Gezi eylemleriyle Türkiye'yi karıştırmak isteyen karanlık odakların elindeki son kart Alevi-Sünni çatışması çıkartmaktı.
Tam bunun için düğmeye basacaklardı ki; hükümet uyandı.
2009'da büyük umutlarla başlatılan ancak her nedense yarıda kalan Alevi açılımına devam kararı alındı.
Alevilerin devletten çok basit ve makul iki temel talebi var.
Cemevlerinin resmi ibadethane statüsüne alınması ve çocuklarına okullarda kendi inançlarının da öğretilmesi...
Kürt meselesi gibi sadece Türkiye'nin değil, Ortadoğu'nun en çetrefilli ve belalı sorununu çözme iradesini göstermiş bir hükümet için, karşılanması hiç de zor olmayan talepler bunlar.
Hükümet ilk aşamada 3. köprünün adına çok kırılan Alevilerin gönlünü almak istiyor.
Bunun için Nevşehir ve Tunceli'deki üniversitelere Hacı Bektaş-ı Veli ve Pir Sultan Abdal isimlerinin verilmesi planlanıyor.
'Yetmez ama evet' düzeyindeki bu karar, Alevi toplumunu sevindirir fakat tatmin etmez.
Madem Alevilerle bunca yıldan sonda barışılıyor ve gönül alınmak isteniyor; esaslı bir jest şart.
Hatırlayacaksınız AK Parti 2011'de 'Mele açılımı' yapmıştı.
Mele, Kürtçe bir kelime.
Türkçe'ye imam olarak çevriliyor.
Aynı zamanda molla kelimesinin de eşanlamlısı olarak kullanılıyor.
Doğu ve Güneydoğu'da varlıklarını sürdüren medreselerde yetişen meleler, toplum tarafından saygı gösterilen din alimleri.
İşte bu melelerden bin kişi sözleşmeli imam olarak Diyanet'te işe alındı.
Aynı yöntemle Alevi dedeleri de devlette istihdam edilmeli.
Çünkü Kürtler için mele neyse, Aleviler için dede o anlama geliyor.
Devlet için küçük, Aleviler için büyük bir adım olur böyle bir jest...
Neden Yavuz Sultan Selim?
3. Boğaz Köprüsüne Yavuz Sultan Selim adının verilmesinin yanlış olduğunu düşünenlerdenim.
Ancak köprüye bu ad verilirken Alevi vatandaşların rencide edilmesinin amaçlandığına da inanmıyorum.
Devletler bazen komşularına ve dış dünyaya açıktan değil semboller ve tarihi şahsiyetler üzerinden mesajlar verir.
O günkü konjonktürün ya da orta ve uzun vadede atılacak adımların dayatması sonucu böyle bir yola başvurabilirler.
İşte köprüye Yavuz adının verilmesi de tamamen böyle bir dayatmanın sonucudur.
Fatih ve Kanuni daha popülerdir ama Osmanlı'nın en güçlü padişahı Yavuz'dur.
Tamamı savaşlarda geçen 8 yıllık iktidarında hazinenin kasasını ağzına kadar altınla doldurduğunu yazar tarihçiler.
Anadolu'daki Türk birliğini sağlayan, Halifeliği alarak Osmanlı'yı İslam dünyasının lideri yapan da odur.
Yavuz Doğu sınırlarını güvence altına aldığı için Kanuni yüzünü Batı'ya çevirebilmiştir.
Gelelim köprüye Yavuz ismi verilerek kimlere ne mesaj yollandı sorusunun cevabına...
İlk mesaj Avrupa'ya olabilir:
Osmanlı'nın devamıyız...
İkinci mesaj her fırsatta arkamızdan iş çeviren bazı Arap ülkelerine gitmiştir belki de...
İslam dünyasının lideri Yavuz'dan beri Türkiye'dir...
Üçüncü mesajın adresi de İran'dır diye geliyor aklıma...
İçeriğini anlatmaya sanırım gerek yok.
Meclis Başkanı kim olacak?
Kimin olmayacağını yazarak başlayalım.
CHP ve MHP'den bir milletvekilinin Meclis Başkanı olma ihtimali sıfıra yakın.
Hatta hiç yok.
Buna rağmen MHP her dönem siyasetin yazılı olmayan kurallarına riayet eder ve bir aday çıkarır.
Bu dönemki adayları Konya Milletvekili Faruk Bal oldu.
CHP'de ise Osman Korutürk ve İzmir Milletvekili Alaattin Yüksel'in aday gösterilebileceği konuşuluyor.
Bu yazının kaleme alındığı an itibariyle Ankara'daki kanaat, Cemil Çiçek'in yeniden seçileceği yönünde.
Bunu başarırsa Bülent Arınç'tan sonra iki dönem Meclis Başkanlığı yapan ilk Ak Partili olacak.
Burhan Kuzu, Nimet Baş ve Abdülkadir Aksu da kulislerde adı geçen adaylar arasında.
Çiçek'in CHP ve MHP'den de oy alması sürpriz olmaz.
Belki ilk iki turda değil ama 276 oyun yeterli olduğu 3.turda işi bitirebilir...