Yazılarımda sıkça denizci bir millet olmanın önemine değiniyorum. O konuda maalesef yetersiz kaldığımızı vurguluyorum. Oysa büyük önder Atatürk, 1 Kasım 1937 tarihinde TBMM'de "Arkadaşlar! En güzel coğrafi vaziyette ve üç tarafı denizle çevrili olan Türkiye; endüstrisi, ticareti ve sporu ile en ileri denizci millet yetiştirmek kabiliyetindedir.
Bu kabiliyetten istifadeyi bilmeliyiz; denizciliği, Türkün büyük ülküsü olarak düşünmeli ve onu az zamanda başarmalıyız." diyen müthiş bir liderdi.
Başka bir deyişle kendisinden sonraki yıllarda neler yapılması gerektiğini çok net ifade etmişti.
KUVVETLİ DONANMA
Kabotaj Bayramı dolayısıyla bugün maalesef unutulan satırlara yer vereceğim.
Aktaracağım bilgilerin Deniz Kuvvetleri Komutanlığı'nın değerli araştırmalarıyla tarihe not düşüldüğünü belirtmek isterim. Şimdi sözü onlara bırakıyorum...
Ulu Önder Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuvvetli bir donanmaya sahip olması gereğine inanmış ve denize ait konulara ağırlık verip deniz kuvvetinin diplomasi alanında oynadığı rolü daima takdir etmiştir. Atamızın deniz kuvvetlerine verdiği önem ve destek, onun TBMM'deki söylev ve demeçlerinin yanı sıra yapmış olduğu yurtiçi gezilerindeki söylev ve demeçlerinde de görülmektedir. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, 11-21 Eylül 1924 tarihleri arasında Cumhuriyet Donanmamızın ilk denize çıkan gemisi Hamidiye Kruvazörü ile Karadeniz seyahatine çıkmıştır.
Bu esnada gemi subaylarına en sık vurguladığı husus şöyledir: "Donanmasız Anadolu olmaz. Donanmadan yana kuvvetli olmak Türkiye'nin savunması için şarttır." Bu seyahatten 3 ay sonra Bahriye Vekaleti (Deniz Bakanlığı) 30 Aralık 1924'te teşkil edilmiştir. Daha sonra da bahriyenin gelişimi için sistematik bir politika izlemiştir.
MİLLİ GEMİ
Atatürk, deniz politikası ile ilgili olarak şu yorumu yapmıştır: "Dış pazarlardan satın alınan gemiler ile donanma yapılamadığını siz de biliyorsunuz.
Donanma, sadece kıyı koruyacak bir kuvvet değil, bundan daha önemli olarak deniz yollarının güvenliğini sağlayacak bir kuvvettir. Anadolu'da yaşadıkça bu bakımdan ihtiyacımız daha büyüktür.
Evvela çekirdek bir donanma yapmakla yetinip, deniz sanayi ve ticaretimizi geliştirmeliyiz. Bundan sonra memleket sanayiinden fışkıracak donanmayı yapmak kolay olacaktır. İlk beş senede kendimizi toplayıp devrimleri yaparız, ikinci beş senede dünyaya kendimizi tanıtırız.
Üçüncü beş senede İngiliz Kralı'na yurdumuzu ziyaret ettiririz." İşte böylesine büyük bir vizyon ve çağı aşan deha sayesinde genç Türkiye Cumhuriyeti giderek denizci bir millet olma yolunda önemli adımlar atmıştır.
İNGİLTERE KRALI
20 Temmuz 1936'da Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin imzalanmasından 40 gün sonra İngiliz Kralı VIII. Edward 03 Eylül- 06 Eylül 1936 tarihleri arasında Atatürk'ün resmi davetlisi olarak Türkiye ziyaretinde bulunmuştur. İngiltere Kralı VIII. Edward'ın Türkiye'yi ziyaretinde Gazi Paşa ile çeşitli devlet sorunları görüşülmüştür. İngiltere, serpilmekte olan Türk filosunun Akdeniz'deki İngiliz üssü olan Malta Adası'nı ziyaret etmesini istemiş ve bu istek kabul edilmiştir. Nitekim genç Türkiye Cumhuriyeti'nin gurur kaynağı olan Yavuz, Kocatepe, Zafer, I.ve II. İnönü, Sakarya ve Erkin gemilerinden oluşan Türk Donanması 20 Kasım 1936 günü Malta'da büyük bir tören ile karşılanmıştır.
Savaş meydanlarında ulusu için hayatını çekinmeden ortaya koyan Büyük Önder, donanmamızı her aşamada yakından izlemiştir. 1937 yılında, Türk Deniz Kuvvetleri için ikisi Almanya'da, ikisi de İstanbul Taşkızak Tersanesi'nde inşa edilecek olan dört denizaltının isimleri hakkında zamanın Başbakanı Celal Bayar'a not ettirdiği isimler "Saldıray, Batıray, Atılay, Yıldıray" olarak sıralanmıştır.
SON GÖREV
Atatürk, stratejik dehası ve öngörüsü ile Cumhuriyet Donanması'nın şekillenmesinde büyük rol oynamıştır. 1923'ten ölümüne kadar geçen onbeş yıllık süre içinde yok olmuş bir imparatorluğun pervanesi dönmeyen gemiler yığınından, Türk deniz gücünü Orta Akdeniz'e taşıyan ve Malta seyri ile gücünü dünyaya ilan eden etkin bir donanma vücuda getirilmiştir.
Güçlü bir deniz kuvvetlerinin önemini ve stratejik değerini çok iyi bilen Büyük Önder, Türk denizcisine güvenmiş ve başlangıçtan itibaren zamanının zor şartlarına göre önemli derecede kaynak aktarımı ile günümüzün modern donanmasının temelini atmıştır. Hayata gözlerini yumduğunda arkasında gurur duyacağı bir deniz gücü bırakmıştır. Türk Deniz Kuvvetleri'nin rotası, bugün de Atatürk'ün çizmiş olduğu çağdaş ve aydınlık yoldur.
