CANAN DUZDOL
Avrasya Sirki 2003'te eski tiyatrocu Servet Yalçın ile Aylin Gündoğan ve Muharrem Yağcızeybek tarafından kurulmuş bir organizasyon. Diğer yandan da Türkiye'de sirkçiliğin gelişmesi için Ünlüler Sirki isimli TV programından, ilk sirk okuluna ve belediyelerin sirk alanları ayırması için kurulan birebir faaliyetlere kadar birçok projeye imza atmış bir lokomotif aslında sektörü için. Sirk, 45 kişilik ekibiyle şimdilik 28 Eylül'e kadar İzmir'de olacak. Eğer siz de bu muhteşem ekibin sunacağı gösterileri izlemek istiyorsanız Postacılar Mahallesi Yeni Girne Bulvarı pazar yeri arkasında kurulan çadırı ziyaret etmelisiniz. Biz, Avrasya Sirki Genel Koordinatörü Şaban Taşçı ile hem bu renkli alemi hem de sıkıntılarını konuştuk.
12 AY KARAVANLARDA Avrasya Sirki kaç kişilik bir ekipten oluşuyor?
45 kişilik bir kadromuz var. Yöneticisinden teknik elemanına ve göstericisine kadar tamamı 12 ay boyunca 2 buçuk metrekarelik karavanlarda yaşıyorlar. Programımız sürekli olduğundan 6 yıldır bu böyle.
- Zor olmuyor mu?
Sirk kavramın karşılığı çadır, konvoy ve sürekli hareket. Bu bir yaşam biçimi ve sirkçilik özgür ruhların işi, bir bağımsızlık duygusu var. Bu, geleneğin aktarılan bir kısmı gibi. Göçebe yaşam biçimindeki çadırlara uzanan bir geçmişi var sirkçiliğin, bir çeşit kültür mirası.
- Tarihinden kısaca bahseder misiniz?
Sirkler, kavram olarak 'sirküler'den gelir; yani dairesel. Bu, ilk insanların dinsel ritüellerinden doğmuş bir kalıptır sirküler hareket; gösteri ortadadır, seyirciler yuvarlak şekilde oturur. Sonra dinsel ayinler zaman içinde mitolojik bir anlatıma dönüştü, anlatılan şeyi canlandırmaya dönüştü, işin içine yardımcılar girdi, antik tiyatrolar doğdu, şenlikler, olimpiyatlar, tragedyalar oynanmaya başladı. Ama ana özellik olan 'sirk' hep aynı kaldı. Hitit kalıntılarında duvarlara kazınmış bilgilerden onların da kılıç yutma ve ayı oynatma gibi numaraları yaptığını görüyoruz. 8000 yıl sonra bugün hala aynı numara yapılıyor ve ilgi de çekiyor.
- İnsanların ilgisini neden çekiyor sizce bu?
İnsanın genotipinde bilgiler vardır. Anlamlandıramadığımız şeyler gelir aklımıza halbuki o görüntüler dedelerimizin nenelerimizin genleriyle gelen bilgilerdir. Gösterilerde eskiye dair bir şeyler buluyorlar. Örneğin salıncak numarasının arkasında göğe ulaşma, en yükseğe çıkma isteği yatar. İp cambazının ipin üstüne yürümesi bir çeşit sırat köprüsünü ya da insanoğlunun denge arayışını anlatır. İzleyici orada insanlığın bir şey başardığının hazzını yaşıyor. Dairesel oturuşun da büyük bir anlamı vardır. - Ne gibi?
Bakarsanız her insanın karşısına mutlaka bir başka insan var, hangi konumda olursa olsun. Bu da kişilerarası bir elektrik oluşturuyor. Bakıyor o coşku içinde, o da oluyor; o sevinince o da seviniyor. Toplu bir hayret, coşku, sevinç, eğlenme yaşanıyor. Bugün sinema ve tiyatrodaki oturuş biçimi toplumsal sinerjiyi azaltıyor, paylaşım azalıyor. Bu da insanın bireyselliğe dönmesine ve yalnızlaşmasına neden oluyor.
TÜRKİYE'DE OKUL YOK - Kadronuz kimlerden oluşuyor?
Bizim tüm göstericilerimiz yurtdışından geliyor çünkü Türkiye'de bu işin eğitimini verecek bir kurum yok. Aslında sirk sanatçıları okullarda yetişir aynı bir sanatçı gibi, ilkokuldan başlayıp üniversiteye uzanan bir eğitim süreci vardır. Biz bir ara Edremit'in Zeytinli beldesinde 45 gün süreyle bir eğitim verdik. Bu eğitimde çocuklar öğrendiklerini sergilediler sonra. İp üstüne yürüdüler, jonklor oldular vb.. Ama bunu devletin üstlenmesi lazım. - Bir de vergi sorunuyla uğraşıyormuşsunuz sirkçiler olarak..
Maalesef. Yurtdışında sirk, tiyatro, bale gibi bir sanat kabul ediliyor ve ona göre vergilendiriliyor. Bizde ise hem sanatsal faaliyetler arasında yer almıyor hem de maliyeti, KDV'si düştükten sonra filan değil tüm hasılatın yüzde 20'si eğlence vergisi olarak, KDV oranı ise yüzde 18 oranında alınıyor. Sirk adeta cezalandırılıyor, deniyor ki kimse sirk işletmesin. Yurtdışına gitmeye kalksanız prosedürlerde boğuluyorsunuz bırakın destek görmeyi. Bugün Irak, Suriye gibi ülkelerde bile yüzde 1 ile 5 arasında değişiyor vergi oranı. Biz de vergi oranının aşağıya çekilmesini istiyoruz. Son olarak belediyelerden destek bekliyoruz. Sirklerin kullanacağı alanların altyapı anlamında tamamlanmış olması ve imar planlarında sirk alanlarının ayrılmasını istiyoruz. Bugün bizim girişimlerimizle Şanlıurfa, Malatya, Erzurum gibi doğu illerinde bu sorunu hallettik. Ama batıdaki şehirlerimizden bunu istediğimizde, yer vermeyi bırakın bizden ticari bir pazar tezgahı kuuruyormuşuz gibi işgaliye parası istiyorlar. Sirk, sosyal kültürel bir etkinliktir. Orada toplumsal bir fayda vardır. Buradan tüm belediyelerimize sesleniyorum: Halka sanatsal faaliyetleri sunmak gibi bir göreviniz var. O yüzden bize kulak verin, imar planlarınıza sirk alanları olarak ayrılmış alanlar açın; altyapıyı kurun. Çünkü burada toplumsal bir fayda söz konusudur.
ASIL HAYVANSEVER BİZİZ - Hayvanlara eziyet ettiğinizle ilgili birçok iddia gündemde yer alıyor. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Biz at, deve, fil, aslan, kaplan, ayı gibi hayvanlarla çalışıyoruz. Bu hayvanlarla hep sorunu olmuş insanların, böyle olunca da onlara hükmetme arayışına girmişler. Sirklerde yapılan bu. Ama hükmetmenin sırrı onunla iyi iletişim kurmak. Örneğin Hamada Koota 5 yaşından beri aslanlarla, o aslanların da dedeleri ve babalarıyla haşır neşir. Bir süreç var. Hayvanlar, terbiyecisini ailenin bir parçası olarak görür, aradaki duygusal bağ çok önemli. Baskıyla ona bir şey yaptırmak mümkün değil, asıl metot ödüllendirme.
- Gösteride kullanılan kırbaç, sopa gibi ayrıntılar göze hoş gelmiyor herhalde
Kırbaç ve sopa, uyarıcıdır; dövmek için kullanılmaz ki onların zaten hayvanla teması yok. Kaldı ki hayvanları en çok sevenler, hayvan göstericileridir. Hayvan haklarını savunan insanlardan bin kat daha hayvanseverdirler.
Osmanlı cambazının torunu yeniden Türkiye'de - Programınızda ilgi çekecek özel bir gösteri var mı?
Yaptığımız, modern ve klasik gösterilerin bir harmanı. Ancak değişik olarak 1 aydır bizimle gösterilere çıkan Mısır Ulusal Sirki Temsilcisi Hamada Kouta'nın eğitimli aslanlar ve kaplanlarla yaptığı gösteri dünya çapında çok önemli. Bizim için önemli yanı ise Hamada'nın hikayesi. 1820 yılında Osmanlı'nın ilk sirk sanatçılarından Helvacı Muhsin Ağa denen bir ip cambazı Türkiye'den Mısır'a, Kahire'ye yerleşir ve orada yaşamaya başlar. Kouta'nın sirkini şu anda onun torunları devam ettiriyor. Hamada Kouta da onun torunu oluyor. Şu anda Kouta'nın burada bulunması, dedenin, torun vasıtasıyla Türkiye'ye geri dönüşü gibi oluyor. Bu durum onlar için bu çok önemli. Bunu gerçekleştirdiğimiz için biz de mutluyuz.
