Susurluk'u adım adım gezip, gece de Çataldağ'ın bir köşesinde kuracaktık çadırlarımızı... En büyük heyecan da buydu işte... Çıldırtan bir sessizlikte, zirveden doğayı dinlemek... Onun müthiş hazzına varmak... Köylü, "Suuçtu" deyince, "Şu köylüler ne kadar esprili, su uçar mı hiç" diye espri yapmıştık aramızda... Ama, onlar haklıymış, hem de yerden göğe kadar... Mustafakemalpaşa'daki bu şelalede, gerçekten su düşmüyor, adeta uçuyor!
HÜROL DAĞDELEN
Doğa gezgini arkadaşım Engin Yavuz haftalar öncesinden vermişti haberi, "Kendini müthiş bir geziye hazırla, Çataldağ'a çıkıyoruz" diye... Şu vurguyu da sıkı sıkı yapmıştı Engin; "Bu mevsimde yalnız ve sessizdir oraları..."
Yaptığımız gezilerin sırrını, bu kez daha iyi algılayacaksın" diye de ekleyerek...
Her zamanki ekip o gün sabahın 06.00'sında hazırdı, Karşıyaka'da bizim evin önünde... Işık Teoman, Engin Yavuz, Aykut Fırat ve ben, çok geçmeden koyulmuştuk yola... Güzergahımız, Manisa, Akhisar, Balıkesir ve Susurluk'tan Çataldağ... Yani o muhteşem zirve.
Bölgeyi adım adım gezip, gece de Çataldağ'ın bir köşesinde kuracaktık çadırlarımızı...
En büyük heyecan da buydu işte... Çıldırtan bir sessizlikte, zirveden doğayı dinlemek... Onun müthiş hazzına varmak... Hava bulutlu, nemli... Görülen o ki, yağmur bir sürpriz yapabilir bize... Ama olsun, hiçbir şey yolumuzdan döndüremez bizi... Yağmur da bizim yüreğimiz. Bir sisler
bulvarıydı sanki, her köşe...
YOLLAR ÇAMUR DERYASI
Yollar çamur içinde, bu yüzden sık sık yolda kalma riski yaşıyoruz, buna rağmen doğanın, sadeliğin, özgürlüğün o mis gibi kokusu var ya, onu yaşamak bile, yetiyor tüm zorlukları aşmaya...
Doğa gezginiyiz biz, amaçları tüm koşullara direnmek olan...
Akhisar'da her zamanki gibi, bir sabah çorbası içip Susurluk'tan sonra dağa yoluna vurup tek tek köyleri geçiyoruz.
Yalnız, yoksul ve çaresiz köylerimizi... Balıkesir'in, Bursa'nın köyleri bunlar...
Yıldız, Bozen, Yaylaçayırı ve Serçeören'i geride bırakıyor, Elmagediği'ne varıyoruz.
Burada bir orman deposu var, art arda sıralanan traktörlere yüklenmiş odun parçaları, sanki bir yaşam şeridi gibi sıralanıyor.
Ağır traktörler yüzünden, bir de yağmurun etkisiyle yoğun çamura dönüşen yollardan geçmek zor olsa da, hedefimiz Çataldağ...
Ama ne mümkün, orman işçileri, bu yağmurda zirveye tırmanmamızın imkansız olduğunu söylüyor.
Onların vurdumduymaz tavırları aslında canımızı sıkıyor ama haklılar da... O çamur içindeki yoldan zirveye çıkmak imkansızdan öte...
Çaresiz Serçeören Köyü yakınlarında, meşe ağaçlarının yoğun olduğu bir alanda kurmaya başlıyoruz çadırlarımızı...
Arkadaşlarım, çadırlarını kurdu bile, ben yine bir şeyleri eksik yapıyorum galiba... Yardım alıyorum.
ATEŞ YAKMAK ZOR
Zordu ilk anlar... Çünkü ortalık yağmurlu, nemli... Çıralar tutuşmuyor, oysa çok acıktık ve birazdan akşam olacak.
Yine de Aykut ve Işık'ın yoğun çabaları sonucu zafer, tutuşturuyoruz çıraları...
Tavuk etleri bir yandan pişerken, kimimiz salata yapıyor, kimimiz
sofrayı hazırlıyor.
Üşüyoruz, hava soğuk...
Hafif karanlık basıyor.
Doğanın saflığı, hani sabahın karanlığında havayı içinize çektiğiniz gibi, sanki el değmemiş, sanki sadece size özel...
Art arda renklenen muhabbet, beni gezi boyunca güldüren espriler, öyküler, fıkralar derken, yatma vakti geliyor. Saat 21.00 gibi giriyoruz çadırlara, zira dışarıda kalsak donacağız, öylesine keskin yalıyor yüzümüzü soğuk...
SİSLER BULVARI
Beni bir süre uyku tutmadı, bu yüzden çadırın içinde dolanırken, doğanın yüreğinde olduğumuzu çok yoğun hissettim.
Bu güzelliğin bir bedeli yok, doğa zaten davetkar... Yeter ki, kem gözle bakma ona, doyasıya yaşa...
Gece boyunda tek bir çıtırtı yok; ne bir hayvan soluğu, ne düşen yapraklar sizi rahatsız etmiyor; ürkütücü bir sessizlik bu... Ama yaşanması gereken bir an... Hayatımın en güzel sükuneti...
Sabah kalkış, güzel bir kahvaltı, Çataldağ'ın zirvesi de olmayınca, Engin bir fikir ortaya atıyor, "Haritada bir gölet gördüm, oraya gidelim"...
Çocuklar gibi şen, biniyoruz aracımıza...
Şimdi hedef gölet... Ama gelin görün ki, doğa sis bulutunun altında sanki, esrarengiz bir görüntü veriyor bize...
Işık'ın deyimiyle, doğa bir "Sisler bulvarı" gibi...
Ellerimizde fotoğraf makineleri, yudum yudum içiyoruz dağları, nehirleri, çiçekleri, hatta kuşları, böcekleri...
Doğanın fotoğraflarını çekmek, dünyanın en güzel anı...
Siz ve an, başbaşa... Ne güzel o anı ölümsüzleştirmek...
Kimi zaman zorluklarla dolu yolculuğumuz, bata çıka gittiğimiz gölet yolu, SOS veriyor bir an...
Aracımız çamura gömülüyor, kımıldamanın imkanı yok, "Eyvah" diyoruz, "Akşama kadar buradayız, belki traktörler bizi kurtarır."
Ama unutuyoruz Aykut'un çaresizliği sevmediğini... Bir öneri getiriyor, çıkıyor arabanın tepesine, Işık da direksiyonda... Ben de itmekten çamur içinde, savaş veriyoruz adeta...
Işık'ın usta manevrasıyla kabus, mutluluğa dönüşüyor. Ama gölet yolu da kapalı, çaresiz dönüşe geçeceğiz.
Köylülere kestirme yolu soruyoruz, Bursa yolu ve "Mustafakemalpaşa" diyorlar.
Ve ekliyorlar, "Orada bir şelale var, Suuçtu, onu görmeden gitmeyin."
MUHTEŞEM BİR AN
Adam "Suuçtu" deyince, "Şu köylüler ne kadar esprili, su uçar mı hiç" diye espri yapmıştık aramızda...
Ama, onlar haklıymış, hem de yerden göğe kadar... Bu şelalede, gerçekten su düşmüyor, adeta uçuyor!
Suyun düşme anının sesi hala kulaklarımda...
Mustafakemalpaşa'dan 18 kilometre uzakta Muradiyesarnıç köyünde, 38 metreden akan suyun ürkütücü gürültüsü insanı şaşırtıyor. Gerçekten, adını aldığı gibi sular uçuşuyor, yağmurluklar yeterli gelmiyor.
Bu yüzden şemsiyeleri çıkarıyoruz, fotoğraflar öyle çekiliyor.
Şelale gerçekten muhteşem.
Çok yakınımızda, böyle muhteşem bir şelaleyi görmediğimiz için ayıplıyoruz kendimizi...
Bugüne kadar, şelale deyince hep Antalya'nın Manavgat ve Düden
ismi geliyordu aklıma... Oysa dibimizde, öyle bir doğa harikası varmış ki, o şelalelerin esamesi bile okunmaz!
Suyla, kayaların dansı yüreklerimizi titretiyor. Yeşillikler içinden süzülerek gelen şelale, müthiş bir gürültüyle zemine iniyor ve ardından bulduğu onlarca yolun arasında ilerliyor ve süzülüp gidiyor.
Bir süre ayrılamıyoruz oradan... Ama soğuk ve nem, etkiliyor bizi... Artık gün de bitiyor, mecburen dönüşe geçiyoruz, aklımız Suuçtu Şelalesi'nde kalarak...
Sözün özü mutlaka görün Suuçtu Şelalesi'ni... O hoyrat güzelliği yaşayınca bana hak vereceksiniz.
Hemen bugün, yani Anneler Günü'nde...
