BAKIŞINDAKİ hüzünle kısa süre sonra attığı kahkahanın birleşimindeki samimiyet onu sevişimizin nedeni. Konuşmadan anlatabilişindeki ustalık bize bu kadar yakın oluşunun sebebi. Süt Kardeşler'in saf Melek'i, Aile Şerefi'nin koca yürekli Eminesi, Ah Nerede'nin çılgın Huriyesi, Neşeli Günler'in güçlü ve asabi Saadet'i ve Hababam'ın Hafize Anası... Onunla ilgili duyduğum ilk hikaye ailemden. Tarih 1977 olmalı. Yer ise Mersin Fuarı. Bir oyun için gelmiş şehre belki de film bilmiyorum. Annemin kucağında görmüş beni. Almış kucağına sevmiş. "Oooo kuzucuğum" demiş. Öpmüş yanaklarımdan. 80'lerin ortalarında ne zaman ekranda görünse, bu hikaye muhakkak anlatılır dururdu. Ben her ne şartta olursa olsun o "İyi geceler" demeden uyumadım hiç. Ve her seferinde ismimi söylemesini heyecanla bekledim. Öyleydi çünkü. Uykudan Önce programında kendisini izleyen çocuklara seslenirdi. "Ahmet", "Ayşe", "Hasan", "Oya", "Haydi uykuya" derdi. Ve o yılların sonrasında onun içinde yer aldığı her filmi, her tiyatro oyununu, her skeci, her belgeseli izledim. Sadece izlemedim, okudum da.

AİLEDEN SANATÇI
TÜRK sinemasının efsane ismi, 70'lere damgasını vuran Arzu Film ekolünün değişmez oyuncularındandı. Aslında onun yolu hiç tesadüfi veya şaşırtıcı değil. Babası döneminin en ünlü tuluat ustalarından Naşit Özcan, annesi ise ünlü kantocu Amelya Hanım. Sahne tozunu ciğerlerine kadar çeken küçük Adile'nin zaten farklı bir yoldan ilerlemesi mucize olurdu. Babasının ismini sahne soyadı olarak kullanan Adile (Yakın çevresinin deyimiyle Adoş) çocuk oyunlarıyla başladığı bu serüvende sinemaya ise 1947'deki Yara filmiyle adımını atıyor. Sonrası acılar ve başarılarla dolu bir hikaye. 1966'ının Haziran ayında kendisi İzmir'de turnede iken üstelik doğum gününde oğlu Ahmet'i kaybeden Adile Naşit'in yaşadıkları bilindiği üzere dün itibariyle Çağan Irmak'ın yönetiminde izleyicilerle buluştu.

ZOR BİR GÖREV
IRMAK, hatırlanacağı üzere Mayıs ayındaki röportajında "Hikayeyi en doğru şekilde aktarmak niyetindeyiz. Bu Adile'nin filmi olması dışında, Türk sineması ve tiyatrosunun, o yılların ülkesinin filmi olacak." demişti. Kuşkusuz çok zor bir görev bu. Herkes tarafından sevilen, filmlerini ve replikleri ezberlediğimiz bir karakteri anlatmaya çalışmak, doğru ritmi ve anlatıyı bulmak, efsane sahneleri elden geçirip yeniden sunmak, bunu da yazının girişinde bahsettiğim samimiyetle yapabilmek ağır bir sorumluluk. Adile Naşit'i canlandıran Meltem Kaptan'ın "Sadece gülüşünü 2 hafta çalıştım" demesi bile bu ağır sorumluluğun ne demek olduğunu özetliyor. ÇÜNKÜ Adile Naşit, bir yerlerde bir şekilde tanışmasanız da kapı komşunuz, anneniz, anneanneniz, babaanneniz, teyzeniz, halanız kadar yakından tanıdığınız biri. Hani Aile Şerefi filminin başında dış sesin Sucu Rıza'nın eşi Emine için söylediklerini hatırlar mısınız? "Size annemi nasıl anlatsam. En iyisi babamın laflarını kullanayım. Hep şöyle der anneme. 'Yahu ben seni hiç otururken görmeyecek miyim? Soluk al, dinlen biraz. Seni seyrederken başım dönüyor.' Ama annem dinlemezdi. Yine koştururdu. Soluk almadan kendini paralarcasına.

TANIDIĞIMIZ BİRİ
DERDİNİ, üzüntüsünü belli etmeyi ayıp sayardı. En kötü günlerimizde bile yüzünde hep tebessüm vardı." Emine kadar Adile Naşit'i de anlatan bir tarif bu aslında. Onu hep ekranlarda ve beyazperdede bir yerlere koştururken görüp durduk. Çocukken Münir Özkul ile gerçekten evliler sanırdım. Ana-baba rolü yapmıyorlardı, gerçekten öylelerdi sanki. O kadar çok şey öğrendim ki onlardan. Ne demişti Mahmut Hoca. "Okul sadece dört yanı duvarlarla çevrili tepesinde dam olan yer değildir. Okul her yerdir. Sırasında bir orman, sırasında bir dağ başı. Öğrenmenin, bilginin var olduğu her yer okuldur." Bazen de sinemadır okul. Adile Naşit, çocukluğumuz. Adile Naşit, gençliğimiz. Adile Naşit, dünümüz bugünümüz. Haftaya vefatının 38. yılı. Gidişi ile hüzne boğan ama aslında hiç gitmeyen biri o. Hep yanımızda... Hep aramızda...