Trendin temelinde, kişinin kendisini sürekli "şanslı" olarak tanımlaması yer alıyor. TikTok kullanıcıları; fırsatların kendiliğinden önlerine çıktığını, başlarına sadece güzel şeylerin geldiğini ve her şeyin lehlerine geliştiğini savunuyor. Bu inanç, sıkça tekrarlanan "Her şey benim lehime gelişiyor" mantrası ile destekleniyor. Bu düşünce tarzı, aslında "çekim yasası" felsefesine dayanıyor. 1800'lü yıllara kadar uzanan bu teoriye göre evrene gönderilen pozitif düşünceler pozitif sonuçları, negatif duygular ise olumsuzlukları beraberinde getiriyor.
GÖRÜNMEYEN GERÇEK
OLUMLU düşünmenin psikolojik ve fizyolojik bazı faydaları bilimsel olarak da destekleniyor. Stresi azaltması, bağışıklığı güçlendirmesi ve karar verme süreçlerini iyileştirmesi gibi etkileri biliniyor. HER ne kadar pozitif düşünce ve içsel motivasyon önemli olsa da, uzmanlar Lucky Girl Syndrome'un tehlikeli bir yanı olduğuna dikkat çekiyor: Gerçek hayattaki sosyal ve ekonomik eşitsizlikleri görmezden gelmek. Trendin öncülerinin büyük çoğunluğu; ince yapılı, beyaz tenli, heteroseksüel ve yüksek sosyo-ekonomik geçmişe sahip kişilerden oluşuyor. Yani toplumun halihazırda "şanslı" olarak kodladığı bireyler.
GERÇEKLİKTEN KOPMAMALI
DOLAYISIYLA burada "şans" olarak tanımlanan şeyin aslında güzellik ayrıcalığı, ekonomik güç, etnik kimlik ve toplumsal normlara uyum gibi faktörlerden kaynaklandığı belirtiliyor. Bu durumda "şanslı olmak", rastlantısal bir olaydan çok, yapısal ayrıcalıkların görünmez bir uzantısı haline geliyor. Bu da, daha az imkana sahip bireylerin mücadelelerini yok sayma tehlikesini beraberinde getiriyor. Pozitif düşünmenin bireysel gelişimdeki yerini yadsımak mümkün değil. Ancak bu tür uygulamalar, gerçek hayattaki güç dengesizlikleriyle yüzleşmeden yapıldığında **toksik pozitiflik** tuzağına düşülebiliyor. Kişisel gelişim uzmanları, manifestation gibi pratiklerin yalnızca olumlu düşünmekle değil, aynı zamanda hedeflere ulaşmak için gerekli adımları atmakla da ilgili olduğunu vurguluyor. Yani içsel motivasyonun yanında, eylem ve emek de gerekiyor. Ancak burada bir başka önemli ayrım daha devreye giriyor: Eşit efor, eşit sonuç doğurmuyor. Bazı bireyler için bir hedefe ulaşmak çok daha kolayken, kimileri aynı noktaya ulaşabilmek için büyük mücadeleler vermek zorunda kalıyor.

