Yeni yayımlanan ikinci romanıyla dikkatleri üzerine çeken Nurdan Beşergil, "İyi bir eser, zor da olsa, zorla da olsa, okura ulaşır. Geç olabilir, güç olabilir; ama okur iyi ve sağlam bir eseri fark eder" diyor
Bugün, röportaj sayfamızın konuğu, İstanbul'da doğup İzmir'de büyüyen bir yazar, Nurdan Beşergil... "Mecburi İstikamet" 1971 doğumlu Beşergil'in ikinci romanı. Hukuk eğitimi alan yazar, edebiyata öykü yazarak başlamış ve 1994'te Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri'nde dikkate değer bulunmuş... Kısa öykülerini topladığı ilk kitabı, 1996 yılında "Rüzgar Çıktı" adıyla yayımlandı. Öykü ve yazıları çeşitli dergilerde yayımlanan Beşergil, 1998- 2003 yılları arasında Araf adlı online derginin yayın yönetmenliğini yaptı... Beşergil'in geçtiğimiz yıl yayımlanan ilk romanı "Bana Baktığın Gibi Bakma", sudoku bilmecelerine dayalı muammasıyla değişik bir polisiyeydi. İlk roman olmanın bazı sıkıntılarını taşımakla birlikte neşeli üslubu, sürükleyici hikayesi, iç ve dış dünyayı yansıtmadaki başarısı, Başergil'in romancılık kariyerini ileriye taşıyabileceğini gösteriyordu. Yeni romanı "Mecburi İstikamet" bu yolda atılmış sağlam bir adım. Şimdi Nurdan Beşergil'i daha yakından tanıyalım.
ÖZEL BİR DURUM - Nurdan hanım, "Mecburi İstikamet" adlı romanınız İstanbul'da geçiyor. Neden İstanbul?
"Mecburi İstikamet"teki bazı özel durumlar, olayların İstanbul'da geçmesini gerektiriyor aslında. Bunlardan biri, anlatıcı Fatih'in işi; Fatih'in müze olarak hizmet veren bir sarayda, padişah kılığında gezmek gibi değişik bir işi var. Arkadaşı Mete'nin manken olması ve yaşadığı çevre de, İstanbul'u işaret eden başka bir kurgusal gereklilik sayılabilir. Ama sanırım romanın İstanbul'da geçmesinin en önemli nedeni, İstanbul'un İstanbul olması; yani İstanbul'un her anlatıya yetecek ve her anlatıyı destekleyecek çeşitlilikteki güzellikleri.
- Türkiye'de son yıllarda roman yazarlarında bir artış var. Bunu olumlu buluyor musunuz?
Tabii ki. Ne kadar fazla sayıda roman yazılırsa, Türkçenin ve düzyazının olanakları o kadar fazla sınanmış ve zorlanmış olur.
- Kitap yazarken can verdiğiniz karakterler konusunda çevrenizden etkilendiğiniz oluyor mu?
Etkilenmemek mümkün değil diye düşünüyorum. Ama bir roman karakterini, olduğu gibi gerçek hayattan almayı da doğrusu gereksiz buluyorum. Roman yazmaya kalktıysanız, kendi gerçekliğinizi kurmak gibi bir iddianız var demektir. Gerçek hayat karakterlerini farklılaştırarak ya da çeşitlendirerek kullanmazsanız, kurgunun nimetlerinden faydalanmamış, sadece verili olanı değerlendirmiş olursunuz. Bu da bence kurgu anlatı yazarlarının tercih etmeyeceği bir şeydir.
"İKİNCİ ROMANIM" - Nerelisiniz, kaç yıldır yazıyorsunuz?
İstanbul'da doğdum, İzmir'de büyüdüm, ama kendimi "nerelisiniz?" sorusunun cevabını verecek kadar 'bir yer'li hissetmiyorum. 1995'te Yaşar Nabi Nayır Gençlik Ödülleri'nde hikaye dalında bir birincilik aldım, 1996'da "Rüzgar Çıktı" adında bir hikaye kitabım yayımlandı. 2010'da yayımlanan ilk romanım "Bana Baktığın Gibi Bakma"ya kadar hikayeler, denemeler ve kitap inceleme yazıları yazdım; bu yazılarım çeşitli dergilerde basıldı. "Mecburi İstikamet", yayımlanan ikinci romanım.
- "Mecburi İstikamet" bir cinayet romanı... Ancak sıkıcı değil, akıcı bir dili var. Bunu nasıl sağlıyorsunuz?
Cinayet romanı demeyelim de, içinde cinayet de olan bir roman "Mecburi İstikamet". Bir anlatının dilini, anlatıcısı belirler. Ve bütün anlatıcıları konuşturan da, yazarın içindeki anlatıcıdır. Kitaptan kitaba farklılıklar gösterse de, her yazarın içinde konuşup duran o ana, asıl, tek anlatıcının sesi hep aynı kalır. O ses, yazarın üslubudur. Ben, bilmediğim şeyleri yazmaktan çekiniyorum ve içimdeki anlatıcının samimi olmasına çalışıyorum. Sanırım bu çaba da akıcı bir dil yakalamamı sağlıyor.
POPÜLER, TERCİH NEDENİ - Türkiye'de kitap okurunun bir profili çıkarılmış mıdır? Sizce, en çok hangi eserler rağbet görüyor?
Böyle bir profil çıkarılmıştır herhalde. Hangi eserlerin rağbet gördüğü de dönem dönem değişiyor olmalı. Ama bence iyi bir eser, zor da olsa, zorla da olsa, okura ulaşır. Geç olabilir, güç olabilir; ama okur iyi ve sağlam bir eseri fark eder, diye düşünüyorum.
- "Mecburi İstikamet"te okura vermek istediğiniz neler var?
"Mecburi İstikamet", davranışlarımızı yönlendiren düşüncelerle ve bu düşüncelerin içimizde nasıl birbirine dolaşık bir şekilde oluştuğuyla ilgili bir roman. Kitabın anlatıcısı olan Fatih, içine doğru yaşayan bir kahraman. Fatih, olayların ve kararların arkasında duran, insanları harekete geçiren duygusal mekanizma hakkında düşündükçe, sanırım okurun dikkati de bu konulara yoğunlaşacaktır.
1. Çok kitap okuyun 2. Bu da dahil hiçbir öneriyi dikkate almayın! - Aynı mahallede büyüyen bir grup arkadaşın öyküsünün anlattığınız romanınızın bir polisiye olmadığını söylüyorsunuz. Peki bir çizgisi var mı eserin?
"Çizgisi var mı" derken, "nasıl sınıflarsınız" diye soruyorsanız, ben "Mecburi İstikamet"i "Çağdaş Türk Edebiyatı" olarak görüyorum.
- Gençlere bir öneriniz var mı?
Orhan Pamuk'tan söz etmiştiniz, ben de onun bu konudaki tavsiyesini yineleyerek bitireyim o zaman: "Bir, çok kitap okuyun. İki, bu da dahil, hiçbir tavsiyeyi dikkate almayın."
El yazısıyla yazıyor
- Orhan Pamuk, roman yazarken aylarca bir odaya kapandığını söylemişti. Siz nasıl bir yol izliyorsunuz?
Sorunuzun cevabı sayılır mı bilmiyorum ama el yazısıyla renkli kağıtlara ya da çeşit çeşit defterlere yazmayı seviyorum. Daha sonra el yazılarımı bilgisayara geçiriyorum. Hem toplu bir okuma yapmış, hem de mecburen gözden geçirmiş oluyorum.
