Zaman zaman bu köşede bazı adamları deşifre etmek, onların cibilliyetlerini sergilemek lüzumu hissediyorum. Çünkü vatanımıza, tarihimize, milliyetimize ve ecdadımıza açıktan, gözü kara bir biçimde saldırıyorlar. Bunlar düşman değil, bunlar içimizden çıkan adamlar. İnsan hayret ediyor, bakıyorsunuz bilmem kim paşanın torunu filan çıkıyorlar. Üstelik yaptıkları bu çirkinliği demokrasi, özgürlük adına yapıyorlar. Ve de üstelik bin bir surata bürünerek. Hayatlarının farklı evreleri arasında hiçbir tutarlılık yok. Rüzgargülü gibiler. Sözü uzatmayayım, bu tiplerin başında gelenlerden birinin adı Hasan Cemal. Milliyet Gazetesi yazarı.
Bu gazetecinin şöyle bir özelliği var: Yaşadığı devrin güç odağı kim ve neyse, onun yanında yer alıyor, ona hizmet ediyor, onun içinde mevzileniyor. Sonra zaman geçiyor, kaybedince bu sefer "Kendimi yazdım, kimse kızmasın" gibi kitaplar yazarak o günlerini, o günkü yoldaşlarını kötülüyor. Hasan Cemal bir 9 Martçıdır. Yani Türkiye'de Baas türü bir asker-sivil darbe tezgahlayanlardan. Kitabını yazdı ve herkesi sattı. İşin tuhafı, bizim muhafazakarlarda buna saf saf inandı, ödüller verdi. Sonra bakmayın siz 12 Eylül'ü filan yazdığına, bal gibi 12 Eylül'de de işbirlikçidir. Gazetesi Cumhuriyet, karargah talimatlarıyla çıkmıştır. Asıl bin bir surat halini sergilediği dönem ise 28 Şubat'tır. Yazdığı yazılar dosyamızda mevcuttur ki, alenen 28 Şubatçıdır ve darbecilere mühimmat sağlayanlardandır. Şimdilerde ise aynı Hasan Cemal askeri kötüleyen kitap yazıyor ve dünkü müttefiklerini yine bir kalemde satıp geçiyor. Çünkü bugünün güç merkezi asker değil, Başbakan Erdoğan. Şimdi onun yanında mevzilenme anı. Yine işin tuhafı, bizim demokratlar sanki 28 Şubat dün olmamış gibi ona "abi" ve "büyük demokrat" muamelesi yapıyorlar. İnsan gerçekten hayret ediyor.
***
Hasan Cemal incelenmeye muhtaç bir aydın türü.
Korkunç olabiliyor bir anda.
Her kutsalı satabiliyor.
Her gerçeği yalana, her yalanı gerçeğe dönüştürebiliyor.
Üstelik insanları buna inandırıyor.
Eskiden içerdeki güç dengelerini kollardı, şimdi daha küresel düşünüyor, uluslararası güç dengelerine göre eğimliyor kendisini.
Söz gelişi Ermeni meselesi...
Bu işi Türkiye'ye dayatacaklarını seziyor. Ön almak istiyor.
İşte Los Angeles'te, Ermenilerin mekanında söylediği laflar ve işte 3 Nisan tarihli yazısı:
"Bir de 1915 var.
Soykırım, yalnız Ermeniler değil, neredeyse bütün dünya için öyle.
Soykırım gerçeği değişmez.
(...)
Kürsüye yaklaşıyor:
'Saydım, konuşmanızda dört kere geçti soykırım sözcüğü... Korkmuyor musunuz?'
Ben ona toplantının broşürünü gösteriyorum. Üstüne, üç yıl önce Erivan'daki Soykırım Anıtı'na üç sap beyaz karanfil koyarken çekilmiş fotoğrafımı basmışlar."
Konuşmasında kendi milletini dört kez "soykırımcı" olmakla suçlayan Cemal Paşa'nın torunu Hasan Cemal'e bir sıfat takmak vacip oldu ama bunu okuyucularımın adaletine bırakıyorum.
***
Bu gazetecinin bin bir surat biri olduğunu yazıp bir kenara koymuştum ki, şu Allah'ın işine bakın, çarşamba günkü yazısında yine ilginç bir şey yaptı Hasan Cemal. 9 Martçılıktan arkadaşı, ulusalcıların şeyhi İlhan Selçuk'un annesinin "Ermeni" olduğunu açıklayıverdi. Niye yazdığı kitaplarda değil de şimdi? Niye İlhan Selçuk hayatta değilken değil de, öldükten sonra? Bu soruların cevabını yazımın girişindeki satırlarda bulacaksınız. Kemal Kılıçdaroğlu'nun annesinin "Ermeni" olduğunu söyleyenlere demediğini bırakmayan yazar, ulusalcıların taptığı ölmüş bir şahsiyetin hatırasına çizik atmakta bir beis görmüyor.
Hasan Cemal bunu hep yapıyor, satıyor.
Muhafazakar demokratlar! Siz "abi"ye devam edin, ödül verin, sıra nasıl olsa size de gelecek!