ÖZKAN BİNOL
"Nefes/Vatan Sağolsun" filmi sinema dünyasına gencecik bir yıldız oyuncu armağan etti: Mete Horozoğlu. Figüranlıkla başlayıp oyunculuk kariyerini başrol ile taçlandıran genç oyuncu hayatla meselesi olan rollerde var olmak istiyor. Milliyetçi "Nefes" filminden
DTP'ye kadar her şeyi içeren sorularımı yanıtlarken hiç kaçak güreşmedi.
27 YILDIR SÜRÜYOR
"Nefes" filminin başrolünü oynayan biri olarak bu açılımı ve yaşanan sorunları nasıl değerlendiriyorsunuz?
Bu şehitleri biz yaklaşık 27 senedir veriyoruz ve hiçbir zaman da çözüme bu kadar yakın olmamıştık. Bu açılım süreciyle hakkaniyet konusunda bir şeyler konuşulmaya başlandı. Açılım demek ne kadar doğru bilemiyorum. Anadolu'da 70 ayrı millet yıllarca yıllarca birlikte yaşadı, yaşıyor. Daha önce hiçbir sorunumuz yoktu da şimdi ne oldu? Neden düşman kesildik birdenbire? Bence PKK bir şirkettir ve başındaki de adam öldürttüğü için hapistedir.
PKK'nın ortaya çıkış koşullarına da bakmak lazım. Bunu önce 40 yıldır siyaset yapan insanlara sormak gerekiyor. Neden Urfa'daki, Diyarbakır'daki, Erzurum'daki vatandaşlarımız Orta ve Batı Anadolu'daki insanlarla aynı eşitliği yaşamadı? O bölgeye bir bakın, sadece Türkiye'nin doğusu değil, Irak, Afganistan da orta çağdaki gibi yaşatılıyor.
Önceden hiç böyle dertlerimiz yoktu. Eskiden de solcu-sağcı, sünni-alevi meseleleri vardı. Benim kahraman olarak gördüğüm "Deniz Gezmiş" Kürt kökenliydi. O zaman var mıydı Kürt-Türk sorunu? Yoktu. Allah'ın kutsadığı bütün dillerin ve farklı görüşlerin geliştiği Anadolu'nun kıymetini bilelim. Biliyor musunuz insanların en güzel yaşadığı dönem; Hz. Muhammed ve sahabelerinin dönemiymiş. Siyasetçi, topluma nasıl davranması gerektiğini gayet iyi biliyormuş.
Şu anki iktidar bu görüşe çok yakın.
Ama öyle davranmıyor. Şimdi Türkiye'de garip bir durum var. Hak, adalet dersen solcu, "Memleket ne bu hale düştü" dersen sağcı, "Allah yardım etsin" dersen de dinci olursun. İlla bir yafta yapıştırılacak.
SİYASETİ UNUTTUK Sizin nasıl bir yaftanız var?
Hak, adalet uğruna sanat eğitimli bir komünist yaftasıyla büyüdüm. Neyin ne olduğunu sonra sonra anladık. Gerçi bizden önceki jenerasyon yıkıldığını görmedi o sistemin. Mehmet Ali Aybar gibi dahi birisi bunu yıkılacağını öngördü. Rusya'nın Çekoslovakya'ya tank sokmasıyla faşist bir rejime doğru gidildiğini ve komünizmin bu olmadığını söylediğinde dava arkadaşları tarafından siyasi olarak yok edildi.
Peki başka neler yok edildi?
Biz, 1980 döneminden itibaren siyaset unutturularak yetişmiş bir jenerasyonuz. "Yanık Koza" diye bir dizi çekiyorduk. Yavuz Bingöl, Mustafa Alabora ve ben; yani üç ayrı nesil bir arada konuşurken Yavuz Ağabey 80'lerde çıkan bir dergi adı söyledi. Derginin tirajı bir milyon. Mustafa Ağabey "O silahlar nasıl sustu bir gecede" dedi. Baktım ki hiçbir şey bilmiyorum. 30 yaşında adamım. Üniversite okumuşum, belli bir entelektüel birikim var, ben en yakın geçmişim olan 20 sene öncesini bilmiyorum. Sanki mantar gibi türemişiz ve bu ülkede hiçbir sorun yaşanmamış.
Son dönemde bazı TV dizileri yakın tarihi gündeme getiriyor.
"Hatırla Sevgili" vardı. Şimdi de onun devamı "Bu Kalp Seni Unutur mu" bu manadaki başarılı örnekler.
Bellek tazelemek açısından faydalı değil mi?
Olayı şöyle değerlendiriyorum: TV 1950'lerden sonra Amerika'da "entertainment" denilen bir yola saptı. George Clooney'in oynayıp yönettiği "Good Luck Good Night" filminde bu konu çok güzel anlatılır. Clooney orada bütün medya sahiplerine yönelik yaptığı "Sizin o şiş göbekleriniz" diye başlayan bir konuşması vardır. Bilgiyi, eğitimi ve kültürü eğer TV'den çekerseniz, sadece "entertainment" ile içinden kablolar geçen aptal kutusu olmaktan kurtaramazsınız" der. TV siyasi olarak bilinçli bir şekilde 50'lerden beri bir araç olarak kullanılmaktadır. Mesela Venezuella Devlet Başkanı Chavez "Emperyalizmin en büyük silahını kendi amacımız için kullanabiliriz" dedi. Ve Chavez şimdi her ay Alo Başkan diye canlı bir programda tüm kabinesini toplayıp, her hafta programa çıkıyor ve halkına TV'den halkına ulaşmaya çalışır.
TERÖR MESELESİ " Nefes" filmi gündemin neresinde duruyor?
Şu ana kadar konuştuğumuz şeylerin tam ortasında duruyor. Çünkü terör meselesi Türkiye'nin merkezinde duran bir mesele. Doğuda yaşayan vatandaşlarımız, Diyarbakır Cezaevi'nden çıkanlar uzun zamandır eziyet çekince protesto amaçlı dağa çıktılar ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Ben bu amaç sapmasını dış mihraklara bağlıyorum. Yoksa ülkemin hiçbir ferdinin böyle bir hainliği yapabileceğini düşünmek istemiyorum. Uyuşturucudan insan kaçakçılığına kadar PKK'nın yapmadığı kalmadı. Eee ne oldu? Kimin hakkını kurtardınız? Niye köy basıp insan öldürdünüz? Hani halkın özgürlüğü için çıkmıştın sen dağa.
Dağdan inenler kahraman gibi karşılandı ve çok rahatsızlık yarattı.
Yaratması son derece doğal. Uzun zamandır adalette karşılığını alamayacağım duygusu hakim memlekette . Dağdan indi adam ve adaletli bir biçimde davranmak istiyorsun. Peki nasıl davranacaksın? Bunca şehitten sonra bu mümkün müdür?
Bunların ardından da "DTP" kapatıldı
DTP niye kapatılıyor ki? Hem demokrasi yara alacak, hem de provokasyonlara malzeme olacak. Biz Diyarbakır'ın altyapısını bu şekilde, eğitimi şu şekilde, birlik içinde şöyle şöyle değiştireceğiz diyebiliyor mu? Oradaki insanların haklarını savunabiliyor mu? Açık bırakın ki DTP'nin nasıl bir söylemi var anlayalım.
Filmden sonra PKK'dan tehdit aldınız mı?
Öyle bir şey gelmedi açıkçası. Ama onlara yakınlığı ile bilinen bir internet sitesinde "Bir Nefes Faşizm" adında bir yazı okudum. Gerçi onlar da böyle bir yazıyı yazmış olmak için yazmışlar. Okuyunca "Sen çok fazla Vietnam filmi izlemişsin yavrum" dedim.
EĞİT DEDİLER... Yüzbaşı Mete rolüne nasıl hazırlandın?
Yaklaşık 21 aylık bir süreç ve 2-3 ay kadarı askerlik eğitimi şeklinde geçti. Yeni emekli olmuş bir astsubay, çok disiplinli bir şekilde eğitti bizi. İyi bir fikirdi. Çünkü biz oyuncu olarak yüksek bir egoya sahibiz. Onu öyle güzel kırdı ki, "Hiç ilgilenmem, oyuncu musun nesin, bana eğit dediler, eğiteceğim" dedi. Kendi değişimimizi falan da görünce hoşumuza gitti ekip olarak. O eğitimden sonra uzunca bir süre film üzerine düşündüm. Oyunculuk biraz düşünerek, tahlil edilerek yapılan bir şey.
Levent Semerci nasıl bir yönetmendi? O da asker emeklisi gibi mi davrandı size?
Yok tabii ki değil. Levent Bey'in en iyi tarafı kötü olduğu zaman kötü oldu diyebilmesiydi. Seti iptal ettiği olmuştur. Oyuncu bugün beni kandırıyor diyordu. O yüzden bu kadar uzun sürdü filmin çekimleri. Karakteri kendi içimde hissedene kadar çok çalıştım.
İlk sahne için herkes uyurken ben sabaha kadar çalıştım. Komutan odasında elimde tüfekle tahlil ede ede rolü çıkardım. Uyuyan çocukları uyandırdığım sahnede bir anda içimden yüzbaşı çıktı ve sanki Mete bir başka yere gitmişti.
Figüranlıktan başrole giden yolda hangi filmler/dizler var?
Metin Şentürk'ün oynadığı bir TV dizisindeki bar sahnesinde figürasyon yaparak başladım. Sonra "Dolunay" diye bir başka dizide küçük bir rol oldu. İlk büyük rolüm de "Yanık Koza" dizisindedir. Ardından da "Eksik Etek" ve "Kalpsiz Adam" var. Sinemada da Ezel Akay'ın "Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü" filminde çığırtkan rolündeydim. Bu arada Ezel Akay yüksek lisans hocamdı. Ondan kameranın karşısında nasıl rol yapacağıma dair çok şey öğrendim.
En etkilendiğiniz kişi kim?
Kendi mesleğimden çok değerli insanlar var ama en etkilendiğim kişiler genelde yazarlar. Sabahattin Ali benim için çok önemlidir. Bence o bu karanlık ülkenin, karanlık yazarı .
İzmir'de vahşilik yok herkes sakin İzmir deyince aklınıza ne geliyor?
"Nefes" filminde çavuş rolündeki İlker Kızmaz İzmirli. O beni İzmir'e götürüp gezdirdi. Bayıldım. Muhteşem bir şehir. İstanbul'dan sonra çok farklı. Buradaki hızlılık, hareketlilik, vahşilik yok İzmir'de. Çok sakin, herkes birbirine gülümsüyor.
Ya İzmirli?
Biraz mızıkçılar galiba. Arkadaşım İlker'in böyle bir huyu vardı.
Yabancılara öykünen filmlerden bana ne? Son döneme baktığımızda tiyatrocular sanki Türk Sineması'nı kurtarıyormuş gibi bir durum var. Yılmaz Erdoğan, Cem Yılmaz, Ata Demirer gişe rekorları kırıyor. Eee sinemacılar ne yapıyor?
Onlar sanat yapmaya çalışıyor herhalde (gülüyor). Sanat yapmak için yaparsan sanat olmuyor tabii ki. Bana ne Fransızlara, İngilizlere öykünen filmlerden. Yılmaz Erdoğan Neşeli Hayat'ta İstinye Park'ın arka taraflarında yaşayan insanların hikayesini anlatıyor.
Bize bu lazım. Nazım İrlanda insanının hayatını anlatarak evrensel olmadı. Sabahattin Ali bu memleketin derdini anlatarak bu memleketin evladı sıfatını kazandı. Tiyatroda da durum aynı. Biz sürekli yabancı oyunlar oynuyoruz. Bu sene DT'nun 60. yılı nedeni ile 60 Türk yazarı'nın oyununu koymuşlar. Aman ne güzel, ne güzel. 60 değil 660 olsun.
