Karayolu taşımacılığının duayen ismi Akdurak küçük yaşlarda mahalle pazarlarında başladığı iş yaşamını ve sıfırdan zirveye çıkışını anlattı
İzmir'de uzun yıllardır faaliyet gösteren ve kendi adıyla uluslararası taşımacılıkta bir marka yaratan Metin Akdurak'la konuştuk. Pazarda jilet satarak çalışma hayatına adım attığını ve ailesinin ihtiyacı olmasa da çalışmaktan ve ticaretten büyük zevk aldığını belirten Akdurak, hayatta mütevazı olmanın çok önemli olduğunu belirtti. Şu anda 30 çekici ve 100 römorkla faaliyet gösterdiklerini, İtalya'da da 15 çekicilerinin olduğunu anlatan Akdurak, İzmir, İstanbul, Milano ve Çeşme'de ofisleri bulunduğunu da sözlerine ekledi.
Çeşme ve Sakız arasında yolcu ve yük taşımacılığı da yaptıklarını anlatan Akdurak, demiryolu taşımacılığının gelişmesi gerektiğini, karayolu ve denizyolunun demiryoluna alternatif olarak kullanılmasının en doğru taşımacılık sistemi olabileceğini belirti.
- Sizi tanıyarak başlayalım isterseniz... Meslek hayatına nasıl adım attınız, anlatır mısınız?
1936 İzmir doğumluyum. İlkokul, ortaokul ve liseyi İzmir'de okudum. İki oğlum var. Aile kökeni olarak, annem Bulgaristan'dan babam Makedonya'dan göç etmişler. Meslek hayatına 1954 yılında gümrük müşaviri olarak başladım. Babam da İzmir'in ilk gümrük müşavirlerinden biriydi. Bu iş önceleri gayrimüslümlerin elindeymiş, fakat Cumhuriyet kurulduktan sonra sınavla gümrük komisyoncusu olabilmenin önünü açmışlar. Ben de 18 yaşına girer girmez sınava girdim, kazandım ve belki de Türkiye'nin en genç gümrük müşaviri olarak çalışmaya başladım. Uzun yıllar çok severek bu işi yaptım. Büyük firmaların temelinden itibaren gümrük komisyoncusu olarak hizmet ettim.
- Taşımacılık işine ne zaman başladınız?
1960-61 yıllarında ilk defa Türkiye'de Kapıkule'de büro açtım. O dönem Kapıkule'de 6 tane memur iş yapıyordu. Ben orada arabaların gümrük işlemlerini başlattım. Zaten taşıma yapan firmaları da ilk orada tanıdım. O yıllarda bu işi bilen kişi de yoktu Türkiye'de. Ben de Yugoslavlarla olan ilişkilerimden dolayı el yordamıyla bir şeyler öğrenmeye çalıştım.
Uluslararası taşımacılığa 1962 yılında başladım. İzmir'de satsuma taşımacılığına ihtiyaç vardı. Türkiye'de ise bu taşımayı yapabilecek filo yoktu. Yani, uluslararası taşımacılık yapabilecek kapasitede kamyon yoktu. O zamanlar ben bu taşımayı yapmak üzere Yugoslavya'dan belli başlı 3-4 firmayla ilişki kurarak Türkiye'ye getirdim taşıma yapmak için. Yani, çok enteresan. İzmir'de ihracak yapılacak, fakat zincirin halkası yok... Yugoslavya'da kurulmuş ve filosu kuvvetli firmalar vardı. Onlarla anlaşarak ilk bu işi başlattık. Bu büyüklükte bir taşımacılığı ilk yapanlardanız.
Türkiye 1965 senesinde TIR sistemine girdi. Bu çok önemliydi. Bu sistem şöyle; mesela sizin bir kamyonunuz var ve yükleme yapıyorsunuz. Almanya'ya gitmek için her geçtiğiniz ülkede gümrüğe karşı bir teminat vermeniz lazım, bu da çok zor bir şey.
Birleşmiş Milletler, bir karar alarak TIR sistemini geliştiriyor.
Böylece Odalar Birliği bize kefil oldu ve kamyonlarımız varacağı yere kadar Gümrük Vergileri yönünden onun kefaletiyle devam etmeye başladı.
1970 senesinde, Devlet'ten bir Dünya Bankası kredisiyle 15 araç için izin aldım. 5 sene kadar ortaklarla bu işe devam ettik. 1973 yılında firmayı sattık. 75'li yıllarda tekrar 10 tane araçla başladık. 1978 yılında da İtalya'da bir büro açmaya karar verdik. Hala orada çalışıyoruz.
- O yıllarda ne gibi zorluklarla karşı karşıya kaldınız?
O zaman telekomünikasyon yok. Telefon açıp konuşamıyorsunuz. Güzelbahçe'deki, Narlıdere'deki bir müşteriyle konuşabilmek için şehirlerarası yazdırıyorsunuz. Akşamüzeri bağlıyordu telefon.
Temsilciliğini yaptığımız Yugoslav kamyonları ağırlıklı olarak İran ve Irak'a yük taşıyordu. Yani her an Türkiye'de 300-400 araç seyir halindiydi. Bunların tüm takibini biz yapıyorduk. 2200 kilometre Kapıkule ve İran sınırı. O yolda kaza oluyor, hırsızlık, hastalık oluyor... Biz oralara yetişmek zorundaydık. Belli noktalarda istayonlarla anlaştık. Gecelemelerini orada yaptırıyorduk.
Ulaşmak için Kapıkule'yi arıyorduk, Haburu arıyorduk. Çıkmadıysa tahmini bulmaya çalışıyorduk..
- Sırbistan Fahri Konsolosusunuz aynı zamanda...
İzmir Ticaret odası'nı turizme katkısı olabilir diye Sırbistan Odalar Birliği'yle kardeş oda ilan ettik. Yugoslavları iyi tanıyorum. Bölünme olduktan sonra, deniz sınırları yok oldu. Turizm patlaması Yugoslavya'da oldu o zamanlar. Deniz kapanınca buraları cazip olabilir diye düşündüm. Ege'ye ilk sene 250 bin kişi geldi. O zaman, 'Bizim ihtiyacımız var seni burada Fahri Konsolos ilan edelim' dediler. Bu açıdan turizme katkımız olmuştur diye düşünüyorum...
- O zamanlardan bugünlere Türkiye'de taşımacılık nasıl gelişti? Şu an bu alanda dünyada neredeyiz?
Şu anda Avrupa ölçülerinde en genç ve en büyük filo Türkiye'nin. Avrupa istikametine yıllık 400 bin çıkışımız var. Bunlardan 90-100 bin tanesi İstanbul Ro-Ro çıkışırdır. Kapıkule'de 120-130 olabilir, Yunanistan'dan 40 bin, Çeşme'de senelik 20 bindir. Topladığınız zaman çok iyi bir rakam çıkıyor. Yeni çıkan Kanun'larla filolar gençleşti. Yani eskiye göre oldukça iyi bir durumdayız. Türkiye'de 500 filo araç yoktu. Bugün 500 bini bulur.
- Üç tarafı denizlerle çevrili bir ülkeyiz ancak uluslararası taşımacılıktan yeteri kadar pay alamadığımız iddia ediliyor. Bunun sebepleri nelerdir?
Türkiye rakamları ayrı, Türkiye'nin filosu ayrı. Bir çok Türk armatörü gemisini yabancı bayraklı kullanıyor. Biz belki kruvaziyer veya yolcu gemileri düzeninde Yunanistan rakamlarına ulaşamadık ama Yunanistan'ın adalar ve İtalya bağlantısı var. Dünyada kurvaziyer Amerika ve İtalyanların elinde. Yunanlılar için de aslında çok azaldı.
Denizci değilim ama, Ro-Ro çok gelişti ve gelişmeye devam ediyor. Yeterli mi bilemiyorum.
Gençlerin önü açık
Şu anda bile bu işten hiç anlamayan kişilerin uluslararası taşımacılık yaptığı belirten Akdurak, "İşin kanunu yoktu. Ak Parti Hükümeti bu kanunu çıkarmaya mavaffak oldu. Ulaştırma Bakanlığı bazı kişilerin tekelindeydi. Bu hükümet gelince bu yıkıldı. Bütün taşımacılar için çok iyi oldu. Ulaştırma Bakanlığı bu yeni kanunun çıkarılması için çok çaba sarfetti. Çok şükür çıkardılar" dedi.
Akdurak, daha disiplinli, daha bilinçli ve daha doğru hesaplama yapılırsa işin daha kaliteli olabileceğini ifade etti. Üniversitelere lojistik eğitiminin verilmesinin ardından bu alanda çok bilinçli gençlerin yetişmeye başladığını belirten Akdurak, "Yeni ve bilinçli nesille bu sektör çok daha ileriye gidecek" dedi.
