• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
Yitip giden zamana karşı koyamıyoruz! HÜROL DAĞDELEN

Yitip giden zamana karşı koyamıyoruz!

hurol.dagdelen@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 24.03.2011, 00:00
Çok hızlı yaşıyoruz, hani göz açıp kapayana kadar... Süreç, o kadar "amansız" işliyor ki, ne kendimizi dinmeye ne de sevdiklerimize zaman ayırmaya mecalimiz kalıyor.
İletişim yiyip bitiriyor her anımızı...
Cep telefonlarına yetişmek mümkün değil, artık dokunmatik...
O kadar ki, kimi zaman parmakların hızı, zamanı dahi aşıyor! Gençler, hızlı kullanma yarışına çıkmış gibi... O parmakları görmek ne mümkün...
Bilgisayar deseniz cebe girmiş durumda... Hayat, işte ya da evde Facebook penceresine girmekle başlıyor; dostların neler gönderdiğini görmek, paylaşmak ve yeniden oluşturmak gayretiyle...
Kahvaltı keyfi bitti; eşinle, çocuğunla sohbet beklemede!...
Televizyonda, "Son dakika" görmesek, yayında sorun var diye düşünmeye başlıyoruz. Öyle bir yarış ki, inanılmaz.
Yani başdöndürücü iletişim çağında, kendimizle yüzleşmeye, hesaplaşmaya, yanlışlarımızı görmeye, doğrularımızı değerlendirmeye zaman bulamıyoruz.
Bir "hayat harcamadır" gidiyor.
Görülen o ki insanı artık, "sanal dünya" yönetiyor.
***
İşte bu nedenle, "Öyle Bir Geçer Zaman ki" ya da "Her şeye Rağmen" gibi 70'li yılları anlatan diziler, daha popüler...
İşte bu yüzden o tip diziler izlenme rekorları kırıyor. Siz isterseniz buna geçmişe özlem deyin, isterseniz yitip giden zamanı yeniden yaşamak...
Adını siz koyun.
Bana göre bu tip yapımlara ilginin nedeni, insanın kendini bulması, yeniden keşfetmesi...
O eski sevdalara, sohbetlere, mertliğe, onurlu yaşam kavgasına, toplumca paylaşılan geçim sıkıntısına, bireyselleşmeye tepkiye hayranlık besliyoruz.
Çünkü zamanın getirdiği "bireyselleşmeden" yılmış durumdayız.
Kötü insani ilişkilerden, birbirinin gözünü oyan komşulardan, dürüst yaşanmayan aşklardan, paranın efendiğinden, küstahlıktan, mafyavari düzenden, astığı astık kestiği kestik insanlardan, saygının mumla arandığı toplumsal çarpıklıktan usandık artık...
Bir şeyler insani yüreğimizi koparmış durumda...
Dünya üzerinde oynanan bu oyunun adı, yabancılaştırmak...
Hem kendimize hem de çevremize...
İnsani değerlerine sahip çıkanların ayakta kalacağı bu süreçte, aldanıp da peşinden giden ise köleliğe adım atacak.
Yaşadığınız çağı şöyle birkaç dakika düşünün, söylediklerim ütopya değil zira...

GÜNÜN SÖZÜ
Dostlarımızdan şüphelenmek, onların ihanetinden çok daha utanç vericidir.
La Rochefoucauld

Ah öğretmenim...
Bir ülkenin belkemiğidir öğretmen... Bilinçli toplumun mimarı, vatan sevgisinin anahtarıdır.
Bir ülkeyi bireysel değil toplumsal düşünmenin ana unsurudur.
Yani her açıdan büyük bir değer...
Buna karşın, en çok ezilip büzülen, hakları çiğnenen, toplumsal erozyona maruz kalan da O'dur.
***
Dün gazetemizin manşetinde yer alan haber beni hem üzdü, hem de gururlandırdı.
"Atatürk'ün öğretmeni"... Hani İzmir'de görevli olduğu sırada Hakkari'ye tayinini isteyen öğretmen Nuray Karlı'nın öğretme aşkını...
Hem de en çok ihtiyacı olan öğrencilere...
***
Türkiye Cumhuriyeti'ni kuran ve gençliği emanet ettiği öğretmeni, her fırsatta öven ve eğitime teşvik eden Atatürk'ün işaret ettiği öğretmenlerden biri Nuray hocam...
Hani o, görev yeri Güneydoğu'ya çıkar çıkmaz, atamasını Batı'ya aldırmak için atmadığı takla kalmayan öğretmen değil...
Hatta, "Bu çocuklar hiçbir şeyden anlamıyor" diyerek, dersi boşveren, eğitmek yerine eğlendirmeyi amaç edinen öğretmen değil...
Yurdun dört bir köşesinde değil, en modern kentlerinde, riske girmeden, bir amaca hizmet etmeyen öğretmen değil...
Aksine, yurdun insanı için savaşan, ülkesinin her bir köşesini evi gibi gören, bilinçli bir gençlik yetiştirmek için çaba gösteren, onlara hayatı öğreten, dikenleri yolları aralayan, doğru bilgiyi ulaştıran, vatan aşkını benimsetendir öğretmen...
Bir gencin, hayata attığı ilk adımda yanında gördüğü insandır öğretmen....
***
Görevini layıkıyla yapan, Hakkari'deki öğrencilerini İzmir'dekilerden ayırmayan Nuray öğretmeni ben de kutluyorum.
Tek üzüntüm, öğretmenlik mesleğinin bu günleri görmesi... Yani mesleğin cehayetle savaşmak, eğitmek yerine, rahatına bakanların çoğaldığı bir süreçten geçmesi...
Umarım, bir gün uyanırız.



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA