Tim Burton'un karakterlerinin teşhir edildiği bir sergi olduğunu öğrendik. Sadece müzenin üyelerine açılan bir gala olmasına rağmen, bu arkadaşın yanındaki hanım bize özel davetiyeler elde etti
MoMA: Museum of Modern Arts (Modern sanat müzesi); hep derim ya, bir şeyi temiz kalple, gönülden istersek mutlak oluyor. Biz de Ömer'le devamlı 'MoMA'ya gidelim, MoMA'ya gidelim' diye tutturuyorduk. Bir akşamüstü gezmeden dönerken karşımıza çıkıverdi. Uğramamak imkansızdı. Kalabalık, kıyamet gibiydi önü. Epey değişik kıyafetli insanlar vardı kalabalığın arasında. Ama biri öyle ilgimizi çekti ki... 'Alice Harikalar Diyarında' filminin galasına, filmin kostümüyle katılmış bir star gibiydi. Hemen yanına geçtim. Bir resim çekmek için iznini istedim. Derhal kabul ettiği gibi bir kaç poz da verdi. Ne galası olduğunu sorduk. Bu kadar şanslı olabilirdik. Tim Burton'un karakterlerinin teşhir edildiği bir sergi olduğunu öğrendik. Sadece müzenin üyelerine açılan bir gala olmasına rağmen, bu arkadaşın yanındaki hanım bize özel davetiyeler elde etti. Biz de uça uça serginin olduğu 3. kata uçtuk adeta... Tim Burton... 'Charlie and the Chocolate Factory', 'Sweeney Todd', 'Big fish', 'Alice in Wonderlands'... onlarca dev yapıtın rejisörü, 'Lost ın Oz', 'Batman forever', 'Beetlejuıce', 'Family Dog'... Onlarca dev yapıtın yapımcısı, 100'e yakın muhteşem tipleme... Hepsinden dekor, kostüm, unutulmayan kişilikleri arasında kalınca adeta büyülendik.
Şu sanatseverler ne kadar seviyorlar sanat için yardımcı olmayı... Tam ayrılıyorduk ki kokteylden 3. kattaki iki gün sonra açılaçak olan bir resim sergisinden bahsettiler. Gelmişken özel izinle oraya da çıktık. Meşhur Fransız fotoğrafçısı Henri Cartier-Bresson'un fotoğraf sergisi olduğunu öğrenince iki misli sevindik. Bildiğiniz gibi Bresson 2004'te vefat etti. Çok değerli bir Fransız fotoğrafçısı idi. Önce kübist ressamlığı deneyen ünlü fotoğrafçı, 30'lu yıllarda Afrika'da yaşarken ormanda ilginç kareler çekmiş. İspanya iç savaşlarına katılıp belgesel yaperken 2. Dünya savaşında Almanlara esir düşüyor. Buralardan kaçana kadar büyük tecrübeler ediniyor. 48'lerde Amerika'da açtığı firma önderliğinde, Hindistan, Çin, Endonezya, Fransa, İspanya gibi ülkelerde çektiği siyah beyaz resimlerle dünya çapında oluyor. İşte bu fotoğraf dahisinin sergisinde tüm ülkelerin fotoğrafları dışında, Coco Chanel, J.Paul Sartre, Madam Curie, Franz Kafka, Madam Lanvin, Simone de Bevoire, John Huston gibi ünlülerin çok özel çekimlerini hayranlıkla izledik.
DON LASTİĞİ ARADIM
İlginç bir şey geldi aklıma. New York'ta don lastiği bulamadık. Evet don lastiği... Bir arkadaşımın vazolarının üzeri için gelen süsleri sağlamca takmak için lastiğe ihtiyacı oldu. Ben bulurum dedim. Dedim ama, her şeyi ama her şeyi mutlak bulabildiğiniz bu mega kentte, şu don lastiğini bulmak için 5 dükkana uğradım. Hepsi birbirine yolladı. Nihayet 6. toptancıda (perde saçakları yapıyor) bulabildik. Bu kez o kadar çok renk ve farklı inceliklerde bulduk ki bir kaç numune almak zorunda kaldık.
SEYYAR REKLAM
5. caddede her türlü reklamı görürsünüz ama bunu ilk kez gördüğüm için size nakletmek istedim. Yürürken tam karşıya geçiyordum ki, tüm kesim, boya, tıraş vs fiyatlarını bildiren bir panoyu üzerine asmış, kuaför reklamı yapan bir delikanlı ve hemen yanında New york Times gazetesinin promosyon gazetelerini dağıtan yaşlı bir adamcağız...
ŞENAY'LA BAŞBAŞA
Karşıya geçtim 5. Cadde'de Armani Exchange'e girdim ki benim yol arkadaşlarımdan (can kardeşim) Şenayım'la aynı t-shirt'ı çekiştirmiyor muyuz? Aynı kişiye hediye almak üzere. Oradan Sax Fifth Avenue'ye direkt en üst kata çıktık beş çayına. Başbaşa kalınca dostunuzla başka oluyor oraları. Çok ilginç oluyor sax mağazaları.
Güzel mankenler her seferinde başka bir firmanın kreasyonlarıyla tüm katlarda değişik modelleri sunuyorlar. Ya ben biraz kısayım ya onlar biraz uzun o anda anladım...
Lobster... Yani istakoz... Genelde büyük şehirlerde en pahalı yemeklerden biridir, uzakdoğu hariç. Bir de New York'u buna eklemek istiyorum. New Baked Lobster; haşlanmış istakoz, midye, tatlı mısır, patates, istridye... Yemeklerden biriydi. Şahaneydi. Genç Müdür Jason Rondeau'nun yönetiminde harika bir ekip 49. Cadde'de çok sıkı bir dekorla sizleri ağırlıyor, City Lobster'da.
ŞEHRİN ORTASINDA
Yürümek bu şehrin sunduğu en güzel şeylerden biri. Hiç sıkılmadan kilometrelerce yürüyorum. Her gün ayrı bir caddeden geçip gideceğin adrese yepyeni yerler görerek ulaşabiliyorsunuz. Caddelerde nefis dükkan, bina, kafelerden geçiyorsunuz. Gezerken şehrin göbeğinde ormandaymış gibi sular akan laleler içinde bistrolar görmek mümkün. En sevdiğim caddeler Lexington'la Park Av. arasında. O, 2-3 katlı otantik evlerin önünden geçmek çok güzel oluyor.
KAN ÇEKİYOR!
Buralarda gezinirken devamlı dolu olan bir köşe restoran dikkatimi çekti. Eee kan çekiyor. Alaturka Sultan. 1417 2. Avenue'de. Sahibi Süleyman Seçer'le kısa bir sohbet yapabildik. 24 senedir NY'taymış. Geçen hafta ATV ye program yapmış. NBC, CBS ve FOX NY'ta sabah programlarına çıkıyormuş. Yemeklerinin çok iyi oldığunu arkadaşlarımdan öğrendim.
60. KATTAN NEW YORK
5. Avenue'nun göbeğinde Rockefeller Center altında Brasserie Ruhlmann'da Broadway müzikali yapımcıcı Lionel Casseroux ile süper bir yemek yedim. Çıkışta Ömer'le raslaştık ki, gelmişken tepeye çıkalım dedik. Gezdiğin yerleri 60 küsürüncü kattan seyretmek çok hoş oluyor. Oradan çıkıp zamanının ve bugünün bir numaralı otel ve residansı The Plaza'ya geçtik bir kahve için. Her gittiğimde büyüleniyorum adeta bu şık yapıda. Çayı bile değişik geliyor insana.