• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
HÜSEYİN KOCABIYIK

1 Mayıs dersleri

huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 03.05.2010, 00:00
Ergenekon Terör Örgütü namıyla şimdi Silivri'de hesap verenlerin ilk nesli 27 Mayıs 1960'da devlete, kurulu düzene, demokrasiye, orduya, yargıya ve Atatük Anayasası'na saldırarak ortaya çıktılar. 27 Mayıs arifesinde halkın zihnine sokulmaya çalışılan dedikoduları hatırlayalım: "Menderes gençleri Et Balık Kurumu'nun kıyma makinelerine attırmış"tı. Evet, bunlar bize bugün komik geliyor ama 27 Mayıs'ı yapmaya karar vermiş olan karanlık merkez ciddi ciddi halkı bunlara inandırmak için üzerlerinde üniforma ile mesai harcıyordu. Sonunda gerekli psikolojik atmosferi oluşturdular ve 27 Mayıs'ı yaptılar. Devletin içine darbe virüsü girmişti artık. 1980'de yine darbe yapmak istedi aynı darbeci odak. Önce uygun ortamın oluşturulması gerekiyordu. Gençler birbirlerini öldürmeye başladılar. Darbecilere tek tek ölümler yetmedi. Başbakan Ecevit'e suikast girişimleri de kesmedi. Bu kez toplu ölümler tezgahladılar. 1977 Taksim 1 Mayıs'ı uygun bir zemindi onlar için. Solcular üzerinden bir katliam planlayacaklar ve solcular da daha çok sağcı öldürecekti. Sonra ne olacaktı? İkinci Ordu Komutanı Orgeneral Bedrettin Demirel'in yıllar sonra bir gaflet anında söylediği şey tabi ki. Ne diyordu paşa: "12 Eylül'ün olgunlaşması için bir yıl bekledik." O gün bu katliamı gerçekleştirdiler. Kim gerçekleştirdi? Bu apaçık bellidir. İşin içinde devlet vardır, bunu herkes biliyor artık. Ve bu eylemi gerçekleştirenlerin devamı olanlar şimdi Ergenekon davasında yargılanıyorlar. Bu örgüt 2000'li yıllarda ortaya çıkartılıp önü kesilmeseydi herkes bilsin ki şimdi bir askeri rejimde yaşıyor olacaktık. Bu gerçek belgeleriyle kanıtlanmıştır.
***
Hükümetin gerçekleştirdiği olağanüstü işleri destekleyenlere "yandaş" diyorlar bu ülkede. Bunu diyenlerin ülkelerine duyduğu sevginin sahte ve hastalıklı bir sevgi olduğunu düşünüyorum artık. Öyle olmasa mesela şu yaşadığımız 1 Mayıs görüntüleri için Hükümet'ten bir kuru teşekkür esirgenmezdi. Az şey mi bu başarılarılan? Bir korkunç katliamın üzerinden 33 yıl geçmiş. 1 Mayıs ve Taksim denince milletin hala kanı donarken Hükümet önce 1 Mayıs'ı bayram ve resmi tatil ilan etmiş, sonra da Taksim'i kutlamalara açmış. İçimizdeki 33 yıllık korku yerin dibine gömülmüş. Bu memleketin yüzbinlerce insanı 1 Mayıs'ta 21. yüzyılın işçi bayramını barış ve çoşku içinde kutladılar. Şiddet yok, kan yok, nefret yok. Alınteri ve barış şarkıları söylendi ve o lanetli gün ve meydan birden bire Türkiye'nin demokratik olgunluğunun, milli birliğinin arenası haline geliverdi. Nazım Hikmet'i Türk vatandaşı yapan, 1 Mayıs'ı resmi bayram haline getiren, Taksim paranoyasından ülkeyi kurtaran ve orada Türkiye'yi birleştiren bu Hükümet'in bir teşekkürü hak ettiğini düşünmeyenlerin iyiden iyiye ferasetlerini kaybettiklerini düşünüyorum ben.
***
Bugün bu köşeden asıl yapmak istediğim tespit ve hatırlatma şudur: 1 Mayıs 2010 Taksim kutlamaları ve buradan tüm vatan sathına yayılan iyimser duygular bize bir gerçeği gösteriyor: Demokratik hayatın önüne çıkarılan zorlukların, kurulan tuzakların ve provakasyonların çaresi kısıtlamalar ve yasaklar değildir. Yasaklar ve demokrasiden uzaklaşmalar bizatihi demokrasiye bu tuzakları kuranların elde etmek istediği sonuçtur. Demokrasiden kaynaklanan sorunların veya demokrasiye kurulan tuzakların bertaraf edilmesinin biricik ve en sağlam yolu "daha çok demokrasi"dir. Hükümetin açılım politikalarına da bu açıdan bakmak bizi doğru sonuçlara götürecektir.
1 Mayıs 2010 Taksim işçi bayramı kutlamaları her bakımdan ders vericidir.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA