Klasik müzik sizin için Mozart ile Beethoven arasında biten bir hikayeyse, asıl eğlenceyi kaçırıyorsunuz demektir! Çünkü çağımızın bestecileri öyle işler yapıyorlar ki, hem ruhumuzu sarıyor hem de tüylerimizi diken diken ediyor. Sesle resim çizenler, notalarla film çekenler, elektronikle klasik müziği bir çorba gibi karıştırıp bize ziyafet sunanlar var artık sahnede. Ve evet, çoğu kadın, çoğu genç, bazıları DJ kabininden geliyor, bazılarıysa kilise sessizliğinden. Ama hepsi ortak bir şeyi yapıyor: Müziği yeniden yazıyorlar.
UNSUK CHIN
Unsuk Chin, 1961'de Güney Kore'nin başkenti Seul'de doğdu. Sadece doğmakla kalmadı müzikle adeta nefes alıp vermeye başladı. Piyanoyu kimden öğrenmiş dersiniz? Kimseciklerden değil! Tam anlamıyla kendi kendine öğrenmiş. Bu azimle Seul Ulusal Üniversitesi'nde kompozisyon okudu ve müzikle olan bağı akademik boyuta taşındı. Yetmemiş olacak ki soluğu Almanya'da, Hamburg Müzik ve Tiyatro Yüksekokulu'nda aldı. Burada da çağdaş klasik müziğin dâhilerinden György Ligeti ile çalıştı.
THOMAS ADES
1971 Londra doğumlu Thomas Ades, müzik dünyasının afacan dâhilerinden biri. Hem klasik müziğin kurallarını biliyor, hem de bu kurallarla oynarken bir çocuğun LEGO'larla kale yapması gibi eğleniyor.
ARVO PART
1935'TE Estonya'nın küçük Paide kasabasında doğan Arvo Part'ın müziği tam anlamıyla bir "iç yolculuk deneyimi..." Gençliğinde modern tekniklerl ile dans edip mutlu olmayan Part, Orta Çağ müziğine ve manastır sessizliğine yöneldi. Müziğinde sanki bir tür ruhani sadelik var: Sessizlik bile onun notasıymış gibi kullanılıyor. Hermann Cohen'in yorumuyla Part'ın müziği, "modernliğe karşı sessiz bir protesto." Dinlerken sanki bir kilisede mum ışığında yürüyormuş gibi hissedersiniz. Derin, sade, ama çok güçlü.
KAIJA SAARIAHO
Finlandiyalı Kaija Saariaho, sadece bir besteci değil, adeta sesin ruhunu yakalayan bir sanatçı. 1952 yılında Helsinki'de dünyaya geldi. Müzikle kurduğu bağ, onu doğrudan Sibelius Akademisi'ne sürükledi. Ama Saariaho sıradan bir "notadan notaya" besteci değil; matematiksel düşünceyi, sesin dokusunu ve psikolojik derinliği öyle bir harmanlıyor ki, dinlerken gerçeklikle bağınız kopuyor.
MISSY MAZZOLI
Amerikan ruhunu klasik müzikle harmanlayan Missy Mazzoli, 1980 doğumlu ve enerjisiyle adeta bir kasırga gibi. Boston Üniversitesi, Yale ve Hollanda'daki Lahey Kraliyet Konservatuvarı derken, eğitimini dünyanın dört bir yanına yaymış. Sadece bir besteci değil, aynı zamanda eğitmen, mentor ve müzik aktivisti! The Guardian'dan John Lewis, onun için şöyle demişti: "Müzik türleriyle ilgili tüm önyargılarınızı unutun. Missy sizi hiçbir şey bilmeden dinlemeye davet ediyor." Yani onun eserini dinlerken klasik müzikle ilgili tüm kalıpları rafa kaldırın, çünkü Mazzoli sizi kendi müzik evrenine çekip bırakmıyor.
ANNA CLYNE
Günümüzün en büyük klasik müzik bestecileri yazımızın sonuna geldik.1980'de Londra'da doğan Anna Clyne'in hikayesi "erken başlayanlar kazanır" dedirten cinsten. İlk bestesini 11 yaşındayken yazdı! Sonrasında Edinburgh Üniversitesi ve Manhattan Müzik Okulu gibi prestijli okullarda okudu. Müziğe hem akademik hem de duygusal bir bağla bağlı.
JENIFER HIGDON
Brooklyn'de doğmuş ama Tennessee'de büyümüş bir kız çocuğunu düşünün. Klasik müzikten eser yok çevresinde, onun müzik dünyası Beatles ve Joni Mitchell ile dolu. Klasik müzikle tanışması geç oluyor, resmi eğitim almadan konservatuvara giriyor ve zorluklar başlıyor. Ama Higdon yılmıyor. Flütle başladığı müzik yolculuğu, Grammy ödülleriyle, Pulitzer'la taçlandı.