İnsanın bu dünyaya geliş gayesi Allah katındaki derecesini arttırarak halis kullar arasına girebilmektir.
Bunun yolu nefis terbiyesinden geçer. Oruç ayı olan Ramazan ayı da bunun için mükemmel bir fırsattır.
Nefis terbiye edilmedikçe insan, imtihan dünyasında sürekli takılıp düşer.
Kur'an-ı Kerim, insanların korku, açlık, mal ve canlardan eksiltme ile sınava tabi tutulacağını haber verir. Bu sınavda sabırla başarıya ulaşanları müjdeler. Tabiatı gereği insanı kötülüğe çağıran, iyilikten, hayırdan uzaklaştırıp Rabbiyle arasına perde olan en büyük engellerden biri "nefis"tir. Nefis, iyilikle kötülüğün mücadele alanıdır. Kişi, nefsiyle mücadele ettiği ve onu kirlerden, kötülüklerden arındırdığı ölçüde manen yükselir, kurtuluşa erer. Heveslerinin esiri olduğu oranda ise hüsrana uğrar. Nefse galibiyet kişiyi sultan kılar, nefsin isteklerine boyun eğmek ise nefsin kulu, kölesi yapar. Nefis, insanı mahcup edecek ve günaha sevk edecek davranışlara da zemin teşkil eder. Nefsinin istekleri karşısında diz çöken kişi, aynı zamanda şahsiyetinden ödün vermiş ve benliğini zaafa uğratmış demektir.
Tarih, nefse uymanın, onun her istediğini yerine getirmenin sadece bireyi değil, toplumu da felakete sürüklediğinin örnekleriyle doludur.
Eğer nefis terbiye olmazsa insanın işi çok zor. Çünkü terbiye olmayan nefis insandan sürekli zararlı ve kötü işleri yapmasını ister. Nefsin bu isteklerini yerine getiren insan ise hem dünyasını hem ahiretini berbat eder.
Nefis ile mücadeleye dikkat çekmek için Uhud Savaşı'ndan dönerken Peygamberimiz Hz. Muhammed (s.a.v.) sahabelerine en büyük cihadın nefis ile yapılan cihad olduğunu belirterek "Küçük cihattan büyük cihada dönüyoruz" buyurmuştur. (Tirmizi/ Cihad- Razi, XXIII, 72;
Beydavi, II, 97) İnsanı Allah'a yaklaştırmak ve manevi derecesini arttırmayı amaçlayan tasavvuf yolu, nefis terbiyesi üzerine kurulmuştur. Nefis, tasavvufta ve İslam düşünce geleneğinde çok yönlü şekilde ele alınmış ve tartışılmıştır.
İnsanı kötülüğe sevk etmesi nedeniyle genelde kınanmış olmakla birlikte, nefisle mücadele insanı manevi olgunluğa eriştirdiği için kişiyi değerli kılan bir unsurdur.
ALTI MEDRESE ÜSTÜ CAMİ
İzmir'in Konak İlçesi Uğur Mahallesi'ndeki Salepçioğlu Cami, 19. yüzyıl sonunda Salepçizade Hacı Mehmet Efendi oğlu Hacı Ahmet Efendi tarafından, Gürcü Emin Efendi nezaretinde mektep ve medrese ile birlikte yaptırılır. Caminin altındaki medrese, yapım sırasında, 1904 yılında açılmış olup, sekiz hücresi bulunmaktaydı. Caminin dış duvarları mermer ve yeşil renkte taşlarla kaplanmıştır. Önündeki son cemaat yeri dikdörtgen planlı olup, oldukça küçüktür. Üzeri üç küçük kubbe ile örtülmüştür. Mihrap beyaz ve gri renkte mermerden yuvarlak bir niş şeklindedir. Minber de mermer olup, üzeri geometrik desenlerle bezelidir. Caminin içi alt ve üstte iki sıra pencere ile aydınlatılmıştır. Minaresi yapı ile bağlantısı olmayacak şekilde kuzeydoğuda, taş bir kaide üzerinde ve tek şerefelidir. 1927 ve 1974 yıllarında onarılan minare zarif bir görünümdedir.
GÖNÜL DOSTLARI
HZ. EYÜP SULTAN
Ebu Eyyûb El-Ensarî - doğum adı Halid bin Zeyd bin Kuleyb ( ö. 672 veya 674), Türkçede Eyüp Sultan olarak anılan en büyük Sahabelerden biridir. İslam peygamberi Muhammed'i Mekke'den Medine'ye göç ettiği zaman evinde ilk misafir eden sahabidir. Bu misafirlik süresi yedi aydır.
Bu sebeple kendisine bu olaydan sonra Mihmandar- ı Nebevî veya Mihmandar-ı Resul de dendiği olmuştur. Daha sonra 90'lı yaşlarında katıldığı ikinci İstanbul kuşatması sırasında şehit olmuştur.
Vasiyeti üzerine İstanbul surlarının dibine gömüldüğü rivayet edilir. Fetih'den sonra Akşemsettin manevi keşif yoluyla mezarını bulur. Şu anda onun adına bir türbe, kendi adı ile anılan Eyüp semtinde ve kendi adı verilen Eyüp Sultan Camii'sindedir.

