• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
HÜSEYİN KOCABIYIK

İzmirliler, "bağımsız bir Türkiye" ister misiniz?

huseyin.kocabiyik@yeniasir.com.tr Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 21.11.2010, 00:00
Ergun Babahan'ın deyimiyle, "çağı ve çağdaşlığı ıskalamış ikinci sınıf İzmirliler", Ak Parti Hükümeti'ni desteklediğim için bana kızıyorlar. Bana belli bir edep çizgisinde yazılmış eleştiri e-mail'leri geldiği vakit elimden geldiğince cevap veriyorum ve bu eleştirileri yapanlara soruyorum: "Biraz daha açık yazar mısınız, niçin Ak Parti'ye ve Başbakan Erdoğan'a bu kadar çok karşısınız?" Gelen cevaplar neredeyse tek elden yazılmış gibi. Denilen şu: "Ak Parti ve Tayyip Erdoğan Türkiye'yi geriye ve karanlığa götürecek; Atatürk Cumhuriyeti'ni yıkacak!" Ben inanılmaz bir zihin karışıklığının eseri gördüğüm bu görüşleri her şeye rağmen anlamaya çalışıyorum.
Zaten bu insanları hükümetin de anlaması gerektiğini bu köşede defalarca yazdım. Tamam ama bu endişeli insanların da kafalarını kaldırıp dünyada neler olup bittiğine bir bakması gerekmez mi? Mesela, News week dergisi neden Türkiye'ye, "Yükselen Ülke" diyor. The Economist Türkiye için "Parlayan Yıldız" ifadelerini kullandı. IMF resmi açıklamasında neden "Avrupa'nın en sağlam ekonomisi" dedi Türk ekonomisi için. OECD niye resmi açıklamasında, "Artık Türkiye kategori değiştirmiştir ve gelişmiş ülke olarak değerlendirilmelidir" deme ihtiyacı duydu?
Daha geçenlerde G-20 Zirvesi'nde Türkiye dünyanın 15. büyük ekonomisi ilan edilmedi mi? Vicdan sahibi İzmirliler hatırlasınlar, o beğenmedikleri Tayyip Erdoğan, 8 yıl önce iktidara geldiği vakit bu ülke 27. sıradaydı. Yine G-20 Zirvesi'nde açıklandı ki, Türkiye artık 1 trilyon dolarlık bir büyük ekonomidir. Sekiz yıldır dünyada krizler yaşanıyor, asırlık bankalar batıyor. Bazı kibirli İzmirli beylerin ve bayanların beğenmediği Ak Parti Hükümeti hiç başımızı öne eğdirmedi. Bir tek bankamız batmadı. Amerika ve Avrupa kriz ortamında kavrulurken, Türkiye büyüme şampiyonu oldu. Tüm bu macera gözümüzün önünde yaşanırken bir takım ideolojik inanç sahipleri bizim Yeni Asır'a kızmasınlar diye gerçekleri yazmayacak mıyız?
***
Ekonomiyi bir tarafa koyalım. Türkiye'nin bütün dünyada artan siyasi gücüne bakalım. Aydın Menderes hep hatırlatır bize, Cumhuriyet'in 3 öğesinden birisi tam bağımsızlıktır. Bizler iktidarların içinde bulunmuş insanlarız, Türkiye'nin bağımsız hareket etme yeteneği hangi dönemde bu kadar işlerlik kazanmıştı ki?
Bizim içinde bulunduğumuz hükümetlerin dış politika uygulamaları her zaman Amerika ve Avrupa politikalarına uyumu esas alırdı, mili çıkarları değil. Biz bunlara birinci elden tanık olarak geldik bu günlere. Ak Parti iktidarı ise, Avrupa ve Amerika ile uyumlu görünmesine rağmen, hiçbir temel konuda bu güçlerin dediğini yapmadı, tam aksine milli menfaat siyaseti güttü. 1 Mart tezkeresinde de böyle oldu, İran politikasında da böyle oldu, İsrail politikasında da böyle oldu. En son Füze kalkanı projesinde de böyle oluyor. Çünkü, herkes kabul etmek durumunda kalmıştır ki, Türkiye artık arkasında koskoca bir ekonomisi olan, koskoca bir ordusu olan, insan kaynakları hızla gelişen küresel bir güçtür. Bu bir dünya gerçeğidir ve bizim muhataplarımız politika belirlerken, bizim ikinci sınıf İzmirliler gibi takıntılarıyla hareket etmezler, gerçekler üzerine politika kurarlar.
***
Şimdi size birbirinin benzeri iki olaydan söz edeceğim. Birincisi benim tanık olduğum bir olay. Yıl 1997. Refah-Yol iktidarda. NATO, eskiden Sovyet kontrolünde olan Orta Avrupa ülkelerini NATO üyesi yapmak istiyor. Bütün NATO üyeleri bu projeye onay veriyor. Çünkü, Ruslar belini doğrultmadan bu işi bitirmek istiyorlar. Ama Türkiye bu süreci veto edeceğini söylüyor. Çünkü, bu vesile ile AB'den bazı tavizler koparmak niyetindedir. NATO prosedürü bellidir, bir üye ülke veto ederse hiçbir şey yapılamaz. Bu politikayı gündeme getiren Tansu Çiller en büyük tepkiyi, en büyük aşağılanmayı kimlerden gördü biliyor musunuz? Askerlerden, medyadan ve hariciye bürokrasisinden. O günlerde Sabah yazarı Zeynep Göğüş'ün makalesinde okumuştum. Roma Büyükelçiliğimizdeki bir kokteylde, Roma Askeri Ataşesi General Atilla Kıyat, elinde içki kadehiyle yabancı misyon şeflerinin önünde ülkesinin yöneticilerini şöyle aşağılıyordu:
"Sen kimsin de NATO'yu veto ediyorsun be, haddini bil!" Nitekim hükümet ve Çiller bu içerideki köle ruhlular yüzünden bu politikayı sürdüremedi, zira yabancılar bizim bu milli çıkar politikamızı hiç ciddiye almadılar. Türkiye hiçbir taviz koparmadan paşa paşa NATO'nun yeni üyeleriyle ilgili rezervlerini kaldırdı.
***
Şimdi 2010 yılındayız. Türkiye'yi Ak Parti iktidarı yönetiyor. Bu Ak Parti'den hiç hoşlanmayalım, bu partiden korkalım. Başbakan Erdoğan'a hiç içimiz ısınmamış olsun. Böyle düşünmeye herkesin hakkı var, tamam. Ancak zaman gözümüzün önünden akıp geçiyor ve yaşanan olaylar herkesin görebileceği kadar şeffaf bir kürenin içinde cereyan ediyor. Ve Allah herkese dünle bugünü mukayese edecek kadar da akıl ve feraset vermiş olmalıdır. 2009'da NATO Genel Sekreteri seçilecektir. Diğer NATO üyesi ülkelerin üzerinde ittifak ettikleri aday Danimarka eski Başbakanı Rasmussen'dir. Bu adayı bizzat ABD Başkanı Obama istemektedir. Türkiye'den de kabul yönünde bir tavır beklenmektedir. Ama Türkiye "Hayır" demiştir. Şartları vardır Türkiye'nin. Türk Ordusu NATO'nun en büyük 2. ordusu. Ama NATO'da yeterince üst düzeyde temsil edilmiyor. Öyleyse, NATO Genel Sekreteri'nin yardımcılarından birisi Türk olmalıdır. Bugün NATO'nun ikinci adamı bir Türk'tür. Şimdi Türkiye'nin bağımsız karar alabilme yeteneği yeni bir sınavdan geçiyor. NATO Türkiye'ye bir füze kalkanı yerleştirmek istiyor. Ama Türkiye "Hayır, şartlarım var" diyor. Sıralıyor şartlarını: Bir, bu füzeler bizim komşularımızı tehdit etmeyecek. İki, topraklarımızın tamamını koruma kalkanı işlevi görecek. Üç, İsrail gibi üçüncü ülkeleri korumaya dönük bir misyonu olmayacak. Dört, bu sistemin komutası Türkler'de olacak. Türkiye bir bağımsız ve onurlu devlet olarak bu müzakereyi dünyanın gözü önünde yapmıştır ve şartlarını da muhataplarına kabul ettirmiştir. Bu tavrıyla başta komşuları olmak üzere, herkesin de saygısını kazanmıştır.
Bu yazıyı yazmadan biraz önce ajanslara baktım, Türkiye'nin Başbakanı Tayyip Erdoğan, meşhur TIME Dergisi'nin yılın adamı anketinde birinci sıraya yükselmiş. Geçen hafta da Türkiye'nin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Londra'da "yılın devlet adamı" ödülünü almıştı. Bütün bunlar gözümüzün önünde olup biterken, bu ülkenin evlatları ülkelerini onurlandırırken, ideolojik bağnazlıkla malul bir kısım İzmirlinin ne düşündüğünün bir önemi var mı, bilmiyorum.


Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA