HAZIRLAYAN: NECDET İÇEL
Dünya ve ahirette rehberimiz olan yüce kitabımız Kur'an-ı Kerim'i, Hak Teala hazretleri Lehv-i Mahfuz'dan dünya semasına Kadir gecesinde indirmiştir. Bu ilk iniş, bir bütün olarak, topyekün inmedir. Ondan sonra Cibril (a.s), Allah'ın izin ve emri ile 23 yılda bölüm bölüm, ihtiyaca göre Resulullah'a (s.a.s) vahiy yoluyla getirecektir. Bu ayetteki 'inme'den Hz. Muhammed'e Hira mağarasındaki ilk inme de kastedilmiştir. Bu durumda ilk vahiy olan Alak suresinin baştaki beş ayeti Ramazan ayında o gece gelerek vahyin başlangıcını teşkil etmiştir.
Kıyamete kadar gelecek olan yüz milyarlarca insana dünya ve ahirette rehberlik edecek olan bir kitabın yeryüzüne geliş günü ve bunun yıldönümleri elbette ki müstesna bir gün olmalı, bayramlar ve merasimlerle kutlanmalıdır. O gün diğer günlerden daha kıymetli, daha şerefli olmalıdır. Gerçekten de öyledir; Kur'an-ı Kerim, çeşitli ayetleriyle Kadir gecesine temas eder ve kıymetini, ehemmiyetini dile getirir. Duhan suresi Kadir gecesinin kudsiyetine yeminle başlar: "He-mim,(helal ile haram ve diğer hükümleri) açıkça bildiren bu Kitab'a yemin olsun ki, biz O'nu mübarek bir gecede indirdik. Biz (O'nunla inkarcıların uğrayacakları azabı) haber vericileriz. Her hikmetli iş, katımızdan çıkan bir emirle, o gecede ayrılır..." (Duhan: 1-5)
HUSUSİ GÜN
Kadr Suresi, o gecede Rabbimiz'in rahmet ve mağfiret ırmaklarının taşıp, her tevbekarı içine alacak bir deryaya dönüştüğünü, hayırların bire binler, yüz binler katıyla kabul edildiğini belirtir: "Biz, O'nu (Kur'an'ı) Kadir gecesinde indirdik... Kadir gecesi bin aydan hayırlıdır. O'nda Melekler ve Ruh, Rablerinin izniyle her bir iş için, iner de iner. O gece tan yeri ağarıncaya kadar bir selamdır."
Bu ayetlerde gösteriyor ki, Cenab-ı Hak, tıpkı dünyevi sistemlerde bazı hususi kutlama ve af günleri bulunduğu gibi Kadir gecesini, hususi mağfiret günü yapmış, o gün yapılan tevbelere, hayırlara "bire on" ölçüsünün pek üstünde, asgari bire otuz bin karşılık takdir buyurmuştur.
Kadir gecesinin açık şekilde bilinmesi bir kısım insanları tembelliğe atabilirdi. O gecenin kesin olan feyiz ve mağfiretine güvenerek diğer günlerin değerlendirilmesi ikinci üçüncü plana atılabilirdi. Bilip bilmediğimiz bir çok hikmet ve faydalarla, bu gecenin yılın hangi günü olduğu gizlenmiştir. Genellikle Ramazan ayı içerisinde olduğu kuvvetli ihtimal olarak ortaya çıkmakta ise de, Ramazan'ın ilk onunda mı, orta onunda mı, son onunda mı olduğu ihtilaf edilir olmuştur. Ramazan'ın son onunda ve 21, 23, 25, 27 gibi tek gecelere tesadüf ettiğini onaylayan rivayetler de vardır.
Resulullah'ın (s.a.s) sağlığında bu gecenin hangisi olduğu merak ve araştırma mevzuu olduğu gibi vefatından sonra başta Hz. Ömer (r.a) olmak üzere Ashab tarafından da araştırma konusu yapılmıştır. İbn-ü Hacer, Kadir gecesinin hangi gün olduğuna dair dini delillere dayanılarak ileri sürülen görüşleri sayarken tam 46 görüş kaydeder. Bunlardan birine göre Kadir gecesi Ramazan ayı içerisinde değil, senenin herhangi bir gecesindedir. Binaenaleyh mü'min her gecede uyanık ve tevbede olmalıdır.
Mü'minler tarafından genellikle, benimsenen, Kadir gecesi olarak kutlanan gece Ramazan'ın 27. gecesidir.
DELİL GÖSTERDİ
Hz. Ömer (r.a) bu hususta kuvvetli bir kanaate varmak arzusuyla ashabı toplayıp fikirlerini alır. Hepsi de Ramazan'ın son onunda olduğunda birleşirler. Heyette bulunan İbn-ü Abbas (r.a) söz alarak: "Ben Kadir gecesinin hangi gece olduğunu biliyorum" der. Hz. Ömer: "Hangisi?" diye sorunca: "Son ondaki geçen veya kalan yedinci gece" der. Hz. Ömer (r.a): "Bunu nereden bildin, delilin ne?" diye sorunca İbn-ü Abbas şu açıklamayı yapar: Allah yedi sema, yedi arz, yedi gün yarattı. Ayda yedi üzerine (yedişer günlük haftalar halinde) devam ediyor. İnsan da yediden yaratılmıştır, yediden yer (İbn-ü Abbas yenen yediyle, abese suresinin 26.-31. ayetlerinde sayılan nimetleri kastetmiştir), yedi üzerine secde eder. Kabe'yi tavaf yedidir, şeytana atılan taş da yedidir."
Hz. Ömer (r.a) bu açıklama karşısında tatmin olur ve takdirlerini ifade eder.
Şurası muhakkak ki, bu hususta ileri sürülen bütün iddialar kesin değil, zan, en fazla zann-ı gifade eder. Zira 27. gece olduğu farz edilse bile çoğu kere Ramazan'ın birinci günü kesinlikle bilinememektedir.
Yağmur rahmet mi, zahmet mi? Doç. Dr. Himmet KONUR
Halkımız yağmura 'rahmet' der. "Yağdığında, dereler-vadiler alabildiği kadar su ile dolup taşar. Sel suyu, üzerinde oluşan köpükleri (alüvyonlu toprakları) taşıyıp sürükler. Köpükler yok olup gider, insanlara fayda veren kısım ise toprakta kalır..." (Ra'd, 13/17). Ardından bol ve kaliteli ürün elde edilir.
Hakikaten yağmur bir rahmettir. Geçtiğimiz sene yaşanan kuraklık yağmurun ve suyun nasıl bir rahmet olduğunu bize gayet açık bir şekilde gösterdi. Yağış miktarı azalınca elimiz ayağımız tutuştu. Hava durumuyla ilgili haberler geldiğinde radyo ve televizyon kanallarını değiştirenlerimizin bile gözü kulağı yağış haberlerinde oldu. Eller göğe kaldırıldı, dualar edildi. Düşünün bir kere su kaynaklarımız kurusa biz ne yaparız? (Mülk, 67/30)
Bir de madalyonun öbür yüzü var. Hafif bir çilentide sokağa çıkmaya korkuyoruz. Yollara biriken, üzerimize sıçrayan yağmur suları, tıkanan rögarlar, sıkışan trafik, yüzen arabalar, ölümlü-ölümsüz kazalar ve nihayet sele kapılıp hayata veda eden insanlar. Yağmur denilince bu manzaralar da gözümüzün önünden geçiyor.
Tarihin her döneminde insanoğlunun başa çıkmaktan aciz kaldığı doğal afetler olmuştur. Bu yaşadıklarımız bizim baş edemeyeceğimiz büyüklükte mi? Maruz kaldığımız afetlerin ne kadarıyla baş etmekten aciziz? Hazırlığımızı, hesap kitabımızı, plan ve programımızı doğru dürüst yapsak herhalde büyük kayıplar verdiğimiz doğal afet sayısı yok denecek kadar azalır.
Yüce Allah, "Biz her şeyi bir ölçüye göre yarattık" buyuruyor. O'nun varlığına, birliğine ve sözüne inanan bir kimsenin O'nun koyduğu kanun ve kuralları dikkate almaksızın yaşaması doğru mu? Allah tabiat kanunlarını boşuna mı koydu? (Ali İmran, 3/191; Sad, 38/27).
Eğri oturup doğru konuşalım. Yaşadıklarımızın ve yaşayacaklarımızın büyük bölümü kendi düşüncesizliğimizin, hesapsızlığımızın ve çıkarcılığımızın eseri. Suçu doğanın veya meçhul düşmanların üzerine atmakla ne sorumluluktan ne de doğal afetlerden yakamızı kutarabiliriz. Unutmayalım ki, "İnsan için, kendi emeğinin karşılığından başka bir şey yoktur." (Necm, 53/39)
"Kim zerre kadar iyilik yaparsa karşılığını görecek, kim de zerre kadar kötülük yaparsa karşılığını görecek." (Zilzal, 99/7-8)
BİR AYET
Celalim için, sen o kitap verilmiş olanlara, bütün delilleri de getirsen, yine de senin kıblene tabi olmazlar, sen de onların kıblesine tabi olmazsın. Zaten onlar da birbirlerinin kıblesine tabi değiller. Celalim hakkı için, sana gelen bunca ilmin arkasından sen tutar da onların arzu ve heveslerine uyacak olursan, o zaman hiç şüphesiz, sen de zalimlerden olursun.
ÜÇ HADİS
* Oruçlunun susması tesbih, uykusu ibadet, duası makbul, ameli de çok sevaptır. [Deylemi]
* Ramazan bereket ayıdır. Allah bu ayda, günahları bağışlar, duaları kabul eder. [Taberani]
* Ramazanın başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise, Cehennemden kurtuluştur. [İ.Ebiddünya]
MENKIBE Kalbime kibir gelmesinden korktum
Evliyaullahtan bir zat, Ramazan günü talebeleriyle birlikte bir şehre gitmek için yola çıktı. Şehre yaklaştıklarında akın akın insanların kendilerini karşılamak üzere yollara döküldüklerini gördüler. Mübarek zat, hemen çıkınından kuru ekmeğini çıkararak ağzına attı. Bunu gören ahali, "Biz de bu zatı, alim bir veli bilirdik, Ramazan günü oruç tutmuyor, üstelik açıktan oruç yiyor. Böyle birisi ile konuşulur mu hiç?" diyerek dağıldılar.
Talebeleri yaptığı hareketin sebebi hikmetini sorduklarında şu cevabı verdi: "O kadar insanın bizim için yollara döküldüğünü gördüğümde kalbime kibir ve büyüklenme gelmesinden korktum, onların gözünden düşüp nefsimi aşağılatmak için bunu yaptım. Ekmeği ısırdım ama yutmadım. Herkes ekmeği yediğimi sandı. Kalbime kibir yerleşerek Allahü tealanın gazabına sebep olsaydım, halim ne olurdu."
RAMAZAN ANISI EMİN HALUK AYHAN
MHP Denizli Milletvekili
İftarı açıp ameliyata girdim
MHP Genel Sekreter Yardımcısı ve Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, 1985 yılı Ramazan ayında yaşadığı anısını bizimle paylaştı: "Küçük yaşlarda ilkokuldan sonra eğitim için evden ayrıldım, yatılı okudum. Onun için hep Ramazan ayında ailemle birlikte olmayı arzu ettim. Ramazan ayının manevi havasını hep ailemle teneffüs etmek istemişimdir. 1985 yılında eğitim için İngiltere'ye gitmiştim. Yeni evliydik. Yaz mevsimine ilave olarak İngiltere'nin coğrafi konumu nedeniyle oruç süresi bir hayli uzundu. Böbreğimde taş olduğundan gün boyu sancı çektim. Eşime hiç hissettirmedim. Eşim, çok özenerek iftara hazırlanıyordu. Lezzet ve çeşit açısından yaptıklarını da görüyordum. Gerçekten iftar için kusursuz bir sofra hazırladı. O akşam bir arkadaşım da iftar yemeğinde bizimle birlikteydi. İftarı çektiğim tüm acılara rağmen bir bardak su içerek yaptım. Artık dayanacak gücüm kalmamıştı. Sofradaki arkadaşıma ve eşime 'Hadi hep birlikte hastaneye gidelim' dedim. Arabaya bindik en yakın hastaneye gittik. Acil serviste ameliyat olmam gerektiğini söylediler. Kısa bir süre içinde ameliyat oldum."
ORUÇ HAKKINDA 3 SORU-3 CEVAP
Soru: Yolculukta oruç tutulması uygun mudur?
Cevap: Eziyet vereceği için tafsiye edilmez. İbnu Ömer anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: "Yolculuk (sefer) sırasında oruç tutmak bir (denen makbul ve mahbub amelden) değildir."
Soru: Yolculukta orucun hükmü nedir?
Cevap: Abdurrahman İbnu Avf anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: Seferde Ramazan orucu tutan hazerde oruç tutmayan gibidir."
Soru: Oruçluyken misvak kullanılır mı?
Cevap: Evet kullanılabilir. Hz. Aişe radıyallahu anha anlatıyor: "Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki: Oruçlunun hayırlı hasletlerinden biri misvak kullanmasıdır."
