• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
HÜSEYİN KOCABIYIK

İki örgüt iki tavır

huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 14.08.2010, 00:00
Basının ekonomi sayfalarını günlük olarak inceleyenlerin gözünden kaçmamıştır. İstanbul Ticaret Odası gibi üç asrı görmüş köklü kurumlar referandumda, "evet" vereceklerini açıklıyorlar. İTO Başkanı Murat Yalçıntaş, İTO'nun kuruluş tarihinin 1882 olduğunu hatırlatarak, "Biz 1908'de İkinci Meşrutiyet'in ilanında da kararlı tavır koymuştuk" açıklamasını yapıyor. Daha sonra da açık ve anlaşılır bir biçimde, hiç laf cambazlığı yapmadan, "evet" gerekçelerini sıralıyor. Şunları söylüyor İTO Başkanı Murat Yalçıntaş:
"Artık işadamları yurtdışına çıkarken, küçük vergi borçları nedeniyle sınır kapısından geri çevrilmeyecek.
Yurtdışına çıkış yasakları, ancak mahkeme kararıyla konulabilecek. Getirilmesi amaçlanan ombudsmanlık kurumunu da çok önemli buluyoruz.
Değişikliklerle iş dünyasının tüm aktörleriyle temsil edildiği Ekonomik ve Sosyal Konsey'in anayasal güvence altına alınması da ekonomik sorunlarımızın çözümü için son derece anlamlı.
Anayasa değişikliğiyle esnaf ve tüccarlar, meslek örgütleri ile oda temsilcileri, karar mekanizmalarının içine sokuldu.
Özellikle devlet memurlarına yönelik olmak üzere, çalışma hayatında çok ciddi düzenlemeler ve değişiklikler geliyor."
Anayasa değişikliği meselesi böyle adam gibi ele alınır ve değerlendirilir işte. Çünkü Murat Yalçıntaş'ın da dediği gibi, bu mesele politik bir mesele değil, bu mesele bizim çocuklarımızın, ülkemizin geleceğini ilgilendiren bir mesele.
***
Diğer taraftan bir başka işadamları örgütüne, TÜSİAD'a bakalım.
Dünyanın her tarafında işadamları değişimi savunurken, bu örgütün üyeleri her nedense her devirde statükoyu savunurlar. En azılı AB karşıtlarının buradan çıktığını unutmayalım. En kararlı askeri darbe teşvikçilerinin de buradan çıktığını, istisnaları tenzih ederek, unutmayalım. Bu örgütün üyesi işadamlarının Türkiye ekonomisinin mühim bir bölümüne nispeti olduğu doğrudur; ancak 80 yıldır bu ülkenin hazinesinden bu örgüt mensuplarının kazanına bir hortumun durmadan kaynak aktardığı da ayrı bir doğrudur. Bu ülkenin hala bir uçak markası, bir otomobil markası yoktur. Bunların çoğu yabancı markaların acentesidir. Bir de son aylarda bu örgütün başına bir kadın geldi. Boyner gibi saygın bir ismi taşımasına rağmen tek kelimeyle saçmalıyor. Bu Ümit Boyner ya çok cahil bir kadın ya da onu tehditle konuşturanlar var. Önce "Anayasa değişikliği meselesi siyasi bir konu biz karışmayacağız" dedi.
Oysa anayasa siyasi bir mesele değil, sosyal bir meseledir. TÜSİAD'ın tüzüğünde de sosyal meselelerle ilgilenmek amaçlardan birisidir. Son olarak da YAŞ kararlarıyla ilgili gelişmeleri eleştiriyor. Ne tuhaf, yarım asırdır ilk kez demokrasiye ve anayasaya uygun bir YAŞ süreci yaşadı Türkiye, bunu da TÜSİAD eleştiriyor. Belli ki hazine yağması için askeri mayın eşeği gibi kullandıkları günlerin biteceğinden korkuyorlar ve feryatlarının sebebi bu.

Bu baş bu yastıktan kalkmaz artık!
CHP lideri Kılıçdaroğlu'nun durumu hiç iyi görünmüyor. CHP'liler daha farkında değil ama Kemal Kılıçdaroğlu bir "topal ördek" görüntüsü veriyor. Çünkü, siyasette ya bütünüyle hayatını sarsılmaz ilkeler üzerine inşa edeceksin ya da yakalanmayacaksın. Kılıçdaroğlu ilkesiz biri ve yakalandı. Önce siyasette anlamsız bir villa polemiği başlattı. Başbakan'ın oturduğu müşterek havuzlu villası kiralık konut çıktı, diğer yandan Burhaniye'de kendisine ait bas baya müstakil bir villası olduğu Melih Gökçek tarafından kanıtlandı.
CHP lideri iki gündür villa söyleminden sarfı nazar ediyor. Ama Melih Gökçek pek peşini bırakacak gibi görünmüyor. Oğlu ve 10 aylık torunuyla ilgili iddialar henüz cevaplanmadı. Ayrıca haber vereyim, Melih Gökçek, Kılıçdaroğlu'nun yeni bir evini daha tespit etmiş ki, dün Ankara'da bu konuşuluyordu. Başka duyduklarım da var ama ben iddiaların havuzlu villa gibi ete kemiğe bürünmüş biçimde kanıtlanmasını beklerim. Ondan sonra söyleyeceğimizi söyleriz. Ama şu kadarını söyleyelim: Siyasete ve hayatın herhangi bir boyutuna yalan ve kurnazlık girerse, bir gün mutlaka yere çakılırsınız. Benim hayattan aldığım en önemli ders budur.

Aşk gemisi

Bülent Arınç'ı ilk kez, bir Türkçe aşığı olduğum için, konuşmalarından ve Türkçeyi bu dilin şanına yakışan bir biçimde kullandığından dolayı beğendim. Sonra insanlara ve Allah'ın yarattığı her bir şeye sevgi besleyen bir insan olduğuna tanık oldum ve sevdim.
Ve sonra siyasette ilkeli ve inançlı pek çok davranışını herkes gibi ben de izledim, takdir ettim. En son Silivri gazetecileri için sergilediği tavır bu ilke ve vicdan adamının adalet terazisinin ne kadar hassas tarttığını gösterdi bize. Bülent Arınç Ege'nin yüz akıdır. Gözlemliyorum ki giderek partiler üstü bir kişilik haline geliyor. Türk siyaseti ihtiyaç duyduğu siyasi ombudsmanlığı sanırım onun şahsında buldu. Bu satırları kimse Bülent Arınç'a iltifat filan sanmasın. Bülent Arınç hem iltifattan daha fazlasını hak ediyor hem de böyle şeylere aldırmaz. Ben bu satırları Ege'nin, coğrafi itibarını kurtaran bir siyaset adamına sahip olduğu tespitini yapmak için yazdım.
Ve tabii bir de, ortalama 10 yılda bir espri yapan ama yaptığı zaman da "ince işçilik" sergileyen Bülent Arınç'ın son esprisine atıfta bulunmak için. CHP'de son dönemlerde hayli hızlı bir kaset trafiği yaşandı. Önce Genel Başkan Deniz Baykal'ın başını yedi kaset ve kasetler. Ve tabii Ankara Milletvekili Nesrin Baytok'un. Şimdi de CHP Grup Başkan Vekili Akif Hamzaçebi'nin kaseti internet sitelerinde dolaşıyor. Bülent Arınç bu duruma espriyi patlatıverdi:
"Aşk gemisi gibi."
Tabii ardından da asıl lafı söyleyerek: "Her siyasetçinin kendi özel hayatına da, iş hayatına da, siyaset hayatına da dikkat etmesi gerekir. Hem de başkalarından daha fazla."



Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA