Duyarlı bir sanatçı, toplumsal kültürüne sahip çıkan bir yönetmen, sanatını geleceğe taşımak için çaba gösteren bir senarist, benim için her zaman "umut" taşır.
Sanata yön verenler geleceğe de bir ışıktır çünkü... Tıpkı Çocuklar Duymasın'ı ikinci kez zirveye taşıyan, bugün birçok iddialı komedi dizisinde imzası bulunan yapımcı ve senarist Birol Güven'in yüreğinde biriktirdiği özlem gibi...
Çocuklar Duymasın'ın "Düğün" sahnesini sinema filmi olarak çekmek isteyen, Meltem ve Haluk'un dünürlerinin Denizlili olması nedeniyle, bir süredir bu kentte arayış içinde olan Güven, Türk kültürünün korunması ve yaşatılması açısından önemli mesajlar da vermiş...
Hem de, el sanatları ve dokuma derslerinin, meslek okullarında "boşvermeye" çalışıldığı şu dönemde...
***
Güven'in sözlerinin iki ana teması var. İlki yok olan bir kültür, köy düğünleri... Diyor ki:
"Şu anda yok olmakta olan geleneksel köy düğününü biz yeniden yaşatmak istiyoruz. Benim film için hayal ettiğim düğün geleneği ne yazık ki zamana yenik düştü. Ama ben yılmayacağım, arşiv değeri olan bir düğün filmi çekip, geleceğe kalsın istiyorum."
Bu, geleneklerini önemseyip gelecek kuşaklara aktarmada duyarlı davranan bir sinema adamının direnişi adeta...
Hem başka kültürleri empoze edip kendi dünyamızda bizi yabancılaştıranlara hem de buna izin verenlere bir başkaldırı...
***
İkincisi de, geleneksel Anadolu kültürünün temeli olan mekikli dokumanın yaşatılması adına...
Diyor ki Birol Güven:
"Troy filminin kostümlerinde kullanılan kumaşların Kızılcabölük'te dokunduğunu öğrendim. O günün tekniği kullanılarak üretilen bu ürünler birer sanat eseri."
Bakar mısınız Güven'in yaptığı uyarıya:
"Bunlar kostüm değil, birer sanat eseri..." Vurgulamak istediği, emeğin her şeyin üstünde olduğu...
Bu, elalem tarihi bir kostüm için Anadolu'nun artık pek az köşesinde kalmış tezgahlarına güvenirken, bizim hazıra prim tanımaya hakkımız var mı, yakarışıdır.
Bu yüzden geleneksel sanatlarımız dikkate alınmalı ve incelenmeli.
Dahası, bugüne taşınan örnekleri varsa, korunup geleceğe taşınmalı...
***
Sözün özü...
Geleneklerini koruyup yücelten, çağdaş yaşamla biçimlendiren, daha özgür, daha bağımsızdır bana göre...
Hem toplumsal özgüvenleri daha güçlüdür hem de ne istediğini bilir.
Bu yüzden Japonlar, lider ülkelerden biridir.
Bu yüzden, Orta Avrupa ülkeleri, kültür turizminde her zaman ön plandadır.
Birol Güven, kimi yönetmenler gibi, başka kültürleri dayatmayı değil, kendi geleneğini korumaya gayret gösteriyor.
Bunu hem topluma mesaj vererek hem de uygulayarak gösteriyor.
O zaman ışık var mı, var.
GÜNÜN SÖZÜ
Dili ve sözü bir olmayan insanın, yüz dili bile olsa, o yine dilsiz sayılır
Mevlana
TRT artık okul değil!
Bir devlet kurumu olan TRT'de bir şeyler oluyor, çünkü taşlar sürekli yerinden oynuyor. En önemli göstergesi, kurumun dışarıdan yapımlara yönelmesi...
Sunucusu özel kanaldan...
Yapımcısı, başka firmadan...
Kameramanı, ışıkçısı farklı...
Yani kendi geleneklerini, okul niteliğini kaybetmeye başlıyor TRT... Nedeni, daha çok reklam geliri kapmak uğruna, özel kanallarla yarış içine girmesi...
***
İşte birkaç örnek...
Bir özel kanalın spor spikeri Ersin Düzen, TRT'ye geçti. Oysa kurumun, kendi yetiştirdiği, Düzen'den daha deneyimli, karizmatik, iyi Türkçe konuşan spikerleri var; onlar değil de neden Ersin Düzen?..
Demek ki, futbol programını TRT'ye pazarlayan firma, spikeri de dayatıyor.
Gülben Ergen... Bir süredir TRT'de sabahları kadın programı yapıyor ünlü şarkıcı... Başarılı bir vizyonu da var ama TRT'nin genç ve başarılı isimleri dururken neden Ergen?..
Emre Altuğ ve Çağla Şikel, kuruma yarışma programı sunmak için girdi. "Aileler Yarışıyor" adlı yapımın sunumu bu şöhretli çifte emanet...
Oysa öyle yetenekli sunucular var ki TRT'de; onlar köreliyor.
***
Örnekler çoğaltılabilir, bu isimler ilk aklıma gelenler... Hiçbirine karşı değilim, benim sözüm, TRT'nin, kendimi bildim bileli övündüğü okul kimliğinin örselenmesine...
Bunca sunucu, bunca sanatçı, bunca yönetmen, bunca kameraman, bunca muhabir yetiştiren TRT'nin, tanınmış isimlerden medet umması, kurtarıcı diye eteklerine yapışması...
Özel kanallarla mücadele böyle olmaz. İş, nicelikten öte niteliğe önem vermekte yatıyor.
Yani, yüze ve şöhrete değil, gerçek emekçiye, iyi yetişmiş insan gücüne...
Bu özellik TRT'de bittiyse, vay haline...