Rodin, yalnızca biçim ve hacim yaratan bir heykeltıraş değildi; o, duyguların, arzuların ve insan varoluşunun sancılarının heykeltıraşıydı. 19. yüzyılın katı akademik kalıplarını kırarak, heykeli modern sanatın bir ifadesi haline getiren bir devrimciydi.

ÇATIŞMA VE ÇARPIKLIK
1840 yılında Paris'te doğan François- Auguste- René Rodin, küçük yaşlardan itibaren sanata yatkınlığıyla dikkat çekti. Ancak sanatsal yolculuğu pek kolay başlamadı. Üç kez güzel sanatlar okulu kabul edilme girişimi başarısızlıkla sonuçlandı. Akademinin kalıplaşmış anlayışı, onun özgün çizim ve tasarımlarını "yeterince iyi" bulmamıştı. Oysa Rodin'in dünyaya bakışı farklıydı; o, biçimi mükemmelliğe hapsetmek değil, biçimin içindeki çatışmayı, çarpıklığı ve tutkuyu ortaya çıkarmak istiyordu.

GÜCÜN SİMGESİ
Rodin'in büyük çıkışı, 1877 yılında sergilediği Tunç Çağı Adamı adlı eseriyle oldu. Öylesine gerçekçi ve etkileyici bir çalışmaydı ki, eleştirmenler heykelin canlı bir modelden kalıp alınarak yapıldığını iddia etti. Rodin, sanat dünyasının bu suçlamalarına karşı sabırla direndi ve bu heykel, onun doğayı gözlemleme ve insani dokuyu taşa aktarma gücünün simgesi haline geldi.
İKON HALİNE GELDİ
Rodin'in en tanınmış eserlerinden biri, Düşünen Adam bugün bir felsefi sembol, insanın içsel arayışının ve zihinsel mücadelesinin evrensel bir ifadesidir. Başlangıçta, büyük eseri Cehennem Kapıları için bir parça olarak tasarladığı bu heykel, zamanla kendi başına bir ikon haline gelmiştir. Düşünen Adam'ın kaslarındaki gerilim, bedenindeki kıvrımlar, alnındaki gölgeler yalnızca bir düşüneni değil, insanlığın varoluş sorularıyla boğuşan her bireyi anlatır.
DERS NİTELİĞİNDE
Rodin'in eserlerinde klasik heykel sanatından miras kalan anatomi bilgisi kadar, romantik bir duygusallık ve neredeyse empresyonist bir yüzey anlayışı da hissedilir. Onun heykelleri ışıkla adeta oyun oynar; yüzeylerdeki kırılmalar ve dokular sayesinde heykelin ruh hali izleyicinin bakış açısına ve ışığın gelişine göre değişir.

SANATIN BİR PARÇASI
Rodin'in hayatı boyunca sanat anlayışı, hem büyük övgüler hem de yoğun eleştiriler aldı. O, idealize edilmiş güzelliği değil, gerçek olanın güzelliğini arıyordu. Kusurların, yarım kalmışlığın, eksik ya da bozulmuş gibi görünen parçaların da sanatın bir parçası olabileceğini gösterdi. Çoğu zaman eserlerini tamamlanmamış gibi sunması, onun gözünde sanatın bitmeyen bir arayış olduğunu vurgulayan bilinçli bir tercihti. Rodin, 1917'de hayata veda ettiğinde geride yalnızca bronz ve mermerden yapılmış heykeller bırakmadı. Aynı zamanda modern heykelin temellerini attı ve kendisinden sonra gelen Brâncué, Giacometti ve Moore gibi ustalara ilham verdi. Bugün Paris'teki Musée Rodin, yalnızca eserlerini değil, onun tutkularını, mücadelelerini ve sanat yolculuğunu anlatan bir mabed gibi ziyaretçilerini karşılamaktadır.

