Adli tıp denilince akla gelen ilk isim olan Prof. Dr. Hancı, "Özal'ın kemiklerinde zehir birikmesine rastlanması ancak kendisine birden çok kez zehir verilmesi halinde mümkün olabilir" diyor
ZAFER ŞAHİN
8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın ölümü üzerindeki sır perdesi aradan geçen 19 yılda bir türlü aydınlatılamadı. Özal'ın eceliyle mi, yoksa bir suikast sonucu mu öldüğü konusunda kamuoyu ikiye bölünmüş durumda. Ailesi ve yakın çevresindeki bazı isimler ölümünün şüpheli olduğu konusunda ısrarcı. Özal'ın 1993 yılında Cumhurbaşkanlığı'ndan istifa ederek yeniden aktif siyasete girme kararı aldığı, Kürt meselesinin çözümü için o günün şartlarında 'radikal' sayılabilecek bazı adımlar atmaya hazırlandığı ve bu nedenle bir suikasta kurban gittiği yönündeki iddialar 19 yıldır gündemden hiç düşmedi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Özal'ın ölümünü araştırmak üzere mezarının açılması kararı alması bu konudaki tartışmaları yeniden alevlendirdi.
GÜNDEME GELMEDİ
Kamuoyu şimdi mezarın açılmasını ve bu iddiaların doğrulanmasını bekliyor. Peki 20 yıl önce ölen bir insanın zehirlenerek öldürüldüğü adli tıp incelemesinde anlaşılabilir mi?
Türkiye'de adli tıp denilince akla gelen ilk isim olan Prof. Dr. Hamit Hancı'ya göre teorik olarak böyle bir şey mümkün. Aynı zamanda Adli Bilimciler Derneği Başkanı da olan Hancı, bugüne kadar hiç gündeme gelmeyen bir ayrıntının gözden kaçırıldığına dikkat çekiyor ve ekliyor: "Özal'ın kemiklerinde zehir birikmesine rastlanması ancak kendisine birden çok kez zehir verilmesi halinde mümkün. Kemiklerde zehir varsa bu Özal'ın yavaş yavaş öldürüldüğü anlamına gelir."
- Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nın Özal'ın mezarının açılarak ölüm nedeninin araştırılması kararı alması çok tartışıldı. Sizce bu karar doğru mu?
Gecikmiş olmakla beraber yüzde yüz doğru bir karar. Bu kadar spekülasyona maruz kalmış bir olayın aydınlatılması için mezarın açılması ve inceleme yapılması şarttı.
TESPİT EDİLEBİLİR - Özal gerçekten zehirlenmiş olabilir ama bu kadar uzun bir süreden sonra naaşında zehir izine rastlanabilecek mi?
Böyle bir ihtimal olmasa mezarı zaten hiç açmazdık. Evet 20 yıl uzun bir süre ama adli tıp çok ilerledi. 40-50 yıl sonra bile insan kemiklerindeki zehirler tespit edilebilir. Yani teorik olarak böyle bir şey mümkün.
- Peki pratikte 20 yıl sonra mezarı açılan ve ölüm nedeni tespit edilebilen bir örnek var mı?
Dünyada bu kadar zaman geçtikten sonra mezarı açılıp ölüm nedeni bulunan yok. En fazla 2-3 yıl içinde adli tıp incelemesiyle ölüm nedeni ortaya çıkarılan vakalar var. Ama pratikte böyle bir durumla karşılaşmamız olmamız teoride var olan ihtimali reddetmemize sebep olamaz.
- 19 yılın sonunda Rahmetli Özal'ın naaşından geriye ne kalmıştır? Mezarı açanlar inceleme için yeterli malzeme bulabilecek mi?
Bir insan bedeni mumyalama ya da sabunlaşma gibi özel durumlar yoksa, normal şartlarda toprağa gömüldükten sonra en fazla 5 yıl içinde tamamen iskelet haline gelir. 19-20 yıllık bir naaşta bulunacaklar da kemikler, diş, tırnak ve saçlardan ibarettir. Bu dörtlüden tırnaklar genellikle çok çabuk kaybolur, bulunması zordur. Oysa kemikler binlerce yıl toprak altında kalabilir. Dolayısıyla zehir incelemesi de ağırlıklı olarak kemikler, diş ve varsa saçlarda yapılır. Buralarda bir zehir birikmesi olduysa incelemede ortaya çıkar.
ARAŞTIRMA EKİBİ - Peki mezar nasıl açılacak, örnekler hangi yöntemlerle alınacak, nasıl bir prosedür takip edilecek?
Her şey savcılığın kontrolünde gerçekleşecek. Öncelikle adli tıp uzmanlarından oluşan bir ekip oluşturulur. Ağırlıklı olarak kemik incelemesi yapılacağı için ekipte adli tıp uzmanlarının dışında bir antropolog ve adli diş hekiminin de bulunması faydalı olur. Bu ikisinin ekibe dahil olması standardı yüksek bir inceleme yapılmasını sağlar. Heyet ekipmanları ile beraber mezara gider, titizlikle çalışmalara başlar. Atılan her adım fotoğraf ve kamera çekimleri ile belgelenir. Normal bir mezar açma işleminden daha hassas davranılacaktır. Sonuçta mezarı açılan kişi bir devlet adamı. Mezardaki kemikler, kefen parçaları, varsa tahtalar örnek olarak alınır. Yumuşak dokulardan kefene bulaşmış zehirler olabileceği için hem kefen hem tahtalar da dikkatle incelenir. Alınan kemik ve diğer numunelerin hepsinin üzerine ayrı ayrı mezarın hangi bölümünden ne yöntemle alındığı yazılır. Bunun dışında mezarın değişik katmanlarından da toprak alınması gerekir. Yüzeyinden, üçer metre derininden ve yanlarından alınan topraklarda zehir incelemesi yapılır. Burada amaç toprağın kendisinde zehir olup olmadığını anlamaktır. Bütün bu işlemler tamamlandıktan sonra torbalar mühürlenir ve Adli Tıp Kurumu Kimya Dairesi'ne gönderilir.
- Adli tıptaki incelemeden nasıl bir sonuç çıkar size göre?
Gerçekçi olmamız lazım, 20 yıl sonraki incelemede çok güçlü işaretlere rastlamak kolay bir iş değil. Elimizde ağırlıklı olarak kemikler olacak ve ne bulacaksak onlarda bulacağız. Rahmetli Özal, yumuşak dokularda biriken uçucu bir zehirle zehirlendiyse onu tespit edemeyiz. Çünkü elimizde yumuşak doku diye bir şey yok. Kemiklerde sadece arsenik, kurşun, civa, bizmut gibi ağır metallere rastlayabiliriz. Kemikte biriken zehri bulmak da kolay değildir. Bunların tespit edilebilmesi için ölen kişiye önceden belirli aralıklarla verilmiş olması lazım. Yani o kişi yavaş yavaş zehirlendiyse bu ağır metaller kemikte, dişte, tırnaklarda ve saçlarda birikmiş olabilir.
İNCELEMELER ÖNEMLİ - Yani Özal'ın kemiklerinde bir zehir birikmesi varsa bu yavaş yavaş zehirlendiği anlamına mı gelecek?
Evet, çünkü bir seferde verilen zehirle ölen kişinin kemiklerinden sonuca ulaşmak imkansız. Ancak kronik bir zehirlenme söz konusuysa o tespit edilebilir. Kemikte zehir bulmak bile tek başına rahmetlinin suikasta kurban gittiğini göstermez. Belki toprakta zehir vardı ve naaşına geçti. Bizim yeraltı sularımız ve topraklarımızda ciddi miktarda arsenik var. Bu nedenle mezardan ve çevresinden alınacak topraklarda yapılacak incelemede çok önemli.
- Eğer bir zehir varsa bu büyük ihtimalle arseniktir diyebilir miyiz?
Civa, kurşun, arsenik, bizmut hepsi olabilir. Diğerlerinin kullanılmış olması ihtimali düşük. En kuvvetli ihtimal arseniktir. Çünkü civa ve kurşun ağırdır. Başka şeylere kolay kolay karışamazlar. Genelde kokusuz ve kolay bulunduğu için eski dönemlerden beri en çok tercih edilen zehir arsenik olmuştur. 'Sinsi zehirlenme' olarak kabul edilir arsenik zehirlenmesi. Yüksek dozda verirsen pat diye öldürür adamı. Yavaş yavaş verirsen kronik zehirlenmeye yol açarsın. Gripal enfeksiyon, kas ağrıları, yorgunluk, iştahsızlık gibi spesifik olmayan belirtiler ortaya çıkar.
- Kemikte birikme olması için ne kadar bir zamandır kurbana zehir veriliyor olması gerekir?
1-1.5 ayda hatta zehrin türüne göre 15 günde bile birikme olabilir. Zehir yavaş yavaş böbrek ve karaciğer yetmezliğine sebep olur, kalbi durdurabilir ve beyin fonksiyonlarını durdurur. Bazı zehirler ise iç kanamaya neden olabilir. Kişi kalp krizinden ölmüş gibi görünebilir ama asıl sebep çok farklıdır. Bu ancak otopside ortaya çıkar.
- Sonuç kaç günde alınır?
Hiç uzun sürmez, en geç 4-5 günde belli olur her şey.
- Bu incelemede Özal'ın kalp krizinden ölüp ölmediği de ortaya çıkacak mı?
Ortada kalp kalmadı ki kriz geçirip geçirmediği ortaya çıksın. Kalp krizi geçirten bazı zehirler vardır. Sen kriz zannedersin ama aslında zehre bağlı bir kalp krizidir yaşanan. Özal için bunu tespit edebileceğimiz zaman çoktan geçti. Ölümünden hemen sonra incelenmesi gereken bir konuydu bu. Eğer Özal'ı kalp krizine yol açan bir madde ile zehirledilerse, muhtemelen çok kısa sürede yok olan bir tür tercih etmişlerdir.
- Turgut Özal'a ölümün ardından otopsi yapılmamış. Bu normal bir durum mudur?
Bir devlet başkanı öldü mutlaka otopsi yapılacak diye bir kural yok. Kendisi zaten bypass ameliyatı geçirmişti, çok kiloluydu ve tüm veriler kalp krizini gösteriyordu. Belki bu sebeplerden ilk anda bir şüphe oluşmadı. Ancak ölen kişinin bir devlet başkanı olduğunu düşününce en küçük bir şüphede bile otopsi yapılması gerekirdi. Zaten normalde de bir zehirlenme iddiası varsa mezara konmadan önce muhakkak otopsi yapılması lazım. Biz o otopside idrar, kan, karaciğer ve böbreklerden aldığımız yumuşak dokular sayesinde her türlü zehri tespit edebiliriz. Otopsi için ailenin rızasını almak diye bir şey söz konusu değildir. Şüphe varsa otopsi yapılır, savcının kararı yeterlidir.
- Semra Özal'ın elinde Turgut Bey'den aldığı saç örnekleri olduğu biliniyor. Bunlar da incelenecek mi?
Eğer savcılık isterse aile saçı teslim etmek zorunda. Vermemek gibi bir lüksleri olamaz. Kemik ve dişlerde yapılan incelemenin benzeri saçlarda yapılır. Zaten elde başka ne var? O nedenle Semra Hanım'daki saç örmekleri de incelenecektir diye tahmin ediyorum.
Adli tıp özerk olmalı - Bazı meslektaşlarınız incelemenin yurtdışında yapılmasını önerdi. Türkiye'de bu iş layıkıyla yapılamaz mı?
Bu görüşe kesinlikle katılmıyorum. Türkiye'de adli tıp imkan ve personel kalitesi itibariyle bu işin altından rahatlıkla kalkabilir. Arkadaşlarımızın çekincesi aslında çok farklı. Türkiye'de adli tıp kurumsal olarak bağımsız değil, yani özerk bir yapısı yok. Bu durum uluslararası camiada bizi sıkıntıya sokuyor. Sonuçta Özal'ın naaşında yapılacak inceleme bütün dünya tarafından takip edilecek. Teknik olarak ne kadar imkana sahip olursanız olun, özerkliğiniz, bağımsızlığınız yoksa inandırıcılık konusunda sıkıntı yaşıyorsunuz. Adli tıbbın bir an önce bakanlıktan ayrılması ve TÜBİTAK benzeri bir özerk yapıya kavuşması şart.
Mumyalanmasaydı Atatürk'ü incelerdik
- Turgut Özal gibi Atatürk'ün de zehirlenerek öldürüldüğü yönünde iddialar gündeme geldi. Teorik olarak 1938'de ölen Atatürk'ün kemiklerinden alınacak örneklerle ölüm nedeni anlaşılabilir mi?
Teorik olarak evet ama Atatürk'ün naaşı mumyalandığı için böyle bir şey imkansız. Mumyalanmış bir cesetten sonuç alınamaz. Çünkü mumya için kullanılan malzemelerin kendisi zaten zehirdir. Bu zehirler varsa diğer zehirleri de örter. Eğer mumyalanmamış olsaydı Özal'ın naaşı gibi Atatürk'ün naaşı da de incelenebilirdi. Ama böyle bir inceleme yapmanın hiçbir anlamı yok.
Hancı, Ege Üniversitesi mezunu
Hamit Hancı 1963 yılında İzmir'de doğdu. Tariş'te uzun yıllar müdürlük yapan babası Ekrem Hancı'nın görevi nedeniyle o henüz 3 yaşındayken ailesi Aydın'a taşındı. İzmir Atatürk Lisesi'nin ardından 1980 yılında Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni dereceyle kazandı. 1986 yılında okulu bitirip tıp doktoru unvanını aldı. İlk görev yeri Artvin'in Yusufeli ilçesine bağlı Sarıgöl Sağlık Ocağı'ydı. 1988'de TUS'u kazanarak Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Ana Bilim Dalı'nda ihtisasa başladı. 1992'de uzman, 1994'te doçent oldu. 1994-2001 arası aynı üniversitede öğretim üyesi olarak çalıştı. 2001 yılında Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim dalına profesör ve anabilim dalı başkanı olarak atandı. 2010 yılına kadar başkanlık görevini sürdürdü. Halen Adli Bilimciler Derneği Başkanı, Mobbingle Mücadele Derneği 2. Başkanı olarak görev yapıyor. Türkiye'de ilk Tıp Hukuku, Adli Bilimler, Çapraz Sorgu, Adli Entomoloji, Adli Psikiyatri kitaplarını çıkardı.
