• BUGÜNKÜ YENİ ASIR
  • BIST 78.384,78
    EURO 4,4760
    USD 3,8608
    GBP 3,8608
    CHF 3,8608
    JPY 3,8608
SEDA KAYA GÜLER

Egolu ve egosuz yarışmacılar

Tüm yazıları
Giriş Tarihi: 27.06.2016, 00:00
Herkeste bir ego, bir ego, anlatılır, anlaşılır gibi değil.
Günümüz insanını en iyi anlatan kelime "ego" da diyebiliriz herhalde.
Mesela iki genç insan. İkisi de birbirlerini seviyor ama o egoları var ya, kendilerinden başka kimseyi sevmelerine izin vermiyor.
İstiyorlar ki en çok onlar sevilsin.
Sevdiklerini söylemek yerine sevildiklerini söylemeyi tercih ediyorlar.
En çok kimin sevdiği konusunda birbirleri ile yarışa giriyorlar ve tıpkı çocuklar gibi "sen benden daha çok seviyorsun", "ben mi, ben seni ne seveceğim, sen beni seviyorsun" diye kavga ediyorlar.
Ayrılırken de egolarını yarıştırıyorlar.
"Ben seni terk ediyorum!", "Hayır ben seni terk ediyorum!" Üzüldükleri konu ilişkinin bitmesi, ayrılmaları değil, kendilerinin bitirmemiş olması.
Egosuna yenilip sevdiğini söyleyen kişinin bu itirafı, ayrıldıklarında büyük bir koz olarak kullanılabiliyor:
"Göreceğiz bakalım kim üzülecek! Bensiz kalamayacaksın, yalvaracaksın bana!", "Kim ben mi, görürüz bakalım!". İşte böyle bir yarış içindeler evlenme programlarının "sözde" sevgilileri.

YALNIZCA KENDİLERİ

Survivor yarışmacıları arasında da ciddi egolu olanlar var. Sadece kendileri kazansın istiyorlar. En iyi yarışmacı onlar, en güçlü yarışmacı kendileri, istatistikler onlardan sorulur. Dünya sanki sadece kendi etraflarında dönüyor. Kazananı tebrik etmek falan yok. Karşıdaki kişinin kazandığını da kabul etmiyorlar zaten, onlar kaybettikleri için diğerleri kazanıyor. Utanmasalar kazananın, kazandıkları için gelip kendilerinden özür dilemesini bekliyorlar.
Unutmayalım ki egonun olduğu yerde şu duygular da var: Terk edilme korkusu, onaylanma ihtiyacı, sahiplenme, yalıtılmışlık, kendin için kaygılanma, kendine acıma. Ego ne kadar yüksekse, bu duygular da o kadar yüksek oluyor.
Egoyla daha bebekken tanışıyoruz.
Şöyle ki: Bebek etrafına baktığında önce annesinin yüzünü görür. Çok geçmeden kendinden başka bir şeyin olduğunu fark eder. Ego, "bu benim, bu ben değilim" der. Sonra yavaş yavaş bazı şeyler "ben" ile özdeşleştirilmeye başlanır: benim annem, benim oyuncaklarım, benim açlığım, benim acım, benim yatağım.
Tercihler çoğaldıkça ben olmayan bir dünya ortaya çıkar: benim olmayan anne, benim olmayan oyuncaklar vs...

DAMLA, SERKAY VE ATAKAN

Bir bakıma egonun doğuşu, ikiliğin doğuşudur. "Ben"in olması için "sen" ve "o"nun da olması gerekir. Benliğin eğitimi de böyle başlar. Örneğin bebek, gördüğü nesneleri yakalayıp tutmak ister, üstelik annesinin her zaman yanında oluğundan emin bir şekilde, kendi başına keşfetmek ister. Yürümek ister, annesi izin vermezse itiraz etmeye başlar.
Daha önce bakılıp korunmak istemiş olan bebek, artık serbest kalmak için feryat eder.
Uzmanlara göre bu sağlıklı bir dürtüdür. Çünkü dünyayı keşfetmeye çıkmasaydık, ondan gün geçtikçe daha çok korkmaya başlayacaktık. İşte anne ve babamızın yardımıyla kendimizi de keşfederek, hem korkularımızdan hem de psikolojik virüslerimizden kurtuluyoruz.
Örneğin "ego" zamanla mutluluğun sadece almada değil vermede olduğunu da keşfeder.
Kaybetme korkusundan arınır.
Vermek iki insanı birbirine bağlar: veren ve alan ortaya çıkar.
Ego kendini düşünmeye devam ettiği sürece sevgi yerine yoğun bir haz ve bağımlılık hisseder.
Ama paylaştıkça özgürleşir ve sevgiyi öğrenir.
Psikologlara göre bazen kişinin kendisine yapacağı en büyük yardım başka insanların yardımına ihtiyaç duyduğunu anlamasıdır.
Kısaca Survivor'da gönlüm almayı ve vermeyi bilen Damla, Serkay ve Atakan'dan yana.
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
GÜNÜN YAZARLARI
SON DAKİKA