İzmir gecelerinin sevilen isimlerinden biri olan Aziz Özen, A7 Şehir Kulübü'nde sahne alıyor. Onu görenler "Sünnetimde çalmıştın, düğünümde çalmıştın. Hala mı çalıyorsun?" diye soruyor
CANAN DUZDOL
80'li yıllarda Palet Restoran'da sahne alırken rengarenk gecelere imza atan Aziz Özen'i, 40 yaş üstü kime sorsanız bilir. İstanbul- Tarabya'da çalışırken 3 aylığına İzmir'e gelen ve İzmir gecelerinin marka isimlerinden biri olmayı başaran Özen, birçok İzmirlinin hatıraları arasında da kendine yer edinmiş. Özen, şimdi Türkiye Makina Mühendisleri Odası binasındaki A7 Şehir Kulübü'nde sahne alıyor. Bunu öğrenince kendisiyle nostalji dolu bir sohbet için randevu aldık. "1979'da 3 aylığına geldim İzmir'e, hala da burdayım. 79 senesinin 3 ayı çok uzunmuş anlayacağınız" sözleriyle İzmir'i, İstanbul'a tercih ettiğini belirten Aziz Özen, içindeki İzmir aşkını ve müzik dünyasıyla ilgili görüşlerinin yanı sıra; hoş anılarını da Yeni Asır okuyucuları için paylaştı.
- İzmir'den İstanbul'a gidenlere alışığız ama İstanbul'dan buraya gelenlerin sayısı azdır. Neden İzmir'de kaldınız?
Yaşamak için İzmir çok daha uygundu. Çocuklarımızın yetişmesi açısından daha iyi bir şehirdi, insanları sıcak kanlı ve okşanmış yüzlere sahipti. Ve ailecek gelip Karşıyaka'ya yerleştik.
MEŞHUR 'KARŞIYAKA' ŞARKISI
- Herkes sizi Palet Restoran'dan tanıyor ama uzun süre adınız duyulmadı. Çalmaya ara mı verdiniz?
Zaman zaman ara verdim. Sonra Palet kapandı..
- Sizin bir de meşhur Karşıyaka şarkınız var.
Eski patronum yazdı o şarkıyı, kayıt yaptık. Hoş bir hatıra oldu. Benim o yıllarda yaptığım biraz Donkişot'luktu. Hep kaştan gözden bahsediyordu şarkılar. Ama ben biraz düşünce katmak istedim. Karşıyaka'nın geçmişinden bugüne kadar olan süreci göz önüne sermek istedim o şarkıda. Deniz banyoları, narenciye bahçeleri, faytonlar... Amaç nostaljiyi yaşamak. Bir albümüm de var, 80'li yıllarda yaptığım. Ama gerisi gelmedi, gelmeyecek.
- Şimdi yeniden sahneye çıkıyorsunuz. Programınız nasıl?
- Pazar hariç her gün çıkıyorum. Misafirlerimizle etkileşim içinde götürüyoruz. Tarabya'da çalarken örneğin; her ülkeden turist geliyordu. O zaman 24 farklı dilden bir repertuvar oluşturmuştum. Dilin tamamını öğrenmesem de şarkının anlamını mutlaka öğreniyordum. Çünkü bir İtalyan'a bizim müziğimizi sevdirmek zordur. Gerçi bazen Napoliten çalıyorum, adam onu da boş boş dinliyor... Sonra anladım ki her yöreye farklı müzik yapmak lazım. Örneğin bir Egeli'ye Karadeniz ya da Güneydoğu havası çalmak olmaz. Ondan sonra turistin geldiği bölgeye göre çalmaya başladım. Örneğin İtalya'nın güneyinden ya da kuzeyinden geldiğini öğreniyorum; ona göre çalıyorum. Oraya çıktığınızda o sahnenin bir yüksekliği var. Orada kısıtlandığınız zaman siz ücretli bir memursunuz. Ama orada da kendimizi tatmin etmek için bulunmuyoruz. Müşteriyi de kırmamak gerekiyor. Aradaki ince çizgiyi koruyarak devam ediyoruz programa.
- Yıllardır sahnedesiniz. Eski- yeni karşılaştırmanız nasıl?
Maalesef bana göre geriye gidiş var. Ben müziği eğlence olarak kabul etmiyorum, müzik dinlencedir. Bir mesaj veriyorsa yerinde olur; vermiyorsa, o düğünde olur. İnsanların bir restoranda "kurtlarımızı dökelim" diye düşünmelerinin yanlış olduğu fikrindeyim. Bir de yaşadığımız devir, sanata tükürüldüğü bir devir. Bir tarihçi TV'deki bir konuşmasında "Türk Beşler"e (Türkiye'de müziğin temelini atan 5 müzisyen) "Türk Leşler" diyorsa ve bu adam her gün ekrana çıkıyorsa -ki söylediği kişiler ülkenin en ünlü kompozitörlerindense- korkmak lazım. Dünyanın tanıdığı müzisyenlerimizi kimse tanımıyor bu ülkede.
- Müzik eğitiminiz var mı?
Belgrad Müzik Akademisi Kompozisyon Bölümü'nü bitirdim. Bununla ilgili hoş bir şey yaşadım geçenlerde. 1 ay önce telefonum çaldı; Hırvatistan'dan Konservatuvar Müdiresi beni aradı ve okulun kuruluşunun 40. yılı için bir tören yapılacağını, okulda ders veren öğretmenleri çağırdıklarını belirtti ve beni de davet etti. Ancak 3 kişiye ulaşabildiklerini söyledi. İnanın, nasıl bulduklarını bilmiyorum. 1 gün gecikmeyle de olsa gidebildim. Ziyaret ettim, bir ufak hediye verdiler. Ben İstanbul'da konservatuvarda da çalıştım ama ne arayan var ne soran...
- Onca yıldır sahnedesiniz. Sizi yeniden görenler neler söylüyor?
Çoğu kişi hatırlıyor. Hatta "Sünnetimde çalmıştın, düğünümde çalmıştın. Hala mı çalıyorsun?" diye soranlar da oluyor. Manen çok hoş bir şey bu. İşte bunun da parayla karşılığı yok.
Aziz Özen, 21 sene boyunca 364 gün(10 Kasım'larda çalınmıyormuş) sahne almış ve birçok anı biriktirmiş. İşte onlardan birkaçı: 7 bin kilometre ötede
- Bir akşam programa bir adam geldi. Gözler çekik ve adam uzun boylu. Tayvanlı olmaz, Endonezyalı olmaz, Japon olmaz çünkü uzun boylu. Yanındakiler İngilizce konuşuyor. Müziklerle nereli olduğunu keşfetmeye çalıştım. Bir de Japon müziği çalayım dedim. Masasından biri geldi ve "Buradaki bey çok etkilendi. Söylediğiniz şarkı bir arkadaşının şarkısıymış" dedi ve "Lütfen onu sahneye çağırır mısınız? Yalnız Japonlarda adettir, mutlaka bir hediye verirler. Almazsanız kabalık olarak nitelendirilir. Lütfen kabul edin" diye de ekledi. Ben de davet ettim ve birlikte söyledik şarkıyı. Şarkı sonunda bir kalem hediye etti bana. Masasındakilere de demiş ki; "7 bin kilometre ötede bir yakın arkadaşımın bestesini duyacağım aklıma gelmezdi..." Sonra eşimle konuşuyoruz, anlattım olayı. Eşim kaleme bakmak istedi. Bir baktık 24 ayar som altın... Kalemin maddi değeri yüksekti ama inanın manevi değeri çok daha fazla.
Benim alacağım bahşiş bu kadar
Bir dönem Hilton'da keman çalıyordum. Keman grubuyla masa masa dilenci vapuru gibi dolaşıp ahşiş topluyoruz. Ben bahşiş almayı sevmediğim için hep arkalara gizleniyorum. Ama şöyle bir şey var; gece boyunca toplanan bahşiş ortaya konuluyor ve paylaşılıyor. Böyle olunca benim bahşiş toplamamam da bir sorun oluyordu. Bir gün yine çalıyoruz. Moskova Belediye Başkanı gelmiş salona. Bir Rus romansı istedi benden, çaldım. Elini cebine attı ve bir şeyler koydu cebime. Olay oldu benim bahşiş almam tabii. Sonra odada ortaya koyuyoruz bahşişleri; elimi cebime attım, bir baktım avuç dolusu rozet. Rusya'daki firmaların, kulüplerin rozetleri... Dediler Aziz Bey'in alacağı bahşiş bu kadar... Çok ağırıma gitmişti ama haklıydılar.
Kemanı bıraktırdı
Yine bir akşam keman çalarken adamın biri beni çağırıyor, ben kaçıyorum. Garson gelip de "Şu bey seni istiyor deyince" mecburen gittim. Adam dedi, "Evladım ben müzikten anlamam. İyi mi çalıyorsun, kötü mü bilmem. Herhalde burada çaldığına göre iyi çalıyorsundur. Fakat yarın işe gelmeden önce kemanını al, aynanın karşısına geç. Bir bak haline." Adamın dediğini yaptım. Baktım; sanki beni birileri mahkum etmiş keman çalmaya, suratım o kadar asık. Ondan 1 ay sonra kemanı bıraktım.
"Manzara muhteşem mutfak enfes"
Makina Mühendisleri Odası'nın binasında Binali Yılmaz, Sanver Süzek ve Gökhan Dökmeoğlu'nun 5 sene önce hayata geçirdiği A7 Şehir Kulübü'nün ortaklarından ve aynı zamanda Baca Restoranları'nın da sahibi olan Binali Yılmaz ile de konuştuk; mekan hakkındaki bilgiyi ondan aldık.
- Diğer restoranlardan farkınız?
Müzik, dans ve yemeğin bir arada olabileceği; her kesimden insana hitap edebilecek keyifli bir ortam, bir şehir kulübü hazırlamak istedik.
- Mutfağınız?
Madem İzmirliyiz dedik; İzmir mutfağı olsun. Balık, et, ot... Mutfağımızın en önemli özelliği her şeyi mevsiminde pişirmemiz. Ben de aşçıyım zaten. Yemek de yapıyorum. Ayrıca semt pazarlarından alışverişi de ben yapıyorum.
- Müzik?
Müzik konusunda da Aziz Abi'nin yardımını isteyelim dedik. 40 yaşın üzerinde kime sorarsanız sorun, onu tanır. O da "seve seve" dedi. 5 senedir birlikteyiz. Kadın kadına ya da ailecek gelip de rahatça vakit geçirilebilecek bir ortamımız var.
- Salonunuz kaç kişilik?
60-70 kişilik. Samimi bir ortam yaratmak istediğimiz için sınırları küçük tuttuk. Pazar günü hariç her gün açığız. Muhteşem bir körfez manzarasında yemek yemek isteyen herkesi bekliyoruz.
