İsviçre, doğal güzellikleri ve huzur dolu atmosferiyle keşfedilmeyi bekleyen eşsiz bir ülke. Hani o hep masal kitaplarında görülen ve gitmek istenen türden bir coğrafya...

14 yıldır yaşadığım bu Heidi'nin ilkesinin masmavi göllerine, etkileyici Alp dağları'na ve tertemiz havasına hala doymadığımı söylesem abartmış olmam. Doğa tutkunlarına her mevsim unutulmaz bir deneyimler sunar. Ancak İsviçre, güvenli şehirleri, düzenli toplu taşımacılığı ve zengin kültürel mirasıyla keyifli bir seyahat rotası arayanlar için de ideal bir destinasyon.

Nalan Miri Sözer
Çikolatası, peynirleri ve dünya mutfağından seçkin lezzetleriyle de damakları şenlendiren bu ülke, her gezgine hitap eden özel bir çekiciliğe sahip. Bu sefer sizi bilinen İsviçre şehirlerinin dışında pek bilinmeyen cennet köşelerine keşfetmeye davet ediyorum.

SAATÇİLİK MERKEZİ NEUCHATEL
Neuchatel, İsviçre'nin Neuchatel kantonunun başkenti ve ana dil Fransızca. Şehir 1011'de Burgonya dükü üçüncü Rudolf tarafından inşa ettirilen bir kale çevresinde kuruluyor. Neuchâtel adını bu kaleden alıyor. Neu yeni, Châtel ise şato, kale anlamına geliyor. Muhteşem gölü, Jura sıradağları ve üzüm bağları ile çevrili olağanüstü bir ortamda Alpler ile kucaklaşan Neuchâtel, zengin kültürel ve mimari bir geçmişe sahip. Kale ve Collegiate Kilisesi şehrin simgesi konumunda. Üniversite şehri Neuchatel, gölün kuzey kıyısında yer alıyor. Kale ve on ikinci yüzyıla kadar uzanan kolej kilisesi şehre karakteristik cazibesini kazandırıyor. Şehirdeki 'Palais des Beaux-Arts' Sanat ve Tarih Müzesi, tematik olarak ayrı dört koleksiyon barındırıyor: Güzel sanatlar, uygulamalı sanatlar, nümismatik ve tarih. Neuchatel bölgesi İsviçre'deki saatçilik endüstrisinin merkezi biliniyor... Göl kıyısında gezinmeye, Place des Halles'teki renkli pazarı keşfetmeye bayılıyoruz.

FREDDY'NİN EVİ MONTREUX
Montrö, İsviçre kantonu olan Vaud'nun Vevey bölgesinde yer alan bir şehir. Alp dağları eteklerinde kurulan kent, Cenevre Gölü etrafında eşsiz bir doğaya sahip. Montrö, adım atar atmaz efsunuyla en çok şaşırtan yerlerden biri. Doğal güzelliği anlatılır gibi değil. Başı dumanlı dağların çevrelediği gölün kenarındaki bu sevimli şehri tam bir huzur cenneti. Freddy Mercury heykeli ve Michelin yıldızlı restoranlarıyla öne çıkan şehirde göl manzarası görülmeye değer. 1978'de "Caz" albümünü kaydetmek için Montrö Caz Festivali'ne gelen Mercury, Montrö ve Cenevre Gölü'ne aşık oluyor ve buraya yerleşmeye karar verip göl manzaralı bir dairede yaşıyor. Freddie Mercury'nin Montrö'deki varlığının anısına, bronz heykeli de 1996'dan beri göl kenarı gezinti yolunu süslüyor.

İTALYAN ESİNTİLİ TİCİNO
Ticino, Alpler'in eteklerinde Akdeniz havası ile bambaşka bir atmosfere sahip. Ticino kantonunun en büyük şehri olan Lugano, Lugano gölünün kenarında kurulmuş bir şehir. Ilıman iklimi sayesinde özellikle bahar aylarında çokça turist ağırlıyor. Göl çevresinde parklarda dinlenmek, doğa yürüyüşleri yapmak hatta mevsimlerden yaz ise göle girmek mümkün. Maggiore Gölü'nün yanında yer alan Locarno, İsviçre'nin en sıcak şehri olarak biliniyor. Palmiyeler, zeytin ağaçları ve şehrin sıcak havası Akdeniz'de bir tatil beldesi izlenimi veriyor. Şehir merkezi Piazza Grande, her yıl ev sahipliği yaptığı film festivali ile ünlü. Yaz mevsiminde ise İsviçre'nin en güzel plajlarından biri olan Lido Locarno'da gölün, göl çevresindeki yüzme havuzlarının ve güneşin tadını çıkarabilirsiniz.

LOZAN OLİMPİYAT MÜZESİ
Lozan'ı da 'Lozan Barış Antlaşması' ile biliyor ve yine sebepsiz seviyoruz. 1993 yılında kurulan müzede on binden fazla obje sergileniyor. Olimpiyatlarla ilgili tüm dünyadaki en geniş arşiv olarak nitelenen müze, İsviçre'nin en fazla ziyaretçi alan müzelerinden biri. Müze, sporcuların formaları, o döneme ait objeler, meşaleler gibi olimpiyat ruhunu yansıtan nesnelerden oluşuyor. Naim Süleymanoğlu'ndan Katarina Witt'e, Sergei Bubka'dan Carl Lewis'e birçok olimpiyat şampiyonunun hikayesini ya da özel eşyalarını da görme şansınız oluyor. Biz tabii ki özellikle Naim Süleymanoğu'nun ayakkabılarını fotoğraflayıp onun olduğu bölümde biraz daha fazla vakit geçirdik. Spor ruhunun dışında tarih, kültür, tasarım, teknoloji ve sosyoloji, olimpizmin zenginliğini ve çeşitliliğini hissediyorsunuz. Bu da yeni müzecilikte yer verilen temalardan bazısı.

VAHŞİ DOĞA LOCARNO FALCONERİA
Locarno'daki Falconeria'da, kuşları, şahinleri, baykuşları, akbabaları, marabu, ibis ve leylekleri yakından gözlemleyebileceğiniz ve fotoğraflayabileceğiniz, yırtıcı kuşların dünyalarını keşfedebileceğiniz büyülü bir dünya. Oğullarım Deha ve Yekta küçüklüklerinde ile bir türbinde oturarak izlediğimiz uçuş performanslarını İtalyanca, İngilizce, Almanca açıklamalarla izlerdik. Bu görkemli kuşlar, serbest uçuşlarıyla, üstünüzden, yanınızdan geçerek doğanın vahşi yanını tabiri caizse burnunuzun dibinde hissettiriyor.Çocuklar için doğum günü kutlama, pony'lere binme alanı ve bir de restoranı var. Ayrıca çıkarken yırtıcı ama ehlîleşmiş kuşlardan biri ile hatıra fotoğrafı da çektirebiliyorsunuz. Bu konuda Deha, Yekta'dan her zaman daha cesur çıkardı ve bir puhu kuşu ile fotoğraf çektirerek cesaretini ölümsüzleştirirdi. Falconry'de eğer denk gelirseniz çocuğunuzun doğum gününü de kutlayarak farklı bir anı yaratabilirsiniz.