atv'de yayınlanan 'Parmaklıklar Ardında' dizisine yeni giren 'Firdevs' karakterini, dizide 'Ziynet'i oynayan Zeynep Eronat'ın kardeşi Miraç Eronat canlandırıyor. Karşılıklı oynamanın çok değişik bir deneyim olduğunu söyleyen Eronat kardeşler, ilişkilerini ve birlikte oynamayı anlattılar...
-Nasıl bir abla-kardeş ilişkisi var aranızda?
Z.E- Bizim ilişkimiz biraz karışık (gülüyor)... Abla-kardeş gibiyiz evet, ancak sanırım onu kardeşten ziyade evladım gibi görüyorum. Belki ruh ikizim gibi de görüyorum... Miraç'la aramızda ikiz kardeşler gibi çok güçlü bir telepati var; onun rüyasında açtığı kapıyı, ben rüyamda gidip kapatıyorum mesela. Veya onun uzakta bir yerde başı ağrıyor, aynı anda bende de bir baş ağrısı başlıyor. Bunun gibi çok güçlü bir bağ... Bu yüzden belki, kardeşler arasındaki kedi-köpek kavgası da bazen çok şiddetli olabiliyor... Sonradan kahkahalarla güldüğümüz üst-baş kavgalarımız şehir efsanesi gibi dillerde dolaşır hala...
- Oyuncu olarak nasıl buluyorsunuz kardeşinizi?
Z.E- Meslektaşım Miraç Eronat'a hayranım, onunla gurur duyuyorum. Sahnede izlediğimde gözyaşlarımı tutamıyorum... Doğduğu gün geliyor aklıma, eve getirilişi, sarı bir battaniye içinde kartopu gibi tombul bir bebek ve ilk göz göze gelip de bana minicik ağzıyla koskocaman gülümsediği an... Kalbime hücrelerime işlediği o ilk an... Ben de sadece yedi yaşındaydım ama işte Miraç söz konusuysa, o hep bebek benim gözümde, ben hep kocaman bir kızım (gülüyor)...
M. E: Ablamla aramızdaki bağı anlatmak için kelimelere sığınmak çok güç. Ama şunu söyleyerek başlamalıyım galiba söze; çocukken ablama anne, anneme de abla dermişim. Uzun süre de bu böyle devam etti. Hastalandığımda ablamdan başka kimse dokunamazdı bana. Doktor, ablama tarif ederdi yapacaklarını, ablam da dikkatli dikkatli dinler, yapardı. Dişlerimin hepsini ablam çekmiştir ve bütün bunları yaparken canım ablacığımın da henüz 10-11 yaşlarında olduğunu da söylemeliyim. Aramızda sadece yedi yaş var. Çocuk yaşında benim sorumluluğumu üstlenmiş ve bu yaşıma kadar da anne-babamdan farksız bana bakmıştır. O benim düşüncelerimin mimarı, ruhumun en büyük hazinesi, kalbiminse kimselerin dokunmaya kıyamadığı prensesidir. O benim annem, kadim dostum, hocam, ailem, o benim vazgeçilmezimdir.
- Daha önce birlikte yer aldığınız bir proje oldu mu? Nasıl hissettiriyor karşı karşıya oynamak?
Z.E.: Daha önce TRT'de yayınlanan bir sit-com'da oynadık aslında. Ama beraber bir tane kısacık sahnemiz oldu, iki cümlelik bir şey... Anlamadık bir şey. Buradaki ilk çekim günü 40 yıllık kardeşimi 'rol arkadaşlığı' anlamında hiç tanımadığımı keşfettim. Karşılıklı oynamak çok bambaşka bir şeymiş. Birbirimize çok uzak, çok yabancı iki insan gibiydik. Dolayısıyla çok basit ve kısa bir sahne birden dağ gibi büyüdü gözümüzde. Ezber şaşırdık, birbirimize bakamadık. Yönetmenimiz Nisan Hanım çok şaşırdı, biz daha şaşkındık. Neyse ki ikimizin de en az 20 küsur senelik tecrübemiz var oyunculuk konusunda, hemen atlattık bu acemiliği. Sonuçta iki yakın ahbap olan Ziynet- Firdevs ilişkisi çok sıcak, çok ince, çok naif bir ilişki oldu... - Sizce neden böyle bir durum ortaya çıktı?
Z.E.: Elimde değil, kardeşimi ahbabım olarak hissedemedim... Oynarken bile yanaklarını öpesim, sımsıkı kucaklayasım geliyordu, çok zor tuttum kendimi (gülüyor). Profesyonellik falan sökmüyor karşındaki kardeşin olunca... Sevgi illa bir minik delik bulup sızıveriyor sizden habersiz. İyi ki Miraç, 'Meryem'i oynamamış diye dua ediyorum şimdi. Yoksa fena kaptırırdım kendimi ve perişan olurdum kesin. Sanırım ilk yakın oyunculuk serüvenimiz olduğu için bu kadar coşkuluyum. İnşallah atlatırım bu duygu patlamasını da efendi gibi rol arkadaşlığı yaparım Miraç'la, yoksa işi zor vallahi...
- Kardeşinizin oynadığı karakterle dizide yollarınız nasıl kesişiyor?
Z.E.: Birbirlerini çok seven ve dostlukları uzun yıllar öncesine dayanan, birçok anıyı birlikte paylaşmış iki kadın 'Ziynet' ve 'Firdevs'... Ancak 'Ziynet' bu 'Firdevs'i bir başka seviyor... İşte o noktada 'Zeynep'le 'Ziynet'i ayırmam çok güç oldu, ayırmayı da başaramadım sanırım... Sakin olamadım, daha düz bakamadım olaya. Elimde olmadan muhabbetim taştı, sardı sarmaladı Miraç'ı. Miraç bana Tanrı'nın verdiği en büyük şans, en büyük hediye....
- Diziye nasıl dahil oldunuz?
M.E.: Yapımcımız Ayşe Hanım arayıp, teklifte bulundu. Ben de severek ve isteyerek kabul ettim. 'Parmaklıklar Ardında' son derece özenli yazılıp yönetilen ve hiçbir masraftan kaçınılmadan seyirciye sunulan bir dizi. Kadro çok başarılı isimlerle dolu. Dizide rol alan tüm değerli oyuncu arkadaşlarımla aynı kadroda olmak büyük bir şans. Dizinin yazarı Feride Çiçekoğlu'na zaten, 'Uçurtmayı Vurmasınlar' filmi nedeniyle perçinlenmiş bir hayranlığım vardır. Bu şartlarda diziyi kabul etmemek mümkün olamazdı zaten.
"Annem olmasaydı oyuncu olamazdık" - Oyuncu olmaya karar vermenizde herhalde ablanızın rolü büyüktür. O süreci anlatır mısınız?
M.E: Ben aslında bale eğitimi ile başladım sanat serüvenine. İlkokulda devlet opera balesinin hazırlık kursuna devam ettim, üç yıl sonrasında boyumun uzayacağı anlaşılınca konservatuvarın sınavlarına sokmadılar. Sonrasında annemin, ablamı konservatuvara sokmasıyla benim de tiyatro serüvenim başladı. Ablamın sınav parçalarını ben de ezberler, oynardım. Teybe kayıt yapar, bütün aileye dinletirdim. Ablamla, derslerine girerdim. İlk hocam da sevgili Semih Sergen'dir. Bana da parça oynatırdı derslerde. Hiç hevesimi kırmadı ve 12 yaşında bir çocuğa çocuk gibi değil, sınıftaki öğrencileri gibi oyuncu adayı gözüyle baktı. Annem olmasaydı, ikimiz de oyuncu olamazdık zaten.
