BURCU ILGIN
Ege Üniversitesi İletişim Fakültesi Dekanı Ahmet Bülent Göksel ile eşi Nevbahar Göksel, oğulları Süha ve kızları Esra ile bu hafta bizleri evine ağırlayan çift oldu. Akşam yemeğinde bir araya geldiğimiz aile sohbeti saatler sürdü. Ama ben ancak bir kısmını sizinle paylaşabiliyorum. Ahmet Hoca'yı İzmir'de tanımayan yoktur sanırım... O dışarıda ne kadar konuşkan ve centilmen ise evinde de aynı... Eşi Nevbahar Hanım da bir o kadar misafirperver ve cana yakın... Ahmet Hoca ve Nevbahar Hoca'nın ilginç evlilik hikayeleri ve mutlu aileleri herkese önrek olacak cinsten...
- Tanışma hikayenizden başlamak istiyorum en başından
N.G: 26 sene önce üniversitede tanıştık. O zaman Ahmet Pazarlama Reklamcılık Yüksek Meslek Okulu'nda doktor asistanı ve müdür yardımcısı, ben de tekstil mühendisliğinde yeni asistanım. Bir hocamız vardı Profesör İlter Akat işletmede bende ondan yüksek lisans alıyordum. Ahmet'in annesi İlter Hoca'ya "Ahmet hiç evliliği düşünmüyor, sen ona bir asistan bul. Sarışın, mavi gözlü olsun" gibisinden konuşuyormuş. Ben İlter Hoca'dan ders almaya başlayınca onun beyninde hemen şimşekler çakmış sonra Ahmet'e tavsiye ediyor.
- İlter Hoca'nın tavsiyesi oldukça etkili olmuş...
A.B.G: O zamanlar da benim çok renkli bir hayatım vardı. Şarkıcılarla, santçılarla geziyordum hep. Asistanım ama havalı bir asistanım. Hiç evlenmeye niyetim yoktu ama İlter Hoca söyleyince bir şeyler oldu.
Okula gittim bir bahaneyle ve tanıştık. bir hafta sonra da evlenme teklif ettim.
- Sizi bu kadar çabuk evlenmeye iten şey neydi?
A.B.G: Valla heralde o sıralar çok hareketli bir hayatımız vardı. Beraber olduğumuz kızların evlenecek kadar iyi olmadıklarının farkına vardım. Eşimi görünce ben bu kadınla evlenirim dedim ve gerçekten de birinci haftasına evlenme teklifi ettim. - Siz bu erken teklife nasıl cevap verdiniz?
Ben annemlere nasıl söyleyeceğimi düşündüm. Öyle gezen tozan bir kız da değilim. Aileme anlattım "Bakalım bir görelim" dediler. Sonra bir gün arabayla bir yerlere gidiyorduk. Babamın iş yeri vardı Kemeraltı'nda o zamanlar akşamüzeri oraya giderdim. Yine babamın iş yerine gitmek zorundaydım. Ahmet illa ki bir yemek yiyelim diye ısrar etti ve beni babama yetiştireceğine söz verdi. Kemeraltı'nın o kalabalık caddesine arabayla girdi. Ben şok geçiriyorum, herkes bize bakıyor, yerin dibine girdim ama hoşuma da gitti. Bir de çiçekçinin önünde durup bana gül aldı. Yanına gidince babama da olanları anlattım. Babam da çok ilginç ki anlattığım zaman Ahmet'i sevdi. O zamanlar da beni de gerçekten çok isteyenler vardı ama babam hep "Sen şu asistanı anlat bana" diyordu.
- Bu hızlı tanışma ve evlilik hikayesinin en ilginç anısı neydi peki?
Bizim ev hipodromun karşısında. Kayınpederim de at yarışlarına çok meraklıydı. Oraya hep kayınvalidemle giderlermiş. Bizim evi gördüğü zaman kayınvalidem, "Hep bu evin oğlu olsa, ben bu evin oğluna kızımı vereceğim" diyormuş. Tabii öğrenince şok oldular.
Sonra birkaç gün içinde isteme söz nişan oldu sonra üç ay içinde evlendik tanışma dahil. Ama ben her zaman söylerim o benim 26 senelik eşim değil 26 senelik sevgilim diye...
- Heyecan hala bitmedi yani...
Evet. Her zaman evlilik yıl dönümünde, sevgililer gününde elinde çiçekle gelir. Mesela yazlıkta, "Sevgililer geldi, gitti" diye konuşuyorlarmış. Çünkü biz denize el ele gireriz, el ele dolaşırız farkında değiliz, normal bizim için.
- Peki hiç kavga etmez misiniz?
Tabii ki ederiz. Hele ki çocukların ilk bebeklik zamanlarında falan çok ederdik.
- Ahmet Bey nasıl bir baba?
Çok iyi bir babadır. Tam bir aile babasıdır. Zamanında gezmiş tozmuş ama "Senden önce olan her şeye inan ama seninle başladıktan sonraki hiçbir şeye inanma" dedi bana. Ben de öyle yaptım. Hiçbir zaman şüphelenmedim ve Allah'a şükür hiçbir sorun yaşamadık.
- Bİrbirinize çok güveniniz var yani...
Ben birçok kurulun üyesiyim, danışmanıyım vs. birçok iş adamıyla beraberim. Haftanın üç dört gecesi dışarıdayım. Telefon açarım "ben şunla beraberim" diye söylerim. Kiminle gittiğimi ve nerde yemek yediğimi bilir.
- Ailecek neler yaparsınız?
Hafta sonları bizim aile günlerimizdir. Çocuklar küçükken onların isteğine göre bir yerlere gidiliyordu ama şimdi çocuklar büyüyünce onların kendi planları oluyor. Ama biz cumartesi günü mutlaka bir şeyler yaparız. Pazar günleri de bizim balık günümüzdür. Mutlaka ailecek akşam balık yeriz, sonra evimize döneriz. Bizde aile yemeği de çok önemlidir. Eşim geç de gelse onu bekleriz.
- Çocuklarla iletişiminiz nasıl?
Ailecek bir aradayız. Sürekli konuşuruz. Çocuklarımızın gizlisi saklısı yoktur.
- Çocuklara toleransınız nasıldır?
Onlar bilirler sınırlarını. Evle daha çok ben ilgiliyimdir. 10 sene çalışmadım. Kariyerimi yarım bıraktım. Doktoramı dışardan tamamlayıp sonra üniversiteye geri göndüm. Çocuklarımın, çocukluk dönemlerini beraber geçirdik. Onları okullara, kurslara götürdüm. İşi bırakmasaydım profesör olacaktım ama biz çocuklarımızı hep göğsümüze basa basa büyüttük. Çocuklarımızın bütün arkadaşlarını, nereye gittiğini, ne zaman döneceklerini biliriz. Özellikle söz konusu kızımsa eve birinin bırakmasını da beklemeyiz gider kendimiz alırız.
- Fazla sıkı bir hayat değil mi?
Hayatlarını hiçbir zaman kıskaca almadık. Yurt dışına çıktılar tek başlarına. Bir, bir buçuk ay kaldılar ve Esra daha 13, 14 yaşlarındaydı.
Biz onları küçük yaştan itibaren kendi başlarının çarelerine bakabilecek seviyede yetiştirdik.
- Deniz, ve şiir tutkunuz var...
Evet. Bizim bir teknemiz var deniz benim için çok ayrı bir yer tutar. Şiir yazarım. Bir ara denizden uzaklaştım şiir yazmayı bıraktım niye bıraktın yazmayı dedi Nevbahar ben de ona "Hayatım benim şiir yazmam için deniz olacak, rakı olacak ve sen olacaksın" dedim.
Rakıyı ve denizi severim ama içip içip ağlayan takımından değilim ben rakının muhabbetini severim. Keyif için içerim. Şiir, felsefe sohbetleri yaparız. Son zamanlarda da balığa merak sardım. Yoğun iş stresinden uzaklaştırıyor. Hani derler ya "bir ucunda balık, bir ucunda alık"... Balık tutarken hiçbir şey düşünmüyorsun. Onun dışında kitap okumayı çok severim.
N.G: Operaya, konserlere, sinemaya gideriz. Hatta çok komik bir anımızı anlatayım. Annem birgün illa bize gelin diye çağırıyor. Bizim Figaro'nun düğününe gitmemiz lazım" dedik. O da "bırakın başkalarının düğününü bize gelin" diyor. Kafasında ne kurguluyorsa artık... En sonunda düğünde nikah şahidiyiz gitmemiz lazım dedik. "İyi o zaman siz gidin" dedi.
