşiktaş'ı izlerken GS'de, önlerine geçen Muslera gibi 'abi' vardı, kale kapısını kapatan... Sahi, oynanan filmin 'esas oğlanları!', Podolski'si, Snaijder'i ve Selçuk'u, nereye kayboldular, niye göremedik sevgili kardeşlerimizi, zaman zaman da olsa, ilk yarı ortalıklarda? Günay'ın hatası sonucu, Snaijder takımını öne geçirmiş... Gomez; en nihayetin de, skoru eşitlemiş... Biraz hareketlenen futboldan, dilimize bir parmak bal çalınmış... Hepsi, fasa-fiso(!) Görünen o ki; galibiyet golünü atan Gökhan'a formayı geciktiren Şenol Hoca, günahkardır(!) Karşı taraftaysa da, Muslera'nın mücadelesine katılmayanlar, da günahkardır(!) Çocuğa karşı, bilmiyorum ama, nasıl ödeyecekler, dün akşam sergiledikleri, o çifte kavrulmuş günahlarını? Sonuca Tolga için de sevindim, Günay için de sevindim...
